Kıbrıslı Türklerin çok yalın, çok özlü tanımlamaları var.
Karma oyların etkin olması halinde Meclis’in, milli takım gibi olacağı söyleniyor.
Bu yaklaşıma balıklama dalıp, “Bravo” demedim.
Çünkü, çok partili demokratik yaşamın vazgeçilmezi gördüğüm siyasi partilerin önemsizleşmesi anlamına gelecek hamleleri doğru bulmam.



28 Temmuz’a ne kaldı ki?
Yirmi günden az bir süre…
Bu seçimlerde farklı bir rüzgar var.
Tahmin yürütmek çok mu zor?
Değil.
Ancak Kuzey Kıbrıs’ı dolaştıkça farklı esinti çok kolay fark ediliyor.

***
Dün Lefkoşa, Akdoğan ve İnönü’de nabız tuttum.
Son söyleyeceğimi şimdi söyleyeyim.
Partilerin beklentileriyle, vatandaşın çoğunluğunun beklentisi örtüşmüyor.
Partiler ne derse desin, parti bağı güçlü olmayan çoğunluk değişim yolculuğunda öncelikle değiştirme hesabı yapıyor.
Soruyorum.
Nasıl oy kullanacağınızla ilgili kararınızı verdiniz mi?
İşte yanıt.
Tüm partilerde çok kaliteli aday arkadaşlar var. Bu arkadaşlar seçilirse farklı partilerden gelseler de kaliteleriyle Meclis’te milli takım gibi bir yapı yaratabilirler.

***
Kıbrıslı Türklerin çok yalın, çok özlü tanımlamaları var.
Karma oyların etkin olması halinde Meclis’in, milli takım gibi olacağı söyleniyor.
Bu yaklaşıma balıklama dalıp, “Bravo” demedim.
Çünkü, çok partili demokratik yaşamın vazgeçilmezi gördüğüm siyasi partilerin önemsizleşmesi anlamına gelecek hamleleri doğru bulmam.


***
Bir vatandaş, “Bu partilerin yönetimlerini cezalandırmanın yolunu bulmak gerekir” dedi.
Biraz daha açmasını isteyince şunları söyledi:
“Partiler işgal altındadır. En ilerici olan partilere bile bakınız yıllardır aynı insanlar yönetimdedir. Aynı insanlar adayların belirlenmesinde etkilidir. Bu etkinlik vatandaşın seçme hakkının önündedir. Kendilerini düşündükleri için adayları da kendi hesaplarına göre belirlerler. Halkın kızıp oy vermeyeceği partiyi cezalandırmasının yarar umuluyor.”
Tam bu noktada sohbetin katılımcılarından birinin söyledikleri dikkate alınması gereken ağırlıktaydı:
“Hasan Bey, 1993’ten günümüze seçimlere bir göz atın. 1993’te CTP ve DP yükseliş gösterdi. Neden? Çünkü halk UBP’yi cezalandırdı. 1998’de bu kez cezalandırılan CTP olunca kazanan UBP olmuş sayıldı. UBP halkın beklentilerine ayak uydurmadı. Geldik 2003’e… Ceza sırası UBP’ye geldi. CTP, 2003 ve 2005’te UBP, tokatlanınca zafer bayrağını astı. 2009, tekerlek gene UBP için döndü.  CTP cezalandırıldı, UBP kazandı. Şimdi 2013, UBP cezalandırılacak, CTP ve öteki partiler seçimden kazançlı çıkacak.
Demokrasi bu mudur? Böyle demokrasi olmaz. Kazananların, başarısı kaybedenden beslenemez. Beslenirse galibiyet ya da başarı sayılmaz.”

… Ve bir vatandaşın seslendirmesi: “Bu kampanyalar, köy köy gezmelere, afişlere hiç gerek yok. İnsanlar hangi partiye oy vereceklerine karar vermedi ama hangi partiye oy vermeyeceklerinin kararını verdi.”
***
Akdoğan’da Akıncılar Kulübü’nde büfeci Volkan’ın harika ayranını içerek konuştuk.
Sohbetin orta yerinde UBP’nin Mağusa adaylarından Cenk Özyalçın, vardı.
Mesarya insanı yıllardır ihmal edildiği görüşünde.
Cenk Özyalçın’a destek vereceklerini çok açık söylerken sıra partiye gelince, aynı sahiplenme parti için yok.
Cenk Özyalçın, 35 yaşında.
Genç bir aday.
Tabii bizim ülkemize göre çok genç.
Halbuki şair Cahit Sıtkı Tarancı, 35 yaş şiirinde ne demişti?
“Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.


Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?”
***

Bizim siyasi yaşamımızda köşe yaşını tutanlar nedeniyle aktif siyaset yapanların yaşa ortalaması çok yükseldi. O “vazgeçilmezler” yüzünden otuz beş yaşındaki bir aday neredeyse çocuk ilan edilecek.
***
İnönü’de sıcağa rağmen köy meydanındaki kahvede hatırı sayılır, köylü ile sohbet ettik.
DP-UG Mağusa adaylarından Beyhan Gürgöze, İnönü köyünden.
Sohbete, Tatlısu’daki cenazeden gelince Gürgöze de katıldı.
Ömer Amca, parti değiştirenlere inanılmaz öfke içinde…
Çok samimi olduğu Ertuğrul Hasipoğlu’nu isim vere vere eleştirdi.
Köylüler, siyasetin bütününü mahkum ediyor.

***
İnönü’de harbi, dobra dobra konuşan köylüler gördüm.
Bu duruşlarını siyasilere karşı da  sergileyip, sergilemeyeceklerini sorduğum zaman, bazı köyüler kahkahayı basıp, “Bazıları siyasileri görünce değişir” dedi.
Ancak sohbete katılanlar bu defa her defakinden farklı bir durum olduğunu ısrarla söyledi.
***
Beyhan Gürgöze, sessiz ancak iş bitirici.
Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı…
Alıştığımız siyasetçi profilini uygun değil.
Sesiz, halk diliyle çok efendi…
Yaşlı Murat Kara’ya Gürgöze’yle ilgili görüşlerini sordum.
Bakınız ne dedi?
“Beyhan, bizim köyümüzün çocuğu. Aha siz de gördünüz. Çok efendi. Çok yavaş. Aday olduğuna göre açılacak. Bakın ötekilere…”
Murat Kara’nın ne demek istediğini köylülerle birlikte ben de anladım.
Ancak Beyhan Gürgöze ve onun gibilerin farkı ötekilere benzememesi.
Görgöze, “Sporda uluslar arası sorunları aşmak istiyorsak, dünya hukukuna uygun çıkış yolları bulacağız” derken, ne kadar objektif, ne kadar dünyalı bakış içinde olduğunu gösteriyordu.”

***
İnönü’de de gördüm.
Seçmen, seçici olma eğiliminde…
Adaylardan seçtiklerini partilerden önde değerli buluyor.
Bu eğilim sandığa da yansırsa, Meclis en az 25-30 yeni yüz görecek.


Günü sözü:
Vekil, kimin vekili olduğunu unutmamalı…

(Havadis'ten)