Antik Yunan tragedyalarının başyapıtlarından Sofokles’in Antigone oyununu, orijinal haliyle sahnelenirken yapılan güncel mizahi müdahalelerle “oyun içinde oyun”a çevirmeyi denediğim “Bir Acayip Antigone” adlı son denememizde mizahi tiplemelerin yerli yersiz katkılarıyla oyun bir bilmeceye dönüşüyor ve bir tür GrekoTürk traGAGyası halini alıyor. 1500 yıl öncesi ile günümüzdeki modern tiyatro anlayışının önemli isimlerinden Şahika Tekand’ın kabareyi andıran buluşmasında çağdaş insanın “artık sorgulamaması” sorgulanıyor. Antik tragedyaya yaptığımız mizahi müdahalelerden birinde Antigone oyunundaki “kâhini bulmuşken gelecekle ilgili merak ettiği konuları sorsaydık keşke” diye düşünen iki mizahi tipleme var. Bunlardan biri hâlâ umudunu yitirmemiş olan bir solcu, diğeri ise eskinin hızlı solcusuyken şimdi hızlı liberal olmuş bir arkadaşı. Bu mizahi yamadan çok kısa bir bölümünü paylaşmak istiyorum:

 

“Liboş: Sahi ya, abi ne olacak bu Türkiye’nin hali, AB’ye girebilecek mi? Acaba bunu da mı sorsaydık Teiresias’a!

 

Solcu: Egemen BAĞIRIŞ’a sor sen onu. Türk dernekleri ile buluşmaktan AB dosyalarını takip etmeye fırsat bulamıyor.

 

Liboş: Yok abi. Lobicilik şart. Hakikaten Egemen Bağış bu işi bilmiyor. AB’de adamını bulacaksın, Türkiye’nin dosyasının arasına sıkıştıracaksın 5-10 bin Avro’yu. Bak nasıl alıyorlar Türkiye’yi !”

 

Karikatürlerle Türkiye-AB ilişkileri konusunu ele alan ve 55 çizerin 150 karikatür ile katıldığı “Uzun, İnce Bir Yol” sergisi, ilk olarak karikatürseverlerle buluştuğu İstanbul’dan sonra Brüksel Yunus Emre Kültür Merkezi’nde açıldı. Sergi açılış resepsiyonu öncesi, geçmişi elli yılı aşan Türkiye-AB ilişkilerinin bir türlü mutlu sona eremeyen yolculuğunun, karikatürler yoluyla anlatılması konusunda düzenlenen panelde Le Monde çizeri Plantu, konuyla ilgili çizimler yaparken “Farklı toplumların belleğinde yer alan klişelerden beslenmeyi sevdiğini, çünkü bu tip klişelerin doğru olarak kullanıldığında daha çok dikkat çektiğini” belirtti. Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan Turhan Selçuk, Tan Oral, Ali Ulvi, İsmail Gülgeç, Zafer Temoçin, Semih Poroy ve Musa Kart karikatürlerinin de yer aldığı sergide “Avrupa Topluluğu” kapısında bekleyen Türkiye’nin yandaki ABD’nin zilini çaldığı 10 Şubat 1990 tarihinde Cumhuriyet’te yayımlanmış olan Ali Ulvi Ersoy karikatürüne bittim. Günümüzün AKP mantığını ne kadar da güzel özetliyor.

“Uzun, İnce Bir Yol”a farklı bir bakış ise 1986’dan beri göç üzerine araştırmalar yapan Psikolog Dr. Altay Manço’nun 6 yıl üzerinde çalıştığı, geçen günlerde L’Harmattan yayınlarından çıkan ilk romanı “Yüzde 100 Métissages” (Yüzde 100 Melezleşme) da sergileniyor. Kitapta Manço, Türkiye-AB ilişkilerine duygusal ve akılcı bir boyutla yaklaşıyor. Mizahi olduğu kadar da ciddi bir roman. Zaten mizah da dünyanın en ciddi işi değil midir? Manço, “Hiçbir şey yüzde 100 saf değildir. Her şey değişmeye mahkûmdur. O yüzden hiçbir şey yüzde 100 değildir. Ama her şey yüzde 100 karmadır. Bu paradoksal bir olay...” şeklinde düşünüyor. Yapmak istediği moda tasarımcılığı kariyeri nedeniyle ailesi ile ilişkileri bozulan genç bir göçmen Türk kızı ile hayatta aradığını bulamayan ve işi nedeniyle Türkçesi ve Türkiye ile ilişkisi bu genç göçmen Türk kızından daha gelişmiş olan ve biraz daha yaşlı Belçikalı bir Doğu Dilleri profesörünün buluşması üzerinde gelişen romanın jeopolitik dekorunu ise AB-Türkiye ilişkileri oluşturuyor. Romanda iç içe girmiş farklı hikâyeler var. Kim Türk, kim Avrupalı, yüzde 100 saf bir dil, yüzde 100 saf bir kültür var mıdır, kimliğimizi oluşturan öğeler nedir ve bunlar ne kadar özgündür gibi soruları çeşitli insan ilişkileri ve AB-Türkiye ilişkileri üzerinden ele alan yazar Manço, kimliğimizdeki melezleşmeyi, karmalığı fark etmek, bunu bir dert olarak değil bir zenginlik olarak yaşamak ve içimizde oynanan bu oyunun yönetmeni olmak gerekliliğini aktarıyor romanında.

AB’de adamını bulsak, Türkiye’nin dosyasının arasına sıkıştırsak 5-10 bin Avro’yu, alırlar mı acaba Türkiye’yi Avrupa Birliği’ne?