İnsanların bir kısmında endişe, bir kısmında ise içten içe memnuniyeti hissetmemek mümkün değil.

Endişelilerin samimi olduğunu söylemek gerekir. Çünkü yıllardır neredeyse iki yüz yıldır yürürlükte olan Batılılaşma politikalarının modernleşme adına yarattığı her türlü düzenleme, onlarda normal olanın bu olduğu algısını yaratmıştır.

Kendileri ülkeyi ileri götürmek için yapılan her şeyi desteklediklerinden, yapılanların başkanlarını rahatsız ettiğini, doğrudan doğruya başkalarının hayat tarzını tehdit ettiğini fark etmeleri mümkün değildi. Nasıl olsun ki?..

Yapılanlar ülkeyi ve toplumu ileriye taşımak adına yapılırken, rahatsız olanlar geriyi, eskiyi, köhneyi temsil ediyordu.

Bunun böyle olmadığını söylemek yaklaşık iki yüz yıl neredeyse mümkün olmadı, söylemeye çalışanlar ise ne dediklerine bakılmadan mahkûm edildi.

Galiba büyü demokrasi denilen sürecin başlamasıyla bozuldu.

Moderni yaratmak

Halktan oy alarak iktidara gelenler, halkın taleplerine cevap vermek mecburiyetinde kalınca, başlangıçta farklı da düşünseler, giderek bu ülkede yaşayan halkın kendine ait bir dünyası ve hayat tarzı olduğunu, değerleri ve ölçüleri olduğunu algılamak durumunda kaldılar.

Zaman içerisinde sadece oy verdiği için bir değer olan insanlar, siyasetin yarattığı değişim imkânlarıyla toplumsal değişim sürecinin imkânlarının belli doğrultularda birleştiğini hissettiler.

Siyasetin ve toplumsal değişimin yarattığı dinamizm, başta Ankara olmak üzere birkaç büyük şehirde egemen olan düşüncenin hayat tarzının, dünyayı anlama biçiminin birden bire yetersiz kalmasına yol açtı.

Anadolu'nun 1970'li yıllarda hızlanarak yaşadığı değişim, 1980 sonrası Türkiye'sinin şartlarında yeni bir evreye ulaştı.

Askeri bir darbenin yarattığı baskılara karşı duyulan siyasal öfke, siyasette hızla değeri daha fazla hissedilen, daha çok talep edilen demokrasi arayışlarına yol açtı.

Türkiye uluslararası ilişkilere, ekonomiye açık bir ülke haline geldikçe, siyasal taleplerin küresel bir dille ifade edilmesi mümkün hale geldi.

Bütün bunlara rağmen asla unutulmaması gereken husus, değişimin belirleyici gücünün toplumdaki hareketlilikten kaynaklanmış olmasıdır.

Anadolu'nun harekete geçmesi, her geçen gün Anadolu'nun bir bölgesinde, küçük sanayiyle başlayan girişimlerin giderek dünya ticaretinde bir aktör olmaya dönük yönelimleri, hızla bin yıllık Anadolu'nun kompozisyonunu değiştirecek etkiler yarattı.

Anadolu ihtilali

Anadolu'nun şehirlere, sanayiye, ticarete akması, sermayenin devlet merkezli bir ekonomiden sivil toplum yapılı bir alana kayması, şehirlerin toplumsal ilişkiler düzeninde bürokrasinin veya devletçi kapitalizmin vesayetinde gelişen burjuvazinin hızlı bir şekilde yerli muhafazakâr nitelik kazanması adeta deprem gibi hissedilmiştir.

İdeolojik düzeyde, bir siyasal ideoloji veya hayat tarzı toplumsal olarak kendisini yeniden üretirken bir hegemonya kuramıyorsa veya kurduğu hegemonyayı koruyamıyorsa, toplumsal bir devrim söz konusudur.

Anadolu'nun boşalan köylerinden, şehirlerinden gelenlerin büyük şehirleri daha da büyüterek bütün ilişkileri ve yapıyı değiştirmesi söz konusudur.

Onların taşıdıkları geleneksel kimliklerinin dayandığı değerler ekonomiyi, siyaseti ve toplumsal hiyerarşiyi değiştirirken, bu yenilikleri yaratan dinamizm, ideolojik düzeyde de kendi geleneksel kültürlerinde de yaşanmıştır.

Kısaca Anadolu'nun geleneksel değerleriyle yeni ekonomiye, teknolojiye ve üretime, mesleklere, paraya ve pazara açılan insanları, şehirleri metropolleştirirken, Türk modernleşmesini başka bir yere taşırken kendilerini de yeniden muhafazakâr bir kimlikte üretme çabasındadırlar.

(Bugün gazetesinden alınmıştır)