"İmam-Hatiplerin tarihi misyonunu artık tamamladığı" tezini dile getiren iki yazı kaleme almıştım. İmam-Hatip ruhunun diri bir şekilde yaşadığı, gelen tepkilerden anlaşılıyor.

 

Bu ruhu saygıdeğer bulduğum için, İhsan Toy'un Haber 7'deki ateşîn yazısını, Türkiye İmam Hatipliler Vakfı Başkanı Ecevit Öksüz'ün ve İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği Başkanı Hüseyin Korkut'un söylediklerini saygı ile karşıladım. Ensar Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı İsmail Cenk Dilberoğlu'nun bir mektupla dile getirdiği savunması ve ikazları, özellikle bu ruhun devam edeceği konusundaki ısrarı önemliydi. Ama elbette Hayrettin Karaman hocamızın köşesinde lütfettiği cevap çok ayrı bir değere sahip. Hayrettin Karaman bizim hocamızdır. Yazdıklarımı tekdire, tazire veya tedibe değer bulması bile benim için bir ayrıcalık. Yazarlık hayatımda bu duyguya nadiren kapılıyorum. Çok sevdiği hocasının dikkatini çekmek için yaramazlık yapan çocuk duygusu. Söylediklerim için, sömestre ödevinin üzerine not düşer gibi "problemli, zorlanarak yazılmış, dalgın ve yorgun bir halde kaleme alınmış" demesi, sırf bu kayıt yüzünden yazdıklarıma titizlikle saklanacak bir hatıra değeri kazandırıyor.

 

Tabii bunların hiçbiri, artık İmam Hatiplerin misyonunu tamamladığı görüşümü değiştirmiyor. Çünkü savunmaların hepsi İmam Hatiplerin geçmişine dair. İmam Hatipli bir gelecek vizyonunu, İmam Hatipli bir gelecek misyonunu kimse tarif edemiyor.

 

Bir hususu tekrarlayayım. 1995 yılında, Profesör Süleyman Hayri Bolay'la birlikte 197 sayfalık bir Din Eğitimi Raporu kaleme almıştık. Bu rapor, Ankara Merkez İmam Hatip Lisesi Öğrencileri ve Mezunları Vakfı tarafından basıldı. İmam Hatipleri savunanlar, bu kitapta daha derli toplu, hatta karşılaştırmalı tezler ve bilgiler bulabilir. 28 Şubat'a doğru giden o günlerde, İmam Hatipler üzerindeki kara bulutları dağıtma adına önemli bir çalışmaydı. Dün İmam Hatipleri savunurken, bugün misyonunu tamamladığını söylerken aslında aynı şeyi tekrarlıyorum. "İtiraz din eğitiminin devlet tekelinde bulunmasına yapılabilir." (s.6). Din eğitimi üzerinde devlet tekeli devam ederken, bu eğitimin kapsamını belirleyecek yegane ölçü, halkın din eğitimi talebidir.

 

Bugün Türkiye özgürleşti ve demokratikleşti. Önce Soğuk Savaş'ın ideolojik kavgaları, sonra da askerî vesayetin boğucu atmosferi sona erdi. Halkın din eğitimi talebine "gericilik" diye karşı duran laik diktanın bulduğu çözümlerin modası geçti. İmam Hatipler, Cumhuriyet tarihinin bu uzun karanlık dönemlerinde halka nefes alacağı bir alan açtı. İmanını ve gelecek nesilleri kurtarma endişesine cevap verdi. Daha ötesi devletle halk arasında bir uzlaşma alanı oluşturdu. Hatta İmam-Hatipler üzerinden dile getirilen din eğitimi talebi, halkın siyasî sisteme müdahalesinin, dolayısıyla demokratikleşmenin itici güçlerinden biri oldu. İmam Hatiplerin geçmişini savunanların söylediklerine, ben daha fazlasını ekleyebilirim.

 

Ama artık bitti. Eğitimde, dolayısıyla din eğitiminde tekel oluşturan devlet yönetimi altında geliştirilen İmam-Hatip modeli artık ömrünü tamamladı. İmam Hatipleri mevcut haliyle geleceğe taşımaya kalkmak, din eğitiminde devlet tekelini savunmak demek. Bu yüzden taraf olan herkesin lafı çevirmeden dosdoğru cevap vermesi gereken soru şu: Din eğitiminde devlet tekeli devam etmeli mi? İmam Hatip modeli, bu tekelin eseri değil mi?

 

İmam-Hatipleri, demir tekerlekli eski model John Deere traktörlere benzetiyorum. Vaktiyle koca bir millet bu traktörlerle tarla sürdü, ekin ekti ve çamurlu-taşlı yolları aştı. Ekilen tohumların mahsulleri ortada. Bugün aynı traktörle otobanda seyredemezsiniz. Nitekim AK Parti hükümeti "yol medeniyettir" demiyor mu? Otobana uygun medenî, konforlu ve süratli araçlara ihtiyacınız var.

 

Bu millet dinini öğrenmek ve öğretmek konusunda acz içinde değil. Dindar nesli devlet yetiştirecekse, gelecekten mutlaka endişe etmeniz gerekir. Çünkü devlet, öğrettiği her şeyi sevimsiz hale getirir. Dün İmam Hatipler, uçsuz bucaksız çöllerde küçük vahalar gibiydi. Bugün ülkenin her yeri bereketli. Neden din eğitiminin başına bir vana yerleştirip devletin eline veriyor ve bu alanı bir siyasî tartışma ve kutuplaşma konusu olarak tutuyorsunuz?

(Zaman gazetesinden alınmıştır)