Almanya'da 14 Nisan 2013 Pazar Günü federal seçim olsaydı tanınmış kamuoyu araştırma firması Emnid'e göre CDU/CSU yüzde 41, SPD yüzde 26, Yeşiller yüzde 14, Sol Parti yüzde 8, FDP yüzde 5, Korsanlar yüzde 3 ve diğerleri de yüzde 3 oy oranına sahip olacaklardı.


Bu kamuoyu yoklaması 22 Eylül 2013 günü yapılacak federal seçimde de aynı şekilde gündeme gelseydi, Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in bir "büyük koalisyon" umudu olabilecekti. Bu durumda SPD ile oluşturacağı "büyük koalisyonun" şansölyesi olabilirdi.


Ancak 14 Nisan 2013 Pazar Günü neredeyse hepsi eski CDU ve FDP üyelerinden oluşan 1500 kişi biraraya geldiler ve lüks bir otelde AfD (Almanya için Alternatif) isimli partiyi kurdular.


Bundan önce bir "parlayıp" sonra "sönen" Korsanlar Partisi ile kıyaslandığında bu parti eskiden CDU ve FDP'ye üye olan ve de özellikle Angela Merkel'in Yunanistan ile Güney Kıbrıs'a yönelik yardım politikalarını tasvip etmeyen "ciddi ve ağırbaşlı" Almanlardan oluşmakta. Partinin kuruluş kongresini izleyen bir gazeteci televizyon kanallarından birine konuşurken "bu kongreye katılan profesörleri, bilim ve iş dünyasından ve de bürokrasiden şahsiyetleri gördüğümde bunca "Prof" ve "Dr" ünvanına sahip kişilerin yanında komplekse kapılabilirdim" diyerek partiyi kuranların toplumun seçkin kesiminden olduklarını dile getirmekteydi.


Partinin pazar günü seçilen başkanı 50 yaşındaki ekonomi uzmanı Prof. Bernd Lucke alanında çok iddialı bir isim. Yardımcıları olarak seçilen 33 yaşındaki işkadını Frauke Petry ve 71 yaşındaki azar Kondrad Adam da Almanya'da alanlarında tanınan isimler.


AfD'nin daha şimdiden 7500 üyesi var ve partiye ilgi büyük. Üyelerinin büyük bir çoğunluğu CDU ve FDP'den istifa ederek yeni partiye katılan Almanlar.


Angela Merkel ve CDU/CSU-FDP Koalisyon Hükümeti'nin Yunanistan ve Güney Kıbrıs gibi kendi "beceriksizlikeri ile kriz" yaşayan ülkelere yönelik yardım politikalarını doğru bulmayan çok sayıda daha CDU'lu ve FDP'linin yeni partiye katılması bekleniyor.



Parti başkanı Prof. Lucke kendilerinin "kesinlikle aşırı sağ" ile bir ilgilerinin olmadığını tek hedeflerinin Almanya ve AB'nın yanlış "Avro Politikası'nı" düzeltmek olduğunu belirtirken "bu Alman Markı'na (DM) dönmek anlamına gelmiyor, Avro Ülkeleri Topluluğu'na son vermek anlamına geliyor" diyerek politikalarını açıklıyor.



AfD'ye göre AB'nin Avro Politikası temelden değişmek zorunda. Almanya'nın bu nedenle yanlış "Merkel politikalarından" kurtulması gerekiyor. "Avro'nun uğrayacağı bir yenilgi Avrupa fikrinin sona ermesi anlamına gelmiyor. Ancak Avro yüzünden Avrupa'nın güneyi her geçen gün daha fakirleşirken, kuzeyi zenginleşiyor. Bu da Avrupa'nın güneyinde Almanlara karşı ön yargıların ve düşmanlıkların artmasına neden oluyor. Bunu engellemenin tek yolu Avro Ülkeleri Topluluğu'na son vermek. Avrupa'da demokrasi aksi takdirde yanlış Avro Politikası nedeniyle tehlikede olacak".


33 yıllık CDU üyesi olarak bu partiyi terk eden Prof. Lucke ve arkadaşlarının yeni partisi AfD şimdiden Angela Merkel'in tedirgin olmasına neden olmakta.


Kamuoyu yoklamalarına göre Almanya'da "Avro karşıtı" muhtemel bir partinin oy potansiyeli yüzde yirmilerde.



AfD 22 Eylül 2013 federal seçimine katılma kararı aldı ve hızla teşkilatlarını kurmakta. "Avro karşıtı" ama bol avrosu olan bir parti olarak profesyonel örgütlenme sorunu yok. AfD'nin seçim hedefi "yüzde 10'u" aşmak!


AfD 22 Eylül 2013 günü sadece "yüzde 5 barajını" aşsa bu CDU'nun oy kaybı ve FDP'nin belki de "yüzde 5 barajının" altında kalması anlamına gelebilecek.



AfD bu konumuyla Türkiye'yi de fazlasıyla ilgilendirmekte. AfD başarılı olduğu oranda Almanya'da SPD-Yeşiller Koalisyonu'nun iktidara gelme şansı artmakta. Bu da Türkiye'ye yönelik "dost bir politka" ve Almanya'da yaşamakta olan insanlarımız için "Çifte Vatandaşlık" anlamına gelmekte.


KKTC açısından değerlendirecek olursak bu gelişmeler KKTC için ideal.



İlk önce bu partide bir araza gelen Almanlar Yunanistan ve Güney Kıbrıs konusunda kızgın. "Yabancı düşmanı" değiller ama haklı olarak bu iki ülkenin "beceriksizlik, tembellik ve umursamazlık" nedeniyle yaşadıkları ekonomik kriz nedeniyle mali yük almak istemiyorlar. Almanya'da bu nedenle artık KKTC'ye hem yatırımcı hem de turist bulmak o kadar zor değil. Özellikle Türkiye sayesinde KKTC'nin ekonomik konumu doğal olarak onu cazibeli hale getirmekte.


Merkel'in olmadığı bir Alman Hükümeti'nin sadece Türkiye değil Kuzey Kıbrıs Politikası da gerçekçi ve pragmatik bir politika olacaktır.


"Avro'ya karşı her oy, Merkel'in sonunu getiren bir oy" dersek yanlış olmayacak!