Cunta Rejimi; 28 Şubat öncesinde, 28 Şubat sürecinde ve 28 Şubat sonrasında da devletin bütün sivil kurumlarına baskı ve şiddet uyguladığı gibi siyasal partilere, mensuplarına, Sivil Toplum Örgütlerine ve özellikle basına da baskı, şiddet yapmakla yetinmemiş, gerekli gördüğünde her türlü fiziki işkence ve yaşamsal haklarından da mahrum etme dahi her türlü zulmü ve adaletsizliği uygulamaktan geri durmamıştır.


Yine Cunta Rejimi; desteklediği Sivil kuruluşlar üzerinden de Siyasal partilere, STK'lara ve çeşitli kuruluşlara da futursuzca baskı yapmaktan da çekinmemiştir. Daha önce bir çok kez ifade ettiğim gibi, Müştekisi olduğum 28 Şubat davasında duruşma sırasında Çevik Bir “Biz hiçbir TSK mensubunu ve hiçbir sivil insanı fişlmedik” deyince elimdeki fişleme belgemle ayağa kalktım.


Ve; 'Sayın Bir; siz yalan söylüyorsunuz! Buyurunuz işte zulmün ve adaletsizliğin abidesi fişleme belgeniz burada. Ve siz bir zalimsiniz” dedim. Bir, olayı pişkinliğe vurup beni görmezlikten geldi.


Bugün sizlere iki önemli olayı anlatacağım. Dönemin MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılıç'ın, AB'den Sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış'a ve eski ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu'ya yaptığı baskıdan ve Aydın Doğan'ın Başbakan Erdoğan'a ettiği tehditten söz edeceğim. Karanlıkların üzerindeki sis perdeleri aralandıkça ülke olarak nasıl uçurumun kenarından döndüğümüzü sizde göreceksiniz.


3 Kasım 2002 seçimlerinde Ak Parti'nin YSK'ya verdiği milletvekili aday listesinde yer alan isimlerden biri de Egemen Bağış'tır. Tayyip Erdoğan'ın yaptığı adaylık teklifini Egemen Bağış'a iletme görevi Erkan Mumcu'ya verilmiştir. Egemen Bağış, o sıralar yurt dışındadır. Düşünmek ve eşinin de fikrini almak için Erdoğan'dan süre ister.


Bu süreçte tanık olduğu ilginç gelişmelerle ilgili, Egemen Bağış bakın ne diyor:


“Şile'de bir evimiz var. Ben, telefon açıp, adaylık tefklini kendisiyle paylaşırken eşim bahçeyi suluyormuş. Sonradan anlattığına göre, beni dinlerken kafası öyle karışmış ki, on dakika boyunca aynı çiçeği suladığının farkına varamamış.


Bir hafta sonra Türkiye'de idim. Tayyip beyle konuştuk, başka arkadaşlarla tanıştık ve yapılacak bir törenle partiye katılmayı kararlaştırdık.


Birkaç gün sonra Türk-Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanlığım sırasında tanıştığım Tuncer Kılıç beni aradı. Hal hatır sorduktan sonra Erkan Mumcu'yu ve beni Pazar günü kahvaltıya beklediğini söyledi. 'Peki, Paşam' dedim.


Cuma akşamı Erkan Mumcu, Hasan Özer ve Miraç Akdoğan'la beraber yola çıktık. Cumartesi günü il teşkilatında yapılacak tören için İstanbul'a gidiyoruz.


Biz yoldayken Tuncer Kılıç yeniden aradı:


'Benim kulağıma bir şeyler geldi' dedi. Siz bir yaramazlık mı yapacaksınız?'


Yarın Erkan beyle Ak Parti'ye katılacağız, onu mu kastediyorsunuz?


'Öyle bir şey yaparsanız Pazar günü gelemezsiniz!'dedi.


'Takdir sizin, komutanım'deyip kapadım telefonu.


İstanbul'a yaklaşırken, Paşa tekrar aradı. On dakika kadar konuştuk. Sonra Erkan beyi istedi, en az yirmi dakika onunla da konuştu. Laf uzayınca, Erkan Mumcu: 'Paşam söz verdik gidiyoruz. Bu konuda sizinle anlaşmayacağız' diyerek, kestirip attı. Paşa da bir daha aramadı.” diyor.


Aydın Doğan'dan Recep Tayyip Erdoğan'a Tehdit!


Doğan Yayın Grubu Başkanı Aydın Doğan'ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı nasıl tehdit ettiğiyle ilgili Tayyip Erdoğan şunları anlatıyor: “Aydın Doğan, benimle görüşmek istemişti; Conrad Otel'de buluştuk. Bana önceki başbakanlarla yaşadığı kavgaları ve bu kavgaları nasıl kazandığını anlatmaya başladı.


Aydın bey şöyle diyordu:


'Turgut Özal, önceleri bize karşı çok sertti; ama, sonradan öyle bir noktaya geldi ki, 'ne onlarla ne onlarsız' demek durumunda kaldı.


Barışık bir süreç yaşadık. Aynı şeyleri Demirel'le de yaşadık; ama, aramızdaki soğukluk fazla uzun sürmedi. Onunla da barıştık. Keza, Tansu Hanım da başlarda aynı sertlikteydi. Farklı bir şekilde üzerimize gelmek istedi; ama sonunda o da adeta pes etti.'dedi.


Recep Tayyip Erdoğan, Doğan'ın bu tehdidi üzerine şunları söylüyor:


“Aydın bey' dedim. Sadede gelin; yani, şimdi pes etme sırası bende mi? Bunu mu demek istiyorsunuz?


'Hayır öyle demek istemiyorum, ben sizinle iyi geçinmekten yanayım'dedi.


'Bu anlattıklarınız, hiç de o anlama gelmiyor'dedim; ve ona şunları söyledim.


'Bakın Aydın bey, her yiğidin bir yoğurt yiyişi var; benden öncekilerle yaşadıklarınız beni ilgilendirmez.


Ben, haklı olduğunuz sürece, haklı olduğunuz her konuda, hakkınızın verilmesinden yanayım; ama, hak etmediğiniz bir şeyi de benden istemeye kalkarsanız, her zaman karşınızda olurum!...” diyerek sert tepki göstermiştir.


O dönemde yasaklı olduğu için seçilemeyen Erdoğan dünya devletlerinin liderleri tarafından kabul edilip ağırlanması Doğan Grubunun çok zoruna gidiyor ve Erdoğan'a ateş püskürüyorlardı. Ancak Doğan Grubunun tam tersine ABD Başkanı Erdoğan'ı en üst düzeyde ağırlıyor ve ona övgüler yağdırıyordu.


Öyle ki; Beyaz Saray'da yapılan görüşmede George W. Bush, Tayyip Erdoğan'ı “Ben, bir Tek Tanrı'ya inanıyorum; sizin de öyle olduğunuzu duydum. Tanrı'ya inanan iki insan olarak, birlikte çok iyi çalışabileceğimizi umuyorum!” söyleriyle karşılamış ve konuğunu en düzeyde ağırlamıştır.


3 Kasım da Siirt'te yapılan seçimlerde hile olduğu gerekçesiyle YSK tarafından seçimler iptal edilir ve yenilenen seçimde Erdoğan aday olur.


Seçimlerde Siirt'te seçmenin yüzde 85'inin oyunu alan Ak Parti, Erdoğan ile birlikte 3 millletvekilinin tamamını alır.


Erdoğan milletvekili seçildikten sonra yine onu ilk arayan ABD başkanı olur. ABD başkanı Erdoğan'a; “Daha önce yüzde 85 oy alan bir demokratik liderle hiç konuşmamıştım” diyerek onu tebrik eder.


Son günlerde “öğrenci evleriyle” ilgili yürütülen tartışmalarda Doğan Grubu'nun yine Erdoğan'ı hedefine alması, Bülent Arınç üzerinden onu vurmaya kalkması bana geçmişi hatırlattı. Arınç, Erdoğan ve Gül 40 yıldır aynı davanın neferleridirler ve dostturlar. Kırgınlıklar olsa bile aralarına kimsenin nifak sokacağına ve onları birbirlerine düşüreceğine asla inanmıyorum.