Türkiye’de on gün önce basit bir protesto gösterisi başladı; hükümetin İstanbul Taksim meydanındaki gezi parkıyla ilgili tasarrufları çevre duyarlılığına sahip bazı İstanbulluların protesto gösterileri ile karşılaştı.

Az sayıdaki insanın katılımıyla hükümete karşı gösterilen tepki, AKP hükümetinin Türkiye’de yıllardır sürdürdüğü “ben yaptım oldu” şeklindeki yönetim modeli ile hiç ciddiye alınmayıp, Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından da her zamanki üslubuyla küçümsenince olanlar oldu…

Polis gezi parkında çimlere oturup kitap okuyan, akşam çadır kurup geceleyerek buradaki ağaçları koruma altına alan insanlara önce gaz bombaları ile müdahale etti ve sonra çadırları toplayıp yaktı.

Polisin bu tavrı yıllardır Başbakan Erdoğan tarafından aşağılanan, kişisel tercihlerine hakaret edilen ve fikirleri hiç önemsenmeyerek, sürekli ne yiyip içeceklerinden tutun da nasıl yürüyeceklerine kadar her konuda halka akıl öğreten Başbakan Erdoğan’dan bezmiş Türk halkı için artık bardağı taşıran son damla oldu.

İnsanlar ufak da olsa teker teker sokağa indiler, hepsinin elinde Türk bayrağı vardı ve tek hedefleri Erdoğan’dı.

Ne içeceklerini, nasıl içeceklerini, nerede içeceklerini, ne yiyeceklerini, kızlarına nasıl davranmaları gerektiğini, gerdek gecesi ne yapacaklarını, kaç çocuk doğurmaları gerektiğini ve ahlak kurallarını her Allah’ın günü Başbakandan dinleyerek yaşam şekillerine kanun yolu ile müdahale etmek isteyen hükümetin uygulamalarına karşı Türk insanı en sonunda çok büyük tepki gösterdi.

Türkiye’nin ne hale geldiğinin en basit göstergesi Türk medyasının içinde bulunduğu durumdan da açıkça ortaya çıktı; gezi parkı olayları bütün Türkiye’ye yayıldığı ve her yerde on binlerce gösterici polisle çatıştığı halde, Türk medyası tam dört gün boyunca bu konudan hiçbir şekilde ve tek kelime bile bahsetmedi. Bunun sebebi hükümetin basına yıllardır uyguladığı sansürden başka bir şey değildi.

Türkiye gibi demokrasiden nasibini hiç almadığı halde attı mı mangalda kül bırakmayan bir ülkede, dört gün boyunca yüz binlerce insanın polisle çatıştığına dair basın mensupları hükümetin korkusundan tek bir kelime yazamıyorsa o ülkede artık yolun sonuna gelinmiş demektir.

 

Nitekim geldi…

Aradan geçen dört günden sonra olaylar bitmediği ve giderek büyüyerek tüm Türkiye’ye yayıldığı, ayrıca protestocuların medyanın elinde bulunan diğer şirketleri de boykot etme kararı almaları üzerine yayın kuruluşları olayları göstermeye başladılar. Yandaş medya da mecburen bu kervana katıldı ama bir şartla dezenformasyon yaparak…

 

Çarpıtma haberler

Ellerinde facebook ve twitter gibi sosyal medya araçlarından başka bir şey olmadığı için protestocular buralardan dünyaya seslerini duyurdular. Hatta bu yüzden CNN International bile bir süre Türk medyası ile dalga geçti.

Bu tip halk hareketlerinde ajan provakatörlerin olması, haberlerin çarpıtılması, yalan haberlerin yapılması çok doğaldır, zaten işler böyle yürür ama kelli felli gazetecilerin ve medya kuruluşlarının bu tip dezenformasyona alet olması düşünülemez. Göstericiler elbette kendilerini ifade edebilecek bir platform arayacaklardır, bundan daha normal bir şey olamaz ama devletin televizyonunun “göstericiler camide içki içti, PKK’lılarla beraber Türk bayrağı yaktılar” şeklinde dezenformasyon yapması akıl alır bir şey değildir.

Ayrıca eğer sosyal medyada provokasyon yapılmasını istemiyorsan halkın haber alma kanalları üzerindeki baskı politikanı da kaldırman gerekir. Eğer Türkiye’de özgür medya olsaydı insanlar sosyal medyadan aklına geleni yazma ihtiyacı duymazdı. Bütün bunlar Türkiye’de baskının ne boyutlara ulaştığının en somut göstergesidir.

 

Gösterilerin ortak paydası Türk Bayrağı

Olaylar başladığından bu yana göstericilerin ellerinde taşıdığı tek şey Türk bayrağı… Elbette sokaklarda herkesimden insan var; çünkü bu bir halk hareketi, hiçbir siyasi tavrı ve kimliği yok ama Türk bayrağı hepsinin ortak paydası.

 

Polis özellikle olayları büyütüyor

Başından itibaren olaylar karşısında takındığı tavır göz önüne alınırsa, polisin sanki halkı isyana teşvik etmek ister gibi bir havası var. Olaylarla hiç alakası olmadığı çok açık olan insanlara durduk yere gaz bombası atıyor. Durakta otobüs bekleyen kadın-erkek vatandaşlara, restoranda yemek yiyen insanlara, alışveriş merkezinin içine, evinde oturan insanların açık penceresinden içeriye (bunların hepsi görüntülü olarak tespit edilmiş durumda) rastgele gaz bombaları atıldı. Son on gündür Türkiye’de kullanılan gaz bombası sayısı herhalde bir milyona yaklaşmıştır.

 

Polis bunu niye yapıyor?

Polis niye can damarına basarak halkı hükümete karşı özellikle kışkırtmaya çalışıyor? Bunun birçok açıklaması olabilir ama eğer hükümet gerçekten polise söz geçiremiyorsa mantıklı tek bir açıklaması vardır; iç hesaplaşma…

Polis teşkilatına en çok kimin sözü geçiyor diye kendinize sorarsanız bunun cevabını da bulursunuz.

 

Gemi batarken keman çalmak

Şu anda gemi buzdağına tosladı ve gövdesinde büyük bir yarık açıldı; büyük bir ihtimalle batacak. İçindekilerin bir kısmı kurtulacak ve yeni bir gemiyle yollarına devam edecekler. Hal böyleyken “biz bu işlere karışmayacağız, bu işlerin içinde yokuz” demek ne fayda sağlayacaktır? Gemi batarken güvertesinde keman çalarak ölümü beklemek onurlu bir davranış olmakla beraber kaçınılmaz sonucu değiştirmeyecek bir tercihtir.

Karışmama, bulaşmama gibi tercih kullananların büyük bir kısmı bunun bir oyun olduğunu iddia ediyorlar; doğrudur, bu uluslararası bir kumpastır. Tayyip Erdoğan “kendisini hiç ilgilendirmeyen işlere” burnunu soktuğu gün bu kumpas kurulmaya başlandı; ama o “her şeyi bildiği” için “şeyh uçmaz, müritleri uçurur” sözünü hatırlamadı bile; sürekli uçtu, uçtu, uçtu…

Hala da uçuyor; ama farkında değil, artık altında uçan halı yok!

Yer ile arasındaki mesafe kadar kaldı uçuşun sonlanmasına…

 

Diyelim ki bu bir oyun

Mesela, masada poker oynanıyor; siz hiç poker masasında değil de barda oturan bir insanın o masada poker kazandığını gördünüz mü? Olmaz değil mi? Oynamadığın bir oyunu nasıl kazanırsın?

Veya yüzme yarışlarında tribünde oturarak birinci olan bir seyirci gördünüz mü?

Bu bir oyun. Bu oyun Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek; AKP yıllardır o kadar çok kin biriktirdi ki oyun henüz yeni başlıyor, sonuçları muhtemelen tahmin dahi edemeyeceğiniz kadar kötü olacak.

Neticede bu ülke kaybediyor ama kaybetmeye yeni başlamadı tam 5 yıldır sürüyor bu; sadece ülkeyi yöneten kumarbaz cebinde artık beş kuruşu kalmadığını bile fark etmeyecek kadar oyuna kaptırmış kendini…