Savaştayız.

Büyük bir savaşın ortasındayız.

Siyasal görüşü ne olursa olsun, şu an içinde bulunduğumuz savaşı insaflı bir gözün görmemesi düşünülemez.

Her cepheden saldırıyorlar.

Ve son olarak da ekonomik savaş başladı.

Evet, yönetenlerin hatası yok mu bu mücadelede, bu savaşta?

Hem de çok.

Futbolda her takım güzel oynamaya çalıştığı kadar karşı takımı da hataya zorlayarak gol atar.

Uluslararası siyaset de böyledir. Daha az hata yapan kazanır.

Evet, bizde yönetenler de çok hata yaptılar.

Unutmayalım, biz yani toplum olarak biz de çok hata yaptık.

Biz neysek, yönetenlerimiz  de o. Ne fazlası, ne eksiği.

Bizim içimizde ne kadar düzenbaz varsa, onlarda da aynı. Hiç farkı yok.

Neyse. Konuyu dağıtmayalım, bu mesele uzar gider.

Asıl konumuza gelelim.

Haberlere kadar yansıyan bir gerçekle yüzyüzeyiz son aylarda.

Türkiye’den mal alan bir çok büyük uluslararası alıcı artık mal almaz oldular. Sebep, bazı özel raporların onlara ulaşması ve Türkiye’den mal almamaları konusunda bilinçli olarak yönlendirilmeleri.

Yani amaç Türkiye’nin ekonomisine can veren ihracaatı baltalamak.

Aynı turizmde olduğu gibi.

Şu an gözüken o ki, Türk ihracaatçısını zor yıllar bekliyor.

Dolayısıyla ekonomimizi . Dolayısıyla halkımızı zor yıllar bekliyor.

Nasıl aşarız bu zor yılları? Nasıl kolay ederiz?

“Yeni pazarlar bulmakla” demek en kolay cevap. Ama yeni pazara girmek en zor iş.

Aslında bildiğimiz ama nedense bir türlü tam olarak kıymetini anlayamadığımız bir şeyden bahsedeyim size.

Yurtdışında binlerce Türk firması var. Türkiye kökenli binlerce firma dünyanın her yerinde ticaret yapıyorlar. Özellikle Avrupa’da gıdadan tekstile bir çok Türk firması, yerli markalara ürünler satıyor. Kimisi kendi markasını kullanıyor kimisi yerel markaları satın alıp Türkiye’de ürettiriyor. Ve yurtdışında binlerce Türk beyin var, yıllardır buralarda yaşayan ve bu piyasaları bilen.

Bunlarla iş birliği yaparak.

Nasıl mı?

İki basit formülümüz olabilir burda.

  1. Türkiye’deki büyük sanayicilerimiz, gelecekler Avrupa’ya, burada, Avrupa’da zincir mağazalar satın alacaklar. Satış ve pazarlama kanallarını satın alacaklar ve kendi ürünlerini gelip burada bizzat kendileri satacaklar. Biraz cesaretle bu mümkün. Tek yapmaları gereken onların işlerini kolaylaştıracak beyinleri buralarda bulmak. Zor değil.
  2. Ya da burada yani Arupa’da yıllardır var olan Türk firmalarını bulup onlarla ortaklık kurup yerel piyasaya girecekler.

Başka formül varsa buna benzer, makbüldür. Yeterki ihracaatımız artsın, gümbür gümbür gelen krizi rahat atlatalım.

Ha birde, bu krizler “fırsat” zamanlarıdır.

Fırsat deyince “köşe dönmece” den bahsetmiyorum. Zaten bu hale gelmemizin en büyük sebepleri kısa yoldan zengin olmak için attığımız taklalar değil mi? Bunu geçelim.

Karlı ürünler üreterek fırsatları yakalamaktan bahsediyorum.

Teknolojiye yatırım yaparak yepyeni fırsatları bulmak ve daha karlısına geçmek mesela. Arsaya, tarlaya, eve arabaya yatırım yerine daha karlı ürün üretmeye yatırımdan bahsediyorum.

Yapan kazanacak, yapamayan on yıl içinde silinip gidecek.

Çünkü bu savaş başka bir savaş.

Bu kriz, dilerim Türk girişimcisinin yeni teknolojilerle ve dünyanın göreceği yepyeni ürünlerle yeniden uluslararası piyasalara gireceği bir fırsata dönüşür.

Ama dürüstçe. Ama cesurca.

Lütfen.

...

Ahmet Ferruh Öncü

Avrupalı Türk Markalar Birliği YK Üyesi

SASAM UK Kurucusu