10 Temmuz 1964 tarihinde sorumsuz, idraksiz, ülküsüz bürokratların işgüzarlığı ile en az üç bin yıllık tarihi bir yerleşim yeri olan Harşit'in adı, “Doğankent” olarak değiştirildi.
Bu ismin kime ne zararı vardı bilmiyorum…
Bilen varsa söylesin…
Eğer bu isim sakıncalıysa; o vadiden akan ırmağa niye hala “Harşit” diyoruz?
Resmi haritalardan “Harşit” ismi niçin silinmedi?
İttihat ve Terakki Partisi döneminde Osmanlı Devleti, elinde kalan son topraklarda yaşayan azınlıkların hak talep etmemeleri için yerleşim yerlerinin isimlerini değiştirme politikalarına başladı.
Bu uygulama, “ulus devlet” kurma fikrinin babası Enver Paşa'dan kalan ve hala yeni bir devlet kurulmasına rağmen yürürlükte olan enteresan bir uygulamadır…
Dünyada aklı başında hiçbir devlette örneğine rastlanmaz…
Ülkenin istikbali adına öne sürülen gerekçelerle; o tarihten günümüze kadar Ermenice, Rumca, Gürcüce, Kürtçe, Zazaca, Lazca, Süryanice olduğu belirlenen yaklaşık elli bin yer ismi değiştirilmiş…
Hatta bazıları birkaç defa değiştirilmiş!...
Elaziz, önce Elazık olmuş sonra Elazığ…
Kabul edelim ki, o dönemin koşullarında başka çareleri yoktu… Ülkenin toprak bütünlüğünü sağlama, mülkiyet hakkını belirleme noktasında coğrafik isimleri değiştirmeye mecbur kaldılar…
Fakat bugüne gelindiğinde, bir yerin ismini değiştirerek o yer üzerinde hak iddia etmek artık mümkün değil… Böyle bir argümanı kimse ciddiye almıyor!...
Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tehdit eden, sınırlarını tartışmaya açan herhangi bir dava yok ortada…
Dolayısıyla, geçmişte alınan yanlış kararların, daha fazla vakit geçirmeden düzeltilmesi; Ülkenin ve Milletin binlerce yıllık hafızası olan tarihi isimlerin tek tek yeniden Millete iade edilmesi gerekiyor…
En azından bir “Harşit Çocuğu” olarak, kendi memleketimin ismini geri istiyorum…
Aradan altmış yıl geçmesine rağmen; hafızalardan silinmeye çalışılan “Harşit” ismi, bugün aynı canlılık ve aynı coşkuyla halk tarafından ziyadesiyle kullanılıyor…
Harşit; 1300'lü yılların başında, Doğu Karadeniz Bölgesinde, Çepni Türklerinin ilk yerleştiği vadinin adıdır.
Bu bölgeye yerleşim öyle kolay bir şekilde gerçekleşmedi…
Malazgirt Savaşı kadar namlı ve Alparslan'ın ordusu kadar düzenli sayılmasa da; 14.asır boyunca, bölgeyi “yurt” yapmak için, zamanın milis güçlerinin mücadele ettiği bir çok savaş oldu…
Harşit, Anadolu'da şanlı ecdadımızın kanlarıyla suladığı ilk yerlerden biridir… Vadi, fethedildiği günden itibaren ismi değiştirilmeden, şu ana kadar “Harşit” adıyla anıldı…
“Harşit” isminin en az üç bin yıllık bir geçmişi var…
Kelimenin kökeni de bilinmiyor… Yani Rumca mı, Farsça mı, İbranice mi olduğu belli değil…
O yüzden, “Harşit” kelimesi hiçbir ulusun, kavmin tescilli malı olamaz…
13. yüzyıldan önce konuşulan tüm dillerde, kelimenin yaklaşık anlamı bulunmaya çalışılmış, ancak net bir bulgu ortaya konulamamıştır.
Bu çabaların artık bir değeri yoktur…
Çünkü “Harşit”, Türk Milletinin egemenliğine girdiğinden beri, yaşanan önemli hadiselerle, kendine başka bir anlam verdi artık…
700 yıla yakın bir süredir hakimiyetimiz altında kalan bu toprakları kolay yurt edinmedik. Kan verdik, can verdik…
O şehitler ve gaziler, hatıralarda hep “Harşit” ismiyle kaldılar…
Osmanlı ve Rum arşivlerinde bölgeye ait tüm belgeler “Harşit” ismiyle saklandı…
Atalarımızın kimliğinin en önemli parçası oldu “Harşit” kelimesi…
Harşit kızı, Harşit gelini, Harşit torunu, Harşit çocuğu gibi tanımlamalar kullandık asırlar boyu…
Bugün o vadinin çocuklarına “nerelisin” diye sorulduğunda; sadece elli küsür yıllık bir yer ismiyle cevap verildiğinde; “orası da neresi” karşılığı geliyor…
1964 yılında aldıkları kararla, idrakten yoksun bürokratlar “Harşit” ismini unutturmaya çalışmış ama, halk bu karara itibar etmemiştir…
Harşit isminin verdiği coşku, vadisinden akan suyun coşkusu gibi milletin gönlünde aynı şekilde kalmaya devam etmiştir.
