‘Sakın gazeteciye sır verme, ondan dost olmaz.’ türü bir söz vardır. İtibarsızlaştırma, aşağılama için edilir. Yaşamını ilkelerine adamış biri bunu asla kabul etmez. Bu meslek gerçeği aramak, araştırmak ve ortaya çıkarmak için yapılır. Her ne kadar ilkelerinden, gücünden ve itibarından çok yitirdiyse de meslek, bugün andığımız önemli gazetecilerin tümü ilkelerine bağlılıklarından, aydın kimliklerinden ötürü tarihte yerlerini almıştır. Metin Göktepe’yi bir kez daha saygıyla analım burada…

MESUT YILMAZ KONUŞMASI

Bir süre önce faili meçhullerle ilgili bir tartışma nedeniyle eski başbakan Mesut Yılmaz’ı aradım. Akşam “Dört Bir Taraf” adlı CNN’deki programımızda konunun tartışılacağını söyledim. Bazı sorular sordum ve bunları ekranda kullanmak için kendisinden bilgi istediğimi söyledim. Ki aynı gün Mesut Bey başka gazetecilere de konuşmuştu.

Önemli bilgiler verdi. Ancak o akşam bizim programda bu konuyu konuşma olanağı doğmadı. Programda Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına bir saldırı vardı ve ben de buna yanıt vermekle meşguldüm. Evrensel gazetecilik ilkeleri ve anlayışım gereği, işittiklerimi olduğu biçimde BirGün’e yazdım. Gazetenin yayın yönetimi bu yazıyı baz alarak manşet yaptı.

Ülkenin karanlık günlerinde Yunanistan ve Türkiye arasında siyasi nedenlerden ötürü misillemeler yapıldığını biliyoruz. Mesut Bey Susurluk Raporu’nda devlet sırrı niteliği taşıyan kimi konular hariç, döneme yönelik her bilginin yazıldığını söyledi. Ben de “Devlet sırrı konular nedir?” diye sordum. “Orman yangınlarıyla ilgili misilleme ve Azerbaycan’daki darbe girişimleri gibi konular” dedi. Nitekim Can Dündar Milliyet’te bu konunun (Orman yangınları) yeni olmadığını, raporda (Susurluk) bir kısmının yazıldığını ve o dönem çok tartışıldığını da yazdı.

YUNANİSTAN PATIRTISI

Benim yazıdan sonra Yunan basını ve siyasileri mal bulmuş mağribi gibi saldırdı. Oysa ben bir misilleme sürecinden söz ettim. Yani Türkiye gidip Yunan ormanlarını yaktı demedim. Adı üstünde karşılıklı, karanlık ve korkunç bir dönem! Doğrusu ben tüm dünya derin devletlerinin aynı millet olduğunu düşünürüm. Gözleri karardı mı, insanlığın ortak değerlerini yok edebilir bu güçler. Nitekim iki ülkenin o süreci hala gizini koruyor. Fakat ekonomik baskı altında kıvranan Yunanistan bu meseleyi tek yönlü bir saldırı olarak kullanmak istiyor. Her ne kadar beni arayan Yunan gazeteciler bu tutumundan ötürü kendi hükümetlerini ve siyasilerini eleştiriyorlarsa da, toz duman içinde bu pek yansımadı.

Eski bir başbakan olan Yılmaz bu durumdan rahatsız oldu ve beni aradı. Bir türlü konuşamadık ve o bir açıklama yaptı. Ardından da biz konuşma olanağı bulduk.

YILMAZ’LA İKİNCİ KONUŞMA

Mesut Bey benimle röportaj yapmadığını söyledi önce. Sadece bilgi alışverişinde bulunduğunu ekledi. Gerçi ben aldığım bilgiyi kullanacağımı söylemiştim. Hiçbir ek yapmadan da kullandım.

Eski başbakan, Susurluk Raporu değerlendirmeleriyle ilgili herhangi bir düzeltme yapmadı. Başka ülkedeki darbe girişimi dahil. Sadece Yunan ormanlarıyla ilgili bir düzeltme yaptı. “O dönem bizim ormanlarımızı yakılıyordu. Bu raporda o konuyla ilgili bilgiler vardı. Fakat delillendiremediğimiz için kamuoyuyla paylaşmadık” dedi. Bu konuda misilleme tarifime karşı çıkıyor.

BEN NE DİYORUM?

O gün telefon konuşması kendiliğinden gerçekleşti. Kayıt altına almadım. Doğrusu ‘Özel bir haber çıkarayım ve birilerini sıkıştırayım’ diye niyetim de yoktu. İşittiklerimi olduğu gibi yazdım. Kanaatim o dur ki; o dönem iki ülke, özellikle PKK gerekçesiyle sıkça karşı karşıya geldi. Ormanlar yakıldı. Sadece orada kaldığını da sanmam. Dedim ya karanlık güçlerin milliyeti yok.

Benim görevim insanlığın ortak değerleri çerçevesinde gerçeği aramak ve bulmak. Gerçeğin dili, dini, ırkı olmaz. Üstelik iki ülke siyasileri de aynı anlayıştan gelme. Ne Türk ne Yunan tarafı bu meseleden sıyrılamaz.

Mesut Bey, Türkiye’nin böyle bir iş yapmadığını söylüyor. Ben onun ağzından aktarıyorum. Benim yanlış anladığımı söylüyor. Yunan tarafı fırsatçılık yapıyor ve işi sulandırıyor. Bunu da not olarak ekliyorum.

Karar kamuoyunun. Her şeyi açıkça yazdım.