İnşaat reklamlarının pek çoğunda,  helikopterle havadan çekim yapılarak veya animasyon teknikleriyle; sanki binaların etrafından uçakla geziniyormuş gibi binalar gösteriliyor. Bu durum İstanbul’da  artık karadan ve sudan ulaşımın neredeyse imkansız haline geldiğini düşündürüyor.


Metropollerin yoğun temposu ve büyük karmaşası eksik olmaz. Çeşitli vasıtalarla bir yerlere yetişmeye çalışırken, ‘Uçarak mı geleyim, uçağım mı var- nasıl yetişeyim!’ diye çokça söylendiğimiz olmuştur. Sosyal, kültürel, ekonomik, ergonomik, fiziksel, ruhsal her adım bir mücadeledir İstanbul’da.. 


Mutlaka, hep geç kalırız. Her zaman acelemiz ve telaşımız vardır. Reklamlarda gördüğümüz gibi, keşke bir helikopterimiz olsaydı  da her yere rahat gidebilseydik. Bu hayalin bir an için gerçek olduğunu düşünsem bile, peşi sıra birçok  tuhaflık gözümde canlanıveriyor. Helikopterin yada zeplin benzeri araçların toplu taşımada kullanıldığını hayal ediyorum. Bu noktadan sonra,  ister istemez işin içine belediye giriyor. Havada insanların birbirini itip kakmasını, pilotun bizim için her zaman ‘şoför bey’ olmasını, durakları, geçiş kartı sistemini,  havada uçuşan bozuk paraları düşünmeden edemiyorum. Sadece bu kadarla kalsa iyi... Aman sıkı tutunun! Bir de sert manevralar var, yerinden fırlayıp uçmamanız gereken...


Havada şehir içi toplu taşımayla ulaşım pek tekin olmasa gerek...


Çağdaş malzemelerle ve teknolojiyle oluşturulan yüksek plazaları karadan görmek pek de akıl karı olmadığından, kuş uçuşu uzaklıktan ışıl ışıl seyretmek daha cazip oluyor. Ancak binaları farklı boyutuyla, maket halleriyle görüyoruz. Bazı ürün reklamlarında olduğu gibi, inşaat reklamlarında da ünlüler yer alıyor. Bu durum, satın almaya teşvik edici, güven uyandırıcı olması bakımından tercih ediliyor. Dubai’de yapılan ‘Palmiye Adaları Evleri’ nde de bu uygulama kullanılmıştı. David Beckham gibi ve daha  birçok ünlünün adalardan ev almasıyla ilgili çokça haber ve tanıtım yapıldı.’O aldı sen de almalısın’ mesajıyla yaklaşılıyor. Bir uçaklık mesafede ne de olsa! Değil mi?


Biz de aynı sebeplerle Jennifer Lopez’e ev verdik. Hem de çok yakın yerden. Kendisinin de dediği gibi ‘Just over there’ (Hemen şurada yada hemen şuracıkta mı demeliyiz) helikopterle olunca tabi, evinizi parmakla gösterebiliyorsunuz. Nereden bilsin kadın? Ama öyle değil işte, biliniyor. İşten­ eve kaç semt var, kaç vasıta var belli değil.. Tam keşmekeş. Tıkanmış trafikte, elimizi havaya kaldırıp teslim olmaktan başka çaremiz yoktur. Bazen çekip gitmek, herşeyi bırakmak ve yaşadığımız şehri terk etmek, adeta kaçmak isteriz. Lakin  evden kaçanları bulmasıyla ünlü televizyon programı ‘Tatlı Sert’ den ve programın sunucusu Müge Anlı’dan korkumuza yine yaşamaya devam ederiz. Büyük şehirde bir yerden bir yere gitmek için helikoptere binmek faydalı olacaktır elbette. Burası İstanbul!


Reklamlarda yakında metro da yapılacak diyor. Bu bana, mahalle emlakçısının verdiği boş bir vaad gibi geliyor. ‘Geçecek, yapılacak, olacak’ ama ne zaman ve nerede belli değil. Yakında! Yine de doğalgazın kapıda olduğunu bilmek, diğer aksaklıkları önemsizleştirerek endişemizi azaltıyor.


Ünlülerden sona bizde emlakçı söylemleri de değişecek. ‘Lopez’in  aldığı eve çok yakın’ 300 metre ileride, karşısına denk geliyor. Plazadan ev aldınız 10 yıl sonra belki o kadar bile sürmez ‘nezih muhit’ten geriye hiçbir şey kalmaz. El değiştirir, değiştikçe yaşayan insanlar da değişir. Zar atmak gibidir ne olacağını kimse bilemez. Bunun en güzel örneğini herhangi bir gazetenin İnternet emlak sitelerine girdiğinizde görebilirsiniz. Ticari kaygıdan çok uzak,  mahalle emlakçısının amatörce çektiği evin dış ve iç manzaraları. İster yeni ister eski, evler reel olarak karşınızda. Emlak sitelerindeki fotoğraflar, reklamlardaki sürrealist etkinin yakınından geçmiyor. Plazadan geriye ne kaldı?  Temizlikçi gelecek diye bile topladığımız evimize ne oldu? Jennifer Lopez komşumuz olsa ne olacak? Temizlikçinin gelmesi daha önemli çünkü o temizlikçi mutlaka başka ‘yakıngil’imize de gidiyordur. Maksat dedikodu olmasın.

 
Bu inşaat furyasının içinde, profesyonelce yürütülen emlak kulisleriyle beraber işler, çok karışıktır. Yaşam alanlarının son derece sınırlı haline gelmesi ve daha birçok sıkıntının, İstanbul’da yaşamaya ve bu kadar çabalamaya değer mi? sorusunu tekrar tekrar önüme getiriyor.