Bugün bile;
- Esnaf ve köylü her Pazar günü “Harşit Pazarında” buluşuyor…
- Alışverişler “Harşit Çarşısında” yapılıyor…
- Yolun karşısına “Harşit Köprüsünden” geçiliyor…
- Çocuklar “Harşit deresinde” yüzüyor…
- Gençler, “Harşit çayında” balık tutuyor…
- Ağzının tadını bilenler “Harşit ekmeği” alıyor…
- Hastalar “Harşit Balı” tadıyor…
- Erzurum'a, İran'a “Harşit yolundan” gidiliyor…
- Yolda, “Harşit tünelinden” geçiliyor…
- Yaylaya gidenler, mutlaka “Harşıt'ta duruyor”, “Harşit pidesinden” tadıyor…
- Tüccarlar, eksperler en kaliteli fındığın “Harşit fındığı” olduğunu biliyor…
- Tereyağın, peynirin, sütün, yoğurdun, pestilin en kalitelisi “Harşıt'ta…”
- Fasulyenin, patatesin, mısırın, etin ve yumurtanın en iyisi “Harşıt'ta…”
- Yolcular, “Harşit dolmuşu”, “Harşit otobüsü” soruyor yolda…
Daha birkaç sene evvel yapılan baraja bile “Harşit Barajı” diyor bu Millet!...
Rusya'ya gidin, Ermenistan'a ve Yunanistan'a gidin “Harşıt'ı” unutmuşlar mı sorun!...
Gidin Türkiye'nin 81 vilayetini gezin… Yolda rast geldiklerinize “Harşıt” neresi deyin…
On kişiden dokuzu doğru cevap verecek; haritadaki yerini şıp diye gösterecektir…
Aynı kişilere “Doğankent'in” neresi olduğunu sorun; on kişiden biri doğru cevap verirse, ona madalya takın!...
1960 ihtilali ile göreve gelen sorumsuz, düşüncesiz, tarih ve toplum bilincinden yoksun, şuursuz bürokratların 10 Temmuz 1964'te yaptığı bu önemli hatadan bir an önce dönülmesi elzemdir…
Birinci Dünya Savaşında düşman Anadolu'da iki kapıdan geçememiştir… Bunlardan biri Çanakkale, diğeri de Harşıt'tır…
Sayısı yüz bini bulan askeriyle o büyük düşman, küçük bir birliğin ve milis kuvvetlerin olağanüstü gayretleri karşısında, Harşit ırmağının batısına geçememiştir…
1915-1917 yılları arasında özellikle 18 aylık bir dönemde şehitlerimizin dökülen kanlarıyla birlikte akmıştır Harşit çayı…
- Harşit'i unutmak, o muhteşem Harşit Savunmasını unutmaktır!
- Harşit'i unutmak, o amansız mücadelede şehit ve gazi olan ecdadı unutmaktır!
- Harşit'i unutmak, o yıllarda çekilen çileleri, sefaleti, yokluğu, yoksulluğu unutmaktır!
- Harşit'i unutmak, o derin hatıraları, ecdadın vasiyetini ve bıraktığı mirasını unutmaktır!
“Harşit Vadisi" evlatları olarak, atalarımızın tarihi ve kültürel mirasını gelecek kuşaklara aktarma konusunda sorumluluğumuzun farkındayız... Dün bazı şeyleri düşünmeye imkan ve fırsat yoktu. Ancak bugün zamanı geldi geçiyor...
1916-1917 yıllarında tam 18 ay boyunca tam donanımlı yüzbinlerce Rus askerini Harşit kırsalında büyük kahramanlıklar göstererek durduran şanlı ecdadımızın, "Harşit" ismiyle yaşayan altı asırlık tüm geçmişini gün yüzüne çıkarmak; o efsanevi mücadelenin anıtını ilçe meydanına dikmek boynumuzun borcudur...
Çünkü Harşit;
- Koca, koskoca bir kültürün adıdır...
- Şehitlerin, gazilerin, vatan savunmasının yazılmayan kitabıdır...
- Kuvayi Milliye'nin ana rahmidir…
- Açlık ve sefaletin, hastalık ve yokluğun yurt sevgisine mağlup olduğu yerdir…
- Muhteşem bir tarihin, atalarımızın, dedelerimizin mirasıdır...
- Çanakkale'yi geçemeyen düşmanın Kafkaslarda durdurulduğu son noktadır!...
Harşit; hem geçilmezimiz, hem de vazgeçilmezimizdir!...