Anastasiadis’in Kıbrıs sorunu oyununda yeni hamleler atması kimseye sürpriz gelmesin.
Beş yıl kadar önce Kıbrıs sorununu çok iyi bilen yabancı bir diplomat iddialı bir şekilde şunları söylemişti: “Kuzey’de CTP, Güney’de AKEL, çözümün mimarı olmaktan çok çözüme bitirici desteği vermeye uygundur. Görüşme masasında iki sağ lider buluşup uzlaştığı zaman, Kıbrıs’ın iki tarafında da sağcıların desteği elde edilmiş olacak. Sol partilerin banko desteği de eklenince referandumda iki EVET çıkar.”
Aynı diplomatik kaynak daha o zaman Eroğlu ile Anastasiadis’in imza koymaya aday iki lider olarak isimlerini de vermişti.


Risk diye bir oyun var. Oyunun zemini dünya haritası. Birden fazla kişi ile oynanıyor.
Her oyuncu oyunun başında aldığı kartlara göre askerlerini yerleştiriyor. Bu arada verilen görev kartında da hangi kıtayı alacağı, ya da bir grubun askeri yok etmesi gibi görevleri yazılı. Atılan zarlardaki sayısal büyüklüğe göre komşu ülkelerden başlayarak hedefine doğru ilerliyor her oyuncu...
Oyunun ruhuna katılmıyorum. Yayılmacı anlayıştan esinlenen ve yayılmacı duyguları tatmin eden bir oyun. Hemen hemen tüm oyunlarda hangi yaş grubuna hitap ettiği yazılıdır. Bu oyun ise sekiz yaşından seksen sekiz yaşına kadar mantığı yerinde hemen hemen herkesin oynayabileceği bir oyun.
Bilgisayardaki çok sayıda oyunun özünde, dünya sorunları ve savaş oyunları yok mudur?
Bu tür oyunlara baktıkça dünyada fiilen var olan pek çok sorunun da aslında gerçek yaşamın “oyunu” olduğu yargısına çok yakın oluyorum.
Her oyunun bir sonu vardır. Oyunun sonu ya zamanla ya da oyunun sonuçlanması için gerekli üstünlükle belirlenir. Bir başka yaklaşımla ya kazanan belli olacak ya da kaybeden.
Örneğin voleybol oyununda oyunun süresi yoktur. Tarafların kazandıkları sayılar oyunun kaderini belirler. Bugüne kadar bilebildiğim kadarıyla hiçbir voleybol karşılaşması saatlerce, günlerce asla sürmemiştir.
Zaman kısıtlaması olmayan oyunların bile makul sayılacak bir zaman diliminde sonuçlanması hedeflenir. Aksi halde oyunun sonuçlanması için ek kurallar geliştirilir.
* * *

Kıbrıs sorunu da bir oyun mudur?
Yukarıdaki mantıktan hareket edersek tabii ki bir oyundur.
Kıbrıs sorunu çözümsüzlükte dünyanın en eski uluslararası sorunlarından biri oldu. Biz istesek de istemesek de Kıbrıs sorunu uluslararası bir kimlik kazandı.
Uluslararası kimlik kazanması nedeniyle oyuna şu veya bu kimlikle dahil olan ülke, yani “oyuncu” sayısı her geçen yıllar artmıştır.
1960’ta Kıbrıs sorunu Kıbrıs Cumhuriyeti kimliğiyle çözüme ulaşırken İngiltere, Türkiye ve Yunanistan garantör ülke olarak Kıbrıs’ta pozisyon elde etmişti.
Bir zamanlar Sovyetler Birliği’nin Akdeniz’e inme hesaplarında Kıbrıs’a ilgisi hep dikkatle gözlenmişti. Makarios’un bağlantısızlar hareketindeki konumu ve Sovyetler’le yakınlığı Batı’yı ve özellikle ABD’yi kaygılandırmıştı. 15 Temmuz 1974’te faşist Yunan Cuntası tarafından Makarios’a yapılan darbenin nedenleri arasında Makarios’un bu yakın duruşlarının etkisi olduğu bilinir.
Çok zayıf bir olasılık olmasına karşılık Kıbrıs’ın ikinci bir Küba olmasından korkan ABD’li senaristler vardı.
* * *
Kıbrıs sorunu bugüne kadar zaman limiti olmayan bir oyun olarak kabul edildi ya da öyle oynandı.
Oyuncular da bunu sevdi. Bizim Rum Yönetimi dediğimiz Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB üyeliği ya da AB’nin genişleme sürecinde Kıbrıs’ın Yunan vetosuyla bağlantılı stratejik konumu, Kıbrıs sorununun çözümünde zaman sınırsızlığını ortadan kaldırdı. Ancak o noktada tarihi fırsatı Kopenhag’ da kaçırınca ortaya çıkan zaman limiti maalesef aşıldı.
Kıbrıs sorununa birinci derecede taraf Kıbrıs Türk ve Rum tarafları, ikinci derecede ise Türkiye ve Yunanistan’dır. 1963 Aralık ayını esas alırsak yaklaşık 50 yıldır soruna doğrudan taraf olanlar çare üretmeyi başarabildi mi?
Sonuç ortada. Çare üretilmediği için hem sınırsız zaman hakkı harcandı hem de yeni tarafların Kıbrıs sorununa taraf olmalarına davetiye çıkarılmıştır. “Bırakın biz görüşüp anlaşalım” desek “Elli yıldır niye anlaşamadınız?” sorusuna muhatap oluruz.
Annan Planı’nın biraz da tepeden inmesinin nedeni bu değil midir?
Annan’ın Kıbrıs Özel Danışmanı De Soto bir görüşmemizde , “Taraflar makul bir süre içinde anlaşmayı başaramazsa çözüm inisiyatifi üçüncü tarafa geçer” demişti.
Masanın bir tarafında Rauf Denktaş’ın oturduğu günlerde Kıbrıs sorununun çözümünün yanına bile yaklaşılamadı. Denktaş, Silihtar Burcu’nda beklerken İsviçre’de Talat ve ekibi en azından bir çözüm planının referanduma sunulmasını sağladı.
Türkler “EVET” derken Rumların “HAYIR” demesi çözümü yine erteledi. Oyun yine bitmedi.

***
Görüşme masasında iki solcu lider olarak Mehmet Ali Talat ve Dimitris Hristofyas buluştu. Umut çıtası çok yukarılara çıkmıştı.
Ancak sonuç yine başarısızlık oldu.
Aslında şimdiye kadar konuşulan ama pek yazılmayan, bana göre bir gerçeği paylaşayım.
Hristofyas ve Talat, dışarıdan bakıldığı zaman yoldaş olarak nitelense de pratikte hiçbir zaman yoldaş olamadılar.
En yalın tanımlamayla bir birlerini sevmediler.
***
Uzayıp giden çözümsüzlük çözümde bizlerin, özellikle Kıbrıslı Türklerin etki payını azaltıyor. Böyle olunca Kıbrıs oyununun çözümü bizim dışımızdaki merkezlere kayıyor. Bir gün yine bir plan önümüze konacak. Biz ödevimizi yapmadığımız sürece birileri çıkar kendi çıkarlarıyla uyumlu “ödevi” yerine getirir. Hem zaman hem de içerik onların istem ve çıkarlarına uygun olarak.
***
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yeni başkanı Anastasiadis’in ilk sözlerinden yola çıkıp nihai kanaat oluşturmak yanlıştır.
Anastasiadis’in Kıbrıs sorunu oyununda yeni hamleler atması kimseye sürpriz gelmesin.
Beş yıl kadar önce Kıbrıs sorununu çok iyi bilen yabancı bir diplomat iddialı bir şekilde şunları söylemişti: “Kuzey’de CTP, Güney’de AKEL, çözümün mimarı olmaktan çok çözüme bitirici desteği vermeye uygundur. Görüşme masasında iki sağ lider buluşup uzlaştığı zaman, Kıbrıs’ın iki tarafında da sağcıların desteği elde edilmiş olacak. Sol partilerin banko desteği de eklenince referandumda iki EVET çıkar.”
Aynı diplomatik kaynak daha o zaman Eroğlu ile Anastasiadis’in imza koymaya aday iki lider olarak isimlerini de vermişti.

Günün sözü:

Hamleyi doğru yapan, kazanmaya yakın olur.



(Havadis gazetesinden alınmıştır)