UBP kendi içindeki bir yarışı önce kavgaya dönüştürdü, sonra da mahkeme koridorlarına ve de sokağa döktü.

Şimdi de sokağa dökülürken çirkinleşen, leş abbana boyutunda kirlenen bir genel başkanlık yarışının nasıl etik sınırlara çekilebileceğini soranlar var...

İngiliz’in dediğinden “Too late” yani çok geç.

Bu sürecin sonunda kimin genel başkan olacağının bir değeri kalmadı.

Parti için kavganın ağır bedelini UBP genel seçimde ödeyecek.

Bunu herkes görecek.

UBP’deki genel başkanlık sorunu artık iyice kabak tadı verdi.

21 Ekim akşamı öyle bir düğüm atıldı ki üzerinden neredeyse üç ay geçiyor hala çözülemedi.

Yargının son kararından sonra aslında fazla söze gerek kalmadı.

Eninde sonunda ikinci tur oylama yapılacak.

Erken seçim filan kararı alınsa da ikinci tur başkanlık seçimi yine olacak.

***

Durum bu olduğuna göre uzatmaya hiç gerek yok.

Hatta uzadıkça, kirlenme riski yükselecek.

Ne mi kirlenecek?

Konuya ilgi duyan herkes kirlenecek.

Kimse, “Ben kirlenmem” demesin.

Mevcut anlayış içinde kirlenmeyen de çok kolay bir şekilde kirletilir.

Kirlenmese de kirlenmiş gibi gösterilir olur biter.

***

21 Ekim Kurultayı’nın öncesinde ve sonrasında yaşananlar yıllar sonra da kirliliğin en çarpıcı örneği olarak anımsanacak.

Hiçbir dönemde bu boyutta kirlilik yaşanmadı.

Sıkılan kurşunlar karavana gitse yüreğim yanmayacak.

Bir bakıyorum tüm atışlar belden aşağı.

Düşünebiliyor musunuz seçim, siyaset dünyasında bir seçim ama siyasetin dışında her şey var.

***

Bizim buralarda doğruyu söylemek cesaret ister.

Yalan söylemenin hiçbir riski yok.

Böyle olduğu için yalanlar şelale gibi akıp gidiyor.

***

Dilin kemiği yok.

Bu yalanları üretenler sanki de yalan makinesi.

Hem de tam kapasite üretim yapan yalan makinesi.

Bu neden böyle?

Çünkü bizim siyaset dünyamızda hala psikoloji savaş uzman kırıntıları var.

Otur oturduğun yerde üret yalanı, servis yap gitsin.

Yıllar evvel kitle iletişim araçları sınırlıydı.

Şimdi neredeyse sınırsız.

Gazete istersen, gazete...

Radyo istersen, radyo...

Televizyon istersen, televizyon...

İnternette sayfa istersen al sana internet sayfaları...

Sosyal paylaşım sitelerinin kullanımı toplumların kültür düzeylerini yansıtır.

Ciddi bir çalışma yapılsa bizim toplumumuzun en alt sıralarda yer alacağı kesin.

***

Bir de şu nokta önemli.

UBP’de genel başkanlık kavgası var.

Hızlı bir şekilde basın da kutuplara ayrılıyor.

Kardeşim demokrasi kriterleri ile basın etik ve ilkelerine uyarak yap gazeteciliğini.

Sana ne kazanandan ya da kaybedenden.

Fanatik futbol taraftarı gibi taraf olunuyor... Siyaseten UBP’ye yakın olmayanlar bile ya zil takıp oynayacak ya da karalar giyecek...

Sorsam eminim mantıki izahını yapamayacaklar.

***

Dün sabah Girne’de mahkemelerin bahçesindeki kahve içip sohbet edenlere katıldım.

Çok net olarak gözledim ki UBP’deki ikinci tur oylama toplumun gündeminde 21 Ekim dönemindeki kadar yok.

UBP’liler alınmasın ama sokaktaki vatandaşın büyük çoğunluğu ne der bilir misiniz?

“YESİNLER BİRBİRLERİNİ. O ZAMAN BELKİ KURTULURUZ ELLERİNDEN.”

Bu gözlemimde hiç abartı yok.

***

Düne kadar bir yolunu bulup devlet dairelerinde işini yapabilenler de artık pes etti.

Devlet dairlerinden işler yürümüyor.

Rüşvet alan değil, rüşvet verilen memurların isimleri yüksek sesle seslendiriliyor.

Dayanamıyorum, “Bu rüşvet düzenini rüşvet alanlardan önce rüşvet verenler yarattı” deyince bir an suskunluk oluyor.

Israrla sözü UBP’ye getirmeye çalışsam da başarılı olabildiğimi söyleyemiyorum.

UBP’de yaşananlar UBP içindeki çok küçük bir grubun gailesidir.

Bir de onların çekişmesinde haber zenginliği bulan basının.

***

Çok iddialıyım.

Son zamanlarda moda olan manipülasyon amaçlı değil, gerçek anlamda kamu oyu yoklaması yapılsa vatandaşın çok büyük kesiminin, UBP’deki genel başkanlık meselesiyle ilgili haberlere ilgi duymadığı ortaya çıkacak.

1427 delegenin oy hakkına sahip olduğu bir seçimi ülke geneline yönelik bir kampanya ile yürütmenin anlamını hala anlamış değilim.

UBP kendi içindeki bir yarışı önce kavgaya dönüştürdü, sonra da mahkeme koridorlarına ve de sokağa döktü.

Şimdi de sokağa dökülürken çirkinleşen, leş abbana boyutunda kirlenen bir genel başkanlık yarışının nasıl etik sınırlara çekilebileceğini soranlar var...

İngiliz’in dediğinden “Too late” yani çok geç.

Bu sürecin sonunda kimin genel başkan olacağının bir değeri kalmadı.

Parti için kavganın ağır bedelini UBP genel seçimde ödeyecek.

Bunu herkes görecek.

***

Vatandaş ilgilenmese de bazı soruları ortaya atanlar yok değil...

ÖRP ve DGP, UBP’ye iltihak etti.

Hade DGP’nin kuruculardan başka organı yoktu.

Kuranlar, kurdukları gibi bunca zaman geçmesine rağmen partiyi örgütlemediler.

Dünyada bir başka örneği belki de olmayan bir şekilde kuranlar, kurduklarını ilan ettikleri “dükkanı” kapattılar.

***

ÖRP biraz daha farklı.

Kuruluşundan sonra organları oldu.

Kadın ve gençlik kolları bile oldu.

Şimdi bir baktım oldukça garip bir karar üretip, öz olarak, “İki vekilimiz UBP’ye katılacak. Partinin kapatılması süreci genel sekreter tarafında yürütülecek” denildi.

Sürpriz olmaz ama ÖRP kendini ortadan kaldırırken kurultay toplamayacak mı?

Bu partinin hiç mi taşınır ya da taşınmaz malı yok?

Ansızın birileri “Hayır partimizi kapatmıyoruz” derse Avcı ve Gökmen’in UBP’deki durumu ne olacak?

Ya kardeşim dükkanlarınızı kapatacaksanız kapatırsınız ama kapatmanın da bir adabı, terbiyesi var...

Bilmem anlatabildim mi?

 

 

Günün sözü:

 

Sözde örgütler, örgütsel yapıyı kirletenlerdir.

(Havadis gazetesinden alınmıştır)