Görüşmeler devam ederken sorumluluk Kuzey’de KKTC Cumhurbaşkanı’nın Güney’de ise Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nındır.
Gerek görülüp, liderler buluştuğu zaman masada Kıbrıs Türk tarafını, yenisi seçilene kadar Eroğlu temsil edecek.
Rumları da Anastasiadis...
Bunun tartışması bile olamaz.
Tartışmaya kalksak da tartışmanın sınırları bizim mahalleden bir milim öteye gidemez.
Çünkü dünya Kuzey Kıbrıs’a baktığı zaman bizim Cumhurbaşkanı’nı toplum lideri olarak tanır. Henüz Meclisimiz ve hükümetimiz uluslararası ilişkiler bakımından toplum liderinin önünde değil.


Özellikle siyaset dünyamızın önde gelenlerin çoğuna, “Dünyanın merkezi neresi?” diye sorsanız, yanıtı yüzde doksan nedir bilir misiniz?
“Sarayönü Meydanı”
Hatta biraz daha ince hesap yapanlara göre Dikilitaş’tır.
Bu anlayışı sıkı sıkıya savundukları için bizim mahalleyi, dünyanın kalbinin attığı mahalle olarak görürler.
“Dünya bizim mahalleden ibarettir...”
Bir tarafta bizim mahalle öte yanda Avrupa, Amerika vs !!!
***
Yurt dışına gittiğim zaman ciddi ciddi yolda yürüyen insanlardan bazılarına Kuzey Kıbrıs’ı sorarım.
Ezici çoğunluğun bizim yaşadığımız toprak parçasından bile haberi yok.
Kuzey Avrupa’ya Danimarka, Norveç, İsveç, Finlandiya’ya gittiğimiz zaman bizde UBP’deki genel başkanlık yarışının zirve yaptığı dönemdi.
Stocholm’da yolda yürüyen on İsveçliye biraz da alem olsun diye, “UBP’de genel başkanlık yarışı var... İrsen Küçük mü Ahmet Kaşif mi kazanır?” diye sordum. Tabii adamlar yüzüme afal afal baktılar.
Yanımdakiler de neredeyse gülmekten üzerlerine işeyeceklerdi...

***
Elbette haberleri yoktu.
Dört ayın sonunda İrsen Küçük yeniden genel başkan seçildiği zaman da hiçbir gazete ya da televizyon kanalı İsveçlilere UBP’deki genel başkanlık yarışının sonucunu haber vermemiştir.
***
Dikilitaş’ın etrafında “Huuu!” çekip dönerek siyaset yaptığımızı sanıyoruz.
Dünyadan habersiz kendi kendimize senaryolar yazıp, oynamayı da deniyoruz.
O noktada uluslararası camianın Kıbrıs’a ve Kıbrıs’ın kuzeyine baktığı zaman bizi nasıl görüp, kabul ettiğini ya görmezlikten geliriz ya da bilmezlikten...
***

Güney’de Anastasiadis, Başkanlığa adaylığını koyduğu ilk günden, “Ben görüşmeci olmayacağım. Görüşmeci temsilcim olacak” içerikli açıklamalar yaptı.
Önce Anastasiadis’in uluslararası yaklaşımlarla bunu yapmaya,  ne kadar hakkı olduğuna bakalım.
Kıbrıs’ta görüşmeler iki toplumun liderleri arasında yapılmaktadır.
Liderler sürekli masada olmayacağı için müzakereler özel temsilcileri tarafından yürütülür.
Türk ve Rum liderlerin Cumhurbaşkanlıkları, müzakere masasında eşitlik sağlansın diye lider olarak işlem görür.
Müzakerelere giderken makam arabalarını kullanmaları masadaki liderlik statülerini değiştirmez.
Anastasiadis, “Görüşmeci olmayacağım” derken görüşmelere çok zaman ayırmayacağım demek istedi.
Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Kıbrıs Cumhurbaşkanı olarak müzakerelerle ilgili özel temsilcisini seçecek.
Özel temsilciyle birlikte müzakere kadrolarını da belirleyip yola devam edecekler.
Üst düzey siyasi iradeye gereksinim duyulduğu zaman da Anastasiadis, tıpış tıpış gelip müzakere masasında yerini alacak.
Bu kadar basit.
Anastasiadis, müzakerede nasıl bir yol haritası izleneceğini Rum Ulusal Konsey’le birlikte kararlaştırmak isterse... O da kendi tercihi olur.
BM ya da bir başka merkez Anastasiadis’e, “Ulusal Konsey’inden yetkin var mı?” diye sormaz.

***
Gelelim bizim mahalleye.
Kıbrıs Türk tarafının müzakerecisi Cumhurbaşkanı olarak seçilen kişidir.
Cumhurbaşkanımızı, Birleşmiş Milletler ve öteki ülkeler Kıbrıs Türk Toplumunun lideri olarak kabul eder.
2002’de Tahsin Ertuğruloğlu, Kopenhag’a gittiği zaman ne kadar yetkili olduğunu BM ve Kıbrıs Rum tarafı sorgulamıştı.
Yetkisi için de KKTC Hükümeti ya da Meclis’in değil dönemim KKTC Cumhurbaşkanı’nın yetkilendirmesi olup olmadığı sorgulanmıştı.
KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, UBP’de genel başkanlık yarışına taraf olunca bazıları gündeme, “Görüşmeci kim olacak?” sorusunu taşımaya çalışıyor.
Eroğlu iyi bir görüşmeci mi değil mi?
Bu soru tamamen ayrı bir mesele.
Bu satırların yazarı olarak herkes gibi ben de görüşmeci kimliğiyle masaya oturan liderin, tek başına bir bilgi yarışmasına katılır gibi katılmadığını biliyorum.
Ya da tek başına bir sınava da girmiyor.
Bizim ulusal konsey gibi bir yapımız yok.
Meclis de karar verici değildir.
Ankara, önemli kararların üretilmesinde en etkili merkezdir.
Müzakerecinin kişisel kapasitesinin etkisi ne kadardır?
Sorgulanabilir...
Barışa istekli bir lider daha fazla katkı koyabilir.

***
Eroğlu’nun görüşmeciliği tıpkı Anastasiadis’in olduğu gibi sorgulanamaz.
Rum tarafında Başkan Anastasiadis, özel temsilcisini belirleyecek.
Eroğlu ister Osman Ertuğ’la devam eder, isterse yeni bir özel temsilci atar.
Bu isim Ankara ve hükümetle istişare ile belirlenebilir mi?
Olabilir.
Ancak her koşul altında görüşmeci Cumhurbaşkanı’nın özel temsilcisidir.
Hükümetin ya da Meclis’in değil...
Görüşmeler devam ederken sorumluluk da Kuzey’de KKTC Cumhurbaşkanı’nın Güney’de ise Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nındır.
Gerek görülüp, liderler buluştuğu zaman masada Kıbrıs Türk tarafını, yenisi seçilene kadar Eroğlu temsil edecek.
Rumları da Anastasiadis...
Bunun tartışması bile olamaz.
Tartışmaya kalksak da tartışmanın sınırları bizim mahalleden bir milim öteye gidemez.
Çünkü dünya Kuzey Kıbrıs’a baktığı zaman bizim Cumhurbaşkanı’nı toplum lideri olarak tanır. Henüz Meclisimiz ve hükümetimiz uluslararası ilişkiler bakımından toplum liderinin önünde değil.


Günün sözü:

Yerel düşünen, dünyayı keşfedemez.



(Havadis'ten)