Farz edelim ki, 15 Temmuz bir tiyatroydu…

Farz edelim ki, 15 Temmuz “kontrollü” bir darbe idi…

Farz edelim ki, darbenin yapılacağı çok önceden haber alınmış; buna rağmen kalkışmanın yapılmasına izin verilmişti…

Ama o gece,  sokağa çıkan yüzbinlerin bundan haberi yoktu ki…

O gecenin “kontrol altında bir darbe girişimi” olduğunu bilseler, bu insanlar canı pahasına merminin üzerine giderler miydi?

Bence konuşulacak olan konu, yukarıdaki faraziyeler değil…

Konuşulacak olan konu; tarihinde  türlü türlü darbeler yaşamış Türk Milletinin, ilk defa o darbelerden birine karşı aynı anda nasıl nefretle karşı koyabildiğidir…

Çünkü, böyle sivil bir direnişin tarihimizde başka örneği yoktur…

Acaba halk bu noktaya gelmeyi nasıl başarabildi?

Fizik biliminde çok meşhur bir “etki-tepki” konusu vardır, bilirsiniz…

  • Her etkiye karşılık eşit bir büyüklükte zıt bir tepki doğar…

Newton’un bu temel yasası, sosyal olaylar için de aynen geçerlidir…

Fakat tepkinin eşit büyüklüğe ulaşması biraz zaman alır…

Zira yer çekimi, sosyal tepkinin işine yaramaz!...

Başka bir hareket kaynağının ortaya çıkması gerekir…

Acaba, 15 Temmuz gecesinde ortaya çıkan  o hareket kaynağı neydi?

Üzerinde araştırma yapılması gereken husus budur…

Benim bir iddiam daha var:

O gece Başbakan veya Cumhurbaşkanı çağrı yapmamış olsaydı bile, halk yine tankların önüne dikilecekti!...

Sokaklarda direnişe geçmek için, sela okunmasını veya yukarıdan bir çağrının gelmesini beklemedi insanlar…

Böyle bir direnişe zaten hazırdılar!...

O yüzden, yer çekimi gibi kendiliğinden harekete geçtiler!...

Sadece Cumhuriyet değil, Osmanlı Devleti dönemi de dahil, son üç asır boyunca ikinci sınıf insan muamelesi gören büyük bir kitle var halkın içinde…

Sürekli hor görülen, ezilen, en zor işlere koşulan; buna rağmen kaynaklardan hakkını hiçbir zaman alamayan devasa bir kitle!...

Yüzde yirmilik elit bir kesim korunmuş hep… Diğerleri susturulmuş ve sindirilmiş…

Meşhur bir Arap atasözü var durumu özetleyen:

  • “Ne zaman savaş çıksa ben çağrılıyorum; ne zaman hurma tiridi pişse Amr çağrılıyor.”

Kabul edin etmeyin; 2002 yılından sonra uygulanan Hükümet politikaları çoğunlukla bu dışlanmış kitleden yana olmuştur…

Halk, ilk defa bu tarihten sonra “adam” yerine konduğunu hissetmiştir!... Kaynaklardan eşit ve adil bir şekilde pay alabileceğine inanmaya başlamıştır…

Bu kesimi heyecanlandıran sağlık ve sosyal yardım politikalarının yürütülmesi, ekonomik kararların alınması umutları yeniden yeşertmiştir…

Yolsuzluk, yoksulluk ve yasakları ortadan kaldırmak üzere yola çıktığını belirten iktidar; bu konuda yaptığı birkaç çalışma ile o malum kitleyi etkilemeyi başarmıştır…

Halkın üzerinde bir enkaz gibi duran meselelerin  gündeme alınması, çözülemese bile en azından çözümü için samimi çaba gösterilmesi yeterli olmuştur…

O iktidar dönemine kadar;

  • Devletin en önemli okullarına çocuğunu gönderemeyen, eğitimde fırsat eşitliği sunulmayan,
  • Vergi yüküyle kıpırdayamaz hale getirilen; her ekonomik krizin faturası kendisine ödettirilen,
  • Ağzıyla kuş tutsa bile, önemli mevkilere, makamlara gelemeyen,
  • Bir avuç mutlu azınlığa daima feda edilen,
  • Hiçbir zaman pastanın kaymağını yiyemeyen,
  • Koruyucu, kollayıcı yasalar yerine, zorlayıcı ve yasaklayıcı kanunlarla muhatap edilen bir halk; yukarıda saydığım kendi lehine yapılan gelişmelere kayıtsız kalabilir miydi?

Asırlar sonra az da olsa yeşerttiği umutlarını tekrar kaybetmeye rıza gösterir miydi?

Buna sessiz kalır mıydı?

15 Temmuz gecesinde, etkiye tepki doğuran güç işte bu güçtü…

O hareket kaynağı buydu…

Anlayan anlar; anlamak istemeyen de boş iktidar hayalleri kurmaya devam eder…

Ancak, işin bir başka garip yanı daha var:

  • Aynı parti şu anda yine iktidar… Ama  ne yazık ki, 15 Temmuz’u anlamayan, anlamak da istemeyen kadroların gölgesinde daha ne kadar yol alacak belli değil…

Parti içinde sayıları az olsa da, etki gücü yüksek olduğu görülen bu kibirli kadroların, şımarık çocuk misali tüm sermayeyi bitirmesi an meselesi!...

Kendinden öncekilerin yaptığı gibi; o insanları tekrar hor görmenin, adam yerine koymamanın; duygularıyla alay etmenin;  “siz gerçeği bilmiyorsunuz, sadece biz biliyoruz” havasıyla, “anlamaz” muamelesi yapmanın; yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele ederek iktidar olduğunu unutmanın; “balın yoksa bal dilinde mi yok” anlayışıyla hareket edecek yerde,  insanları “şükürsüzlükle” suçlamanın nasıl bir karşılığı olabilir ki?

Ak Parti’yi iktidara taşıyan; 15 Temmuz gecesinde de canlı kalkanlarla korunmasına vesile olan sebepler; umarım bu anlayışsızlar yüzünden tam tersine bir sonuç vermez!...

Hakikaten yazık olur!...