“... Ülkemiz ekonomisinin zor günler geçirdiği, aldığımız kredileri, geri ödemekte zorlandığımız, var olma mücadelesi verdiğimiz bu zor günlerde, sürekli devlet memurları ile rekabet etmek zorunda kalmamız bizleri büyük sıkıntılara sokmaktadır.

Sayın hocamız üretici olmaya meraklı ise, ben eğitimci olmaya hazırım. Ülkemizin gençliğini çağdaş medeniyet seviyesinde gelecek yarınlara taşıyabilmek için, bilgili, özverili, yüreği sevgi dolu öğretmenlere ihtiyacı vardır. Tüccar eğitmenlere değil.”

 

 

Kendi adıma söyleyeyim... En rahatsız olduğum konuların başında sorun yaşayan, sıkıntısı olan insanların derdini, sorununu, sıkıntısını açık yüreklilikle söylemeye cesaret etmemesidir.

Bir biçimde bizlere ulaşılır...

Sorun aktarılır...

Yazılması istenir... Ama son bir ekleme yapılır... “ Adımı yazmazsan çok memnun olurum...”

O an bütün duyarlılığım neredeyse sıfırla çarpılır.

Bir insanki kendi sorunu, kendi derdi için açık yüreklilikle mücadele etmeye cesaret etmez benim onun adına bir anlamda mücadele etmeme gerek var mı?

Bu ülkede de sorunların azalmasını istiyorsak, öncelikle bilmemiz gereken, herkesin sorunlarını bas bas bağırarak dile getirmesidir.

***

Fırat Yoran’la bir süre önce Çamlıbel ve Tepebaşı bölgesi üreticilerini ziyaret ettiğimizde tanışmıştık.

Tarımla uğraşan, ekmeğini topraktan kazanmaya çalışan genç bir insanımız...

Cumartesi arayıp, adeta bir isyanını dile getirdi.

Öz olarak aktardığı, askerin ihalelerinde karşılarında kamudan insanları bulduklarıydı.

“Somut örnek var mı?” diye sorunca da “Var” deyip söyledi.

Devam edip “yaşadıklarını ve hissettiklerini yazarsan köşemde aynen yayımlarım” deyip yazmasını istedim.

İkilemsiz kabul etti.

Yazısını dün bana iletti.

Fırat Yoran’ın mektubunu noktasına, virgülüne dokunmadan sizlerle en önemlisi mutlaka ama mutlaka okuması gerekenlerle paylaşacağım.

Yazı da ismi geçen de var...

Bugün bana, “Keşke yazmadan bana da sorsaydınız” diyebilir.

Hiç önemli değil çünkü kişilik haklarına belden aşağı bir vurma yok.

Özellikle yazıda adı geçen Cemal Uluşan, yanıt hakkından öte konuya kendi penceresinden açıklık getirmek isterse, yazsın göndersin bu sayfada yayımlarız.

***

Sözü fazla uzatmadan ve sonrasında hiç yorum eklemesi yapmadan Fırat Yoran’ın mektubunu sizlere aktarıyorum.

Yorum eklemesi yapmamam yazılanlara katılmadığım şeklinde algılanmasın.

***

“Sayın Hasan Hastürer.

Ben 29 yaşında, Ankara üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, coğrafya bölümü mezunuyum. (Fakülteyi bölüm ikincisi olarak bitirdim.) Eğitimime iki yıl daha devam edip yüksek lisans yaptım.

Sevdiğim ve eğitimini aldığım mesleğimi yapmak için, Kamu Hizmetleri Komisyonu’nun açmış olduğu öğretmenlik sınavına katıldım. Sınavı üçüncü olarak bitirdim. 19 yeni öğretmen alınmasına rağmen, partizanlık ve adam kayırma yüzünden 19 kişi arasında yer alamadım.

Mesleğimi sürdürebilmek için özel dershanelere müracaat ettim. Hepsinden ret cevabı aldım. Gerekçesini sorduğum zaman ise, sen kamuda öğretmen olmadığın için bizlere öğrenci getiremezsin. Bizler okulda öğretmenlik yapan ve bizlere müşteri getirecek öğretmenleri çalıştırmayı tercih ediyoruz. Kamuda çalışan öğretmenlerin çalıştırılması yasak değil mi? Diye sorduğumda ise, ‘yasağı kim takar biz işimize bakarız’ cevabını aldım. Ne acıdır ki ailemde, kamuda çalışan kimse yoktur.

Tüm kapılar yüzüme kapandı. Doğal olarak ben de hayatımı idame ettirebilmek için, tarımla uğraşan babamın yanında çalışmaya karar verdim. Ziraat mühendisi olan kardeşimle birlikte, baba mesleğini icra etmeye başladık. Hepimizin karnını doyuracak kapasiteye ulaşabilmek için proje geliştirdik.

Tarım işlerini daha profesyonel yapabilmek için bankalardan yüklü miktarda kredi aldık. İşlerimizi geliştirdik. Hedefimiz ise daha kaliteli ve sağlıklı üretim olmuştur. Bu çerçevede 520 metrekare soğuk hava deposu, boylama ve paketleme tesisi, 20 bin metrekare örtü altı yetiştiriciliği ve gerekli ekipmanlar gibi yatırımlar gerçekleştirdik. Bu yatırımlardan sonra ihalelere katılmaya başladık. Kalite, standart, hijyen ve ambalajdan dolayı tercih edilen üretici firma olduk.

Buraya kadar her şey normal görünürken, gerçek üreticilerin üretimden nasıl koparılmak istendiğini yaşayarak öğrendim.

Asli görevi eğitmen olan ve ihale saatinde okulda olması gereken Güzelyurt Meslek Lisesi müdür muavini CEMAL ULUŞAN, 13-14 Aralık tarihlerinde yapılan ihalelere katıldığına şahit oldum. Öğretmen sendikaları, okullarda yeterli öğretmen yoktur diye her gün grev yaparken, öğretmenlerin ihalelerde işi ne? Yoksa devlet okullarında öğrencilerin başarılı olmamalarının sebebi, görevini yapmayan açgözlü öğretmenler mi ?

Ülkemiz ekonomisinin zor günler geçirdiği, aldığımız kredileri, geri ödemekte zorlandığımız, var olma mücadelesi verdiğimiz bu zor günlerde, sürekli devlet memurları ile rekabet etmek zorunda kalmamız bizleri büyük sıkıntılara sokmaktadır.

Yoksa bu ülkede ailesinde memur olmayanların yaşama hakkı yok mu? Sayın hocamız üretici olmaya meraklı ise, ben eğitimci olmaya hazırım. Ülkemizin gençliğini çağdaş medeniyet seviyesinde gelecek yarınlara taşıyabilmek için, bilgili, özverili, yüreği sevgi dolu Öğretmenlere ihtiyacı vardır. Tüccar eğitmenlere değil.”

 

Günün sözü:

 

Söylenmeyen söz, taş gibi yüreğe oturur.

(Havadis gazetesinden alınmıştır)