Son zamanlarda neredeyse tartışmasız kabul görmüş bir varsayım üzerinden cumhuriyet projesine karşı karamsar bir bakış oluşturulmuştur.

Bu anlayışa göre, cumhuriyet ideallerinden hızla uzaklaşılmaktadır. Herhalde bu kanaatten en çok rahatsız olanların başında cumhuriyet öğretmenleri gelir.

Çünkü onlar yokluklar içinde bir Türkiye'nin, okuma yazma bilinmeyen dağ köylerinden şehirlerine, ülkenin her karış toprağında ter dökmüşler, aşkla ve inançla yeni bir başarı hikâyesi yazmaya çalışmışlardır. Başarılı olmuşlar mıdır? Şüphesiz, evet.

Cumhuriyet öğretmenlerinin başarısını bir başarısızlık gibi göstermek, bunu da sadece "Köy Enstitüleri kapatıldı" edebiyatıyla yapmak, hem gerçeği yansıtmamakta hem de içinde büyük bir haksızlığı barındırmaktadır.

Çok uzaklara gitmeye gerek yok, bugün bile Anadolu'nun birçok köyünde doğru dürüst okul binasının bulunmadığı, fiziki şartların tam anlamıyla bir imkânsızlığı yansıttığı, elverişsiz bir tabloyu şevkle ve ümitle dönüştürmeye çalışan öğretmenlerin emeğini görmezden gelmek nasıl mümkün olabilir.

Beyaz tebeşir

Bir öykü değil, gazetelerde yer alan bir haberden söz ediyorum. 70'li yılların Türkiye'sinde bir dağ köyünde çalışan öğretmenin, karlı bir kışta yürüyerek kasabaya alışverişe gittiği biliniyor, sonra kendisinden hiçbir haber alınamıyor. Köylüler kaymakama gidip öğretmenlerinin alışverişten geri dönmediğini söylüyorlar.

Bahar gelip karlar çözülünce bir vadide, öğretmenden geriye parçalanmamış, bozulmamış bir tek tebeşirlerin kaldığı görülüyor. Rahmetli babamın gazeteden bana okuduğu bu acı ve hüzün dolu habere benzer kim bilir kaç olay da habersizce yaşanmıştır bu topraklarda.

Köy enstitülü psikolojisinden kalkarak çağımızı anlamak, cumhuriyet öğretmenlerinin 1920'lerden bugünlere uzanan başarısını kavramak mümkün değildir. Öğretmenler kendi işlerini başarıyla yapmışlardır. Ortaokulu, lisesi olmayan, üniversitelere ancak bir avuç gencin gidebildiği bir Türkiye'den, üniversitelerinde lisansüstü eğitim yapan binlerce gencin bulunduğu bir ülkeye ulaşmak kolay olmamıştır.

Türkiye'nin orta sınıflaşması, ticaretten üretime ulaşmasıyla güçlenmektedir. Bunun arkasında, tarımda yaşanan dönüşüm ve şehirleşmenin yarattığı yeni toplumsal dinamikler bulunmaktadır. Küçük sanayi sitelerinden başlayan üretimin küreselleşme şartlarında uluslararası etkileşime girmesi, Türkiye'nin işgücü yapısını değiştirmiş, bugün yaşadığımız ekonomik gelişmelere yol açmıştır.

Paydos

Cevat Fehmi Başkut'un unutulmaz tiyatro eseri "Paydos", bütünüyle öğretmeni toplumsal gerçekliğin dışına çıkarıp, bürokratik ideolojinin çerçevesi içinde değerlendiren bir anlayışın ilginç örneklerinden biridir. Okuyanlar ya da seyredenler bilirler; fedakâr öğretmen emeklilikten sonra görgüsüz zenginlerin karşısında büyük hayal kırıklıkları yaşamaktadır.

Oysa öğretmenler Türkiye'nin bugün yaşadığı değişimin aktörlerini yetiştirenlerdir. Unutmayalım ki, Türkiye'nin zenginliklerinin yaratılmasının temelinde, onların emekleri kadar, yeşerterek canlı tuttukları gelecek ümidi de bulunmaktadır.

Beyaz Türkler iktidarlarını kaybetmiş olmanın sebeplerini araştırırken en önemli bulgu olarak demokrasiyi görmektedirler. Demokrasiyi kendi kayıplarının baş suçlusu saydıkları için psikolojileri bozulmakta, bu durumu "Cumhuriyet kaybediyor" diyerek, toplumsal bir endişe kaynağı olarak yorumlamaktadırlar.

"Cumhuriyet nerede yanlış yaptı" diye düşünmektedirler. Aslında doğru soru; "Cumhuriyet demokrasiyle güçlendikçe neleri başarmaktadır" olmalıdır. Cumhuriyet öğretmenlerinin bunda tarihi bir rolü vardır.

(Bugün gazetesinden alınmıştır)