Türkiye, siyasi hayatı, demokrasisi ve hukuk devleti askeri darbelerle hançerlenmiş ve de tarifi imkansız acılar yaşamış bir ülkedir.

Türkiye, eli silahlı güç olan darbeciler tarafından hukuk devleti katledilerek başbakanı ve bakanları asılmış bir ülkedir.

Türkiye, yıllar yılı devlet içinde devlet kurmuş askeri vesayet tarafından kendi halkına işkence edilmiş, gencecik çocukları idama gönderilmiş, binlerce gencin hayatı karartılmış bir ülkedir.

Kısacası, Türkiye’nin tarihi kanlı darbelerin ve acıların tarihidir. Demokrasi tarihimizin 50 yıllık süresi içinde dört fiili darbenin ve sayısız darbe teşebbüsünün gerçekleşmiş olması acı olduğu kadar da ürkütücüdür.

***

Türkiye bugün, siyasi hayatına pranga vuran ‘vesayeti’ bitirerek, darbecilik anlayışını bertaraf etme mücadelesi veriyor. Olağanüstü bir siyasi irade başarısıyla darbecileri yargılıyor, darbe teşebbüsünde bulunanları mahkum ediyor.

İşte bu yüzden, tarihi bir kararla sonuçlanan Balyoz davası, Türk demokrasisi için bir dönüm noktasına işaret etmektedir. Bundan sonra, darbeye teşebbüs etmeyi düşünen her asker, bu tarihi kararı mutlaka hatırlayacaktır.

Ama yetmez...

Unutmayalım ki, Balyoz darbe planı 2003 yılında kaleme alınmıştır. Ayrıca, uzantıları da 2007, 2008 ve 2010’a kadar devam etmiştir. Yani, daha düne kadar Türkiye böyle bir ülkeydi. Nitekim, mahkum olan generallerin hemen tamamı suçsuz olduklarını iddia etmektedirler.

Çünkü onlar, yaptıkları planların suç olduğuna inanmıyorlar. Türkiye’nin gerçek sahipleri olduklarına inandıkları için, rejimin tehlikede olduğuna inandıklarında siyasete müdahale etmeyi, ülkeye nizamat vermeyi yasal bir hak olarak görüyorlar.

Kuvvetle muhtemeldir ki, bugün mahkum olan bir paşaya sorsanız, son derece doğal bir şekilde Askeri İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinin kendilerine verdiği yetkiyi kullandıklarını söyleyecektir.

İşte bu yüzden Balyoz yetmez. Evet, bugün güçlü bir siyasi irade var, demokratik hukuk devleti içinde işleyen bir yargı var. Asker de demokratik teamüllere saygılı. Ama, yarın için bunların hiçbirinin garantisi yok. Dolayısıyla, 35. maddenin acilen değiştirilmesi gerekiyor.

***

Unutmayalım ki, 1960 darbesini yapan darbeciler, kendi genelkurmay başkanlarını idama mahkum etmişlerdir.

Bilindiği gibi, Rüştü Erdelhun Paşa, genelkurmay başkanı iken ihtilal yönetimi tarafından apar topar bir hafta içinde emekliye sevkedilmiş, ardından da tüm Demokrat Partililer gibi Yassıada’ya sevk edilmişti. İmralı’ya yüzbaşı Erdoğan Argun kumandasındaki subay ve erlerin muhafazasında elleri arkadan kelepçeli olarak götürülmüştü. Yassıada’ya olağanüstü şartlar içinde götürülen Erdelhun Paşa’nın, tüm rütbeleri sökülmüş ve konumu er statüsüne indirilmiştir.

Maalesef, Türk ordusunu yönetenler, askeri lise yıllarından başlayarak tam bir darbe ruhu ile yetiştikleri için darbeyi ‘hak’ olarak gören bir geleneğe sahiptirler.

Hiç kuşku yok ki, fırsat buldukları ilk anda o kadim ‘darbeci geleneğe’ dönmekten çekinmeyeceklerdir.

Evet, Türkiye’de şartlar değişmiştir, vesayet dönemlerinin sonu gelmiştir. Ama bir gerçek var ki, 2003’te, 2006’da, 2007’de ve 2008’de bile yönetime el koymayı amaçlayanlara fırsat tanıyan yasalar değişmeden gelecekten tümden emin olamayız.

(Star gazetesinden alınmıştır)