Şimdi sıra Kıbrıs Cumhuriyeti’nin altın rezervlerinin satılmasında...
Gene Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımız aklımıza geldi.
Keşke haklarımız, aklımıza hep sonradan gelmeseydi.
Hem bizim hem Rumların aklına her şey sonradan geldiği için fatura hep ağır oldu.
Allah fakiri sevindireceği zaman, eşeğini kaybettirip sonra buldururmuş. Biz kaybettiğimiz eşeği bulamıyorsak, demek ki Allah bizi sevindirmek istemiyor


Kıbrıslı Türklerle, Kıbrıslı Rumların en büyük talihsizliği öngörü sahibi kurumsal liderliğe sahip olamamasıdır.
Bir dönem Kıbrıs Cumhuriyeti’nde Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunan Nikos Rolandis, sık sık Rum tarafının Kıbrıs sorunuyla ilgili hatalarını sıralar ve bu hataların çoğunda yitirilen fırsatlardan söz eder.
Bizim taraf da bayıla bayıla Rolandis’in söylediklerini bizlere aktarır.
Bunu yaparak ne kazanırız?
Koskocaman bir hiç.
***
Rolandis’in söyledikleri doğru mu?
Elbette büyük ölçüde doğrudur.
1974’e baksak çok kolay görüyoruz zaten.
1. Barış Harekatı’nın sonrasında ateş kes ilan edildiği zaman Türk tarafının çözüm için masaya taşıdıkları kabul edilseydi 2. Harekat gerçekleşmez ada bölünmezdi.
Aslında daha da geriye gittiğimi zaman 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti, anayasal kimliğiyle özellikle Rumlar tarafından hazmedilip sahiplenilseydi 1963 Rum saldırıları olmaz, toplumlar temelinde ada taksim olmazdı.
Toprak temelindeki taksim taraflar içtenlikle arzu ederse ortadan kalkabilir. Ancak psikolojik taksimin ortadan kalkması sanıldığından çok daha zordur.
İşte 2003’te kapıların açılmasından sonraki durum.
Mağusa’dan Yeşilırmak’a kadar karşılıklı geçiş noktaları var.
İnsanlar karşılıklı olarak geçiyor.
Ancak kapılar açılmazdan önce “Bir araya gelirsek şunu şunu başarırız” diye düşünenler birlikte bir şeyler başarmayı beceremeyince sosyal buluşmalar bile ortadan kalktı.
***
Annan Planı’na Rumlar da EVET demiş olsaydı şimdi hala şikayetçi oldukları koşulların büyük kısmı ortadan kalkmış olacaktı.
***
Rumlar için listeyi uzatmak mümkün.
Peki bizim taraf için hatalar listesi yapmaya kalksak liste daha kısa mı olur?
Tam tersi sanırım çok daha uzun olur.
Uluslararası kimliği olan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni altın tepsi içinde Rumlara bırakmanın provasını futbolda yapmadık mı?
Kıbrıs Futbol Federasyonu’nda (KOP) başta Çetinkaya olmak üzere Türk kulüpler de vardı. Çetinkaya’nın başarıları 1950’li yıllarda Birleşmiş Milletler’de Kıbrıslı Türklerin adadaki varlığının kanıtı olarak da gösterilmişti.
1955’te EOKA kuruldu.
Rumlar, bizi KOP’ta istemedi.
FIFA, UEFA üyesi KOP’tan dışlanmamız için Rumlar bizi dışarı iteklerken biz “beş para da peyimiz var” gibi KOP’u terk edip ayrı Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nu kurduk.
Halbuki Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu’nu kurmak yerine, ya da kurmadan önce FIFA’da UEFA’da hakkımızı aramış olsaydık ya KOP’a dönüşümüz sağlanacak ya da bizim de ayrı federasyonumuzun olması kabul edilecekti.
Bunları yapmadık.
İşte şimdiki tablo...
Rumlar, Avrupa’da Şampiyonlar Ligi’nde oynarken bir anamızın liginde bile oynayamıyoruz.
***
Kıbrıs Cumhuriyeti’nde durum daha vahim olarak nitelenebilir.
Basit bir benzetmeyle Kıbrıs Cumhuriyeti’nde yüzde otuz hissemiz vardı.
Hatta azınlıktaki yüzde otuzluk hisse veto hakkı gibi ayrıcalıklarla altın hisse gibiydi.
Daha da önemlisi Kıbrıslı Türklerin hakları yanında Anavatan olarak nitelenen Türkiye de garantör ülke olarak, Türkiye ülke sınırları dışında ilk kez çok yönlü haklar elde etmişti.
Kıbrıs Cumhuriyeti, ortak sahiplenmesi olmayan bir cumhuriyetti.
Rumlar, ENOSİS’i unutmamıştı.
Kıbrıslı Türklerle ortaklaşa adayı yönetmek de hazmedilememişti.
Meşhur Anayasa değişiklik önerileri bunun göstergelerinden biriydi.
Kıbrıs Cumhuriyeti, EOKA ve TMT zihniyetinin elinde olunca bir anlamda kedinin boynuna asılı ciğer gibiydi.
Sonuçta Rumlar kendilerini güçlü hissettikleri için 1963 Aralık ayında saldırı üstünlüğüyle harekete geçip Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Rumlaştırma hamlesini yaptı.
Zorluklar olabilir.
Ama Kıbrıs Türk toplumunda erki elinde tutanlar Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımıza sahip çıkma hamlesine izin vermedi.
Ankara’dan sivil “Geri dönüp haklarınıza sahip çıkın” talimatları hayat bulamadı.
***
“Şartlar öyle gerektirdi” denilerek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rumlaşmış kimliğinin başta BM’de olmak üzere uluslararası kuruluşlarda kabul görmesine engel olunamaması bir yana onay verildi.
1974’te 200 bin Rum’un ganimetini hortumlarken Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımız aklımızın kenarından bile geçmedi.
Öylesi pişkinlik örneği sergiledik ki önce Rum’un kuzeydeki malını sahiplendik.
Bazılarımız satıp paracıkları cebe de indirdi.
Sonra kapılar açılınca Güney’de kalan taşınmaz mallar için de, “Bizimdir” diyenlerimiz oldu.
Kuzey’de resmi makamlara verilen feragatnamelere karşılık Güney’de kalan taşımaz mallar ya satıldı ya da satılmaya çalışılıyor.
Bunun adını elinize vicdanınıza koyarak siz koyunuz.
***
Bu satırların yazarı olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımızın varlığını hep savundum.
Savunurken sahip çıkılması gerektiğini de seslendirdim.
Kapılar açılmadan çok önce Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu sahibi olduğum zaman da hiç gizlemedim. Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki yasal hakkıma sahip çıktığımı söyledim.
Tıpkı Türkiye’nin garantörlük haklarından vazgeçmeyip, o haklarına sonuna kadar sahip çıktığı gibi.
Keşke bizi yönetenler, “Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğü vazgeçilmezimizdir” dediği gibi her koşul altında Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yönelik Kıbrıslı Türklerin, bireysel ve toplumsal haklarını da savunabilselerdi.
En barış yanlılarımız bile, “Kıbrıs Cumhuriyeti kimlik ve pasaportunu almak masada elimizi zayıflatır” içerikli açıklamalar yapabilmiştir.
Rahmetli Rauf Denktaş, kendi torunları Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu alana kadar alanları eleştirmedi mi?
***
Kıbrıs’ın özellikle Güneyi’nde doğal gaz bulununca Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımız aklımıza geldi.
En azından Rumlar, yer altındaki zenginliğin yer üstünde değer bulma aşamasında biz Kıbrıslı Türklerin de hakkı olduğunu söyledi.
Peki biz, bize göre münhasır ekonomik bölgelerimizde, bizim tarafta sondaj yaparken “Bulursak Kıbrıslı Rumların da hakkını unutmayacağız” diyebildik mi?
Diyemedik.
***
Şimdi sıra Kıbrıs Cumhuriyeti’nin altın rezervlerinin satılmasında...
Gene Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki haklarımız aklımıza geldi.
Keşke haklarımız, aklımıza hep sonradan gelmeseydi.
Hem bizim hem Rumların aklına her şey sonradan geldiği için fatura hep ağır oldu.
Allah fakiri sevindireceği zaman, eşeğini kaybettirip sonra buldururmuş. Biz kaybettiğimiz eşeği bulamıyorsak, demek ki Allah bizi sevindirmek istemiyor

Günün sözü:

Akılsız baş taşıyan, ağır bedel öder.


(Havadis'ten)