Geçtiğimiz günlerde Habertürk Gazetesi’nin sürmanşetinde yer alan aile içi şiddetin en acı şekli hala tartışılmaya devam ediyor. Bilmeyenler ya da kaçıranlar için söylüyorum. Fotoğrafta eşi tarafından kan revan içerisinde bırakılmış ve sırtında yarısına kadar bıçak saplı olan bir bayanın resmi vardı. İlk bakışta en soğukkanlı insanın bile kanını dolduracak cinsten bir kare…

Konuyla ilgili ‘basın etiği’ tartışmaları alıp başını gitti. Gazeteciler arasında hararetli tartışmalar yaşandı. Sivil toplum örgütleri Habertürk Gazetesi’ne dava açmak ve protesto yapmak için süratle örgütlenmeye başladı.  Oysa ben fotoğrafın ‘etik’lik tartışmasından çok yarattığı etkiye kilitlenmiştim.

Hemen hemen her gün, her dakika dünyadaki pek çok kadın şiddete maruz kalıyor. Bazıları bunu kendilerine yediremedikleri için bazıları da ‘toplum ne der’ kaygısı taşıdığı için yaşadıklarını sineye çekiyor. Yani kadına şiddet ört bas ediliyor. Üzerinde sigara izmaritleri söndürