Ne olmuş, ne bitmiş? Kim patlamaların arkasında idi? Arkası gelir mi? Bu patlamalar Türkiye’yi Suriye bataklığına sürükler mi? Soru çok, yanıt şimdilik oldukça az. Acı gerçek, bu yazı yazılırken Reyhanlı patlamaları kayıp sayımız 46 idi. Üç vatandaşımız ecelle boğuşmakta, birçoğu acil serviste onlarca yaralı da yaşam mücadelesi vermekteydi. Umarım mücadeleleri başarılı olur, acımız daha fazla artmaz.


Nasıl oldu? Güvenlik zafiyeti mi vardı? Yoksa birileri güvenlik zafiyeti gibi bir ortam uydurup belli amaca hizmet için acımasızca onlarca insana kıyıp Türkiye’nin son dönemlerdeki en büyük ve korkunç terörist eylemine imza mı atmışlardı?
Bizim bakanlar âlem adamlar. Herkesi geri zekâlı, salak zannediyorlar. Üstelik bir de yayın yasağı koyup gerçekler halktan saklanınca, al sana istediğin gibi evirip çevirip şekillendireceğin müsait kamuoyu. Daha kimse gözaltına alınmadan şıppadanak teşhis konuldu, tanımlar yapıldı, soruşturma dev adımlarla ilerletildi: Suriye bağlantılı bir terör örgütü işi…


Sonra? Sonrası basit. Türk polisi enteresan bir örgüttür. İstediği itirafı istediği “sanığa” istediği şekilde söylettirmekle nam salmıştır Avrupa Adalet Divanında ve sair uluslararası kurumlarda. Bilmem hatırlayan var mıdır, bir zamanlar bir İngiliz şakası vardı Pakistan ve Hindistan emniyetleri ile ilgili. Güya bir yarışma yapılmış, ormana iki azılı haydut salınmış ve Pakistan ve Hindistan güvenlik güçlerine de “Haydi bakalım kim daha erken suçluyu bulup getirecek” deyip bunların ardına salmışlar. Oldukça uzun bir zaman sonra Hintliler gelmiş, omuzlarında ön ve arka ayaklarından bir sırıkta sallandırılan üç maymun ile. “Bunlar ne?” diye sormuş İngiliz müfettişler. “Bunlar o iki haydut ve işbirlikçi” demiş Hintli emniyet görevlileri. “Nasıl yani?” diye sormuş müfettişler. “Sorguya aldık, üçü de suçu itiraf ettiler. Biz iki suçlu arıyorduk, dedik ki üçüncüsü olsa olsa işbirlikçidir, onu da diğerlileriyle birlikte tutuklayıp getirdik.”


Daha müfettişlerin şaşkınlığı geçmeden Pakistanlı emniyet görevlileri gelmiş bir ordu tutuklu her türden hayvanla. “Bunlar ne?” demiş müfettişler, “Hepsi suçu itiraf ettiler, ileri sorguda çoktan seçmeli şekilde gerçek suçluları zamanla bulacağız” demiş Pakistanlı emniyetçiler.
Tabii bu fıkralar bağımsızlık sonrası Hindistan ve Pakistan’ı itibarsızlaştırma çabası ürünü, sadece kötü bir şaka. Ama bizim polis öyle mi ya? Örnek vermeye gerek var mı 1960’lardan bu yana siyasileşen ve dönem iktidarları suyuna gitmede uzmanlaşan polisimizin üstün başarılarına?
Nihayette bir örgüt bulundu, şimdilik dokuz örgüt elemanı ikiz araba bombası patlatılması ve çoklu ölüm olayıyla ilgili gözaltına alındı, en az iki şüpheli de aranıyor. Bu arada iddialara göre de en az iki araç bombası daha Türkiye şehirlerinde dolanıp uygun hedef arıyor.
Paniğe gerek yok, Türk polisi yakalar. Gerçi bu patlayan araçlarla ilgili de istihbarat Hatay ili emniyetini ve yetkililerini patlamalardan tam dört gün önce uyarmış, önlem alın demiş… Dahası Reyhanlı’ya komşu Suriye bölgesinde oldukça derin bir alan muhalif güçler kontrolünde. En az üç kontrol noktasından geçilerek Türk sınırına ulaşılabiliyormuş o bölgede. Uyarılara rağmen dört gün Hatay-Reyhanlı bölgesinde bu araçlar nasıl bulunamamış? Patlamalardan hemen sonra niye ilk iş PKK rolü yok haberleri yaptırıldı “müttefik” medyaya? Niye hemen dünkü kanka Esad’ın düşman versiyonu Esed’e fatura çıkartıldı, olsa olsa o yaptı denildi?


Tamam, adam cani. Kendi halkına karşı güç kullanıyor. Cani yani, tıpkı o 28 Aralık 2011 gecesi bizim Uludere’de kaçakçı köylüleri öldürün emrini kim vermişse Ankara’da onun gibi cani, halkını öldürüyor, öldürtüyor. Bu adam her şeyi yapabilir, doğal olarak.
İyi de, biraz akıl ve izan kardeşim. Rus ve ABD dışişleri bakanları Başkan Vladimir Putin’le de görüşerek daha dün bir araya gelip Cenevre sürecini tekrar canlandırmaya, uzlaşı ile görüşmeler yoluyla Suriye iç savaşına son vermeye karar vermediler mi? Yarın bizim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Beyaz Saray’da Başkan Barrack Hüseyin Obama ile görüşmeyecek mi? Konu Suriye değil mi? Bizim başbakanın Suriye müdahalesi talep ettiği ABD’nin ise “Aman ha, müdahale al-Nusra terörist grubu kontrolündeki asileri iktidara taşır, Suriye suni İran olur” diye uyarmıyor mu? Şimdi Esad veya Eset her ne halt ise o kadar mı geri zekalı ki Erdoğan’ın eline Suriye’ye askeri müdahaleye Obama’yı ikna edebilecek böyle bir koz verecek?


Gerçi örgütün adı bakanlarımız tarafından şimdilik gizli tutulmakta ama güvenlik kaynakları DHKP-C’den bahsetmekte. Peki bu örgüt şimdiye kadar hep PKK taşeronluğu yapmadı mı son zamanlarda? Niye olası PKK rolü hemen reddediliyor? Niye bu örgütün veya Muhaberat bağlantılı dendiğine göre belki bir başka derin çetenin batı bazı istihbarat örgütlerince Suriye bataklığına Türkiye’yi çekmek için kiralanmış olabileceğini hiç düşünmüyoruz?


(Star Kıbrıs'tan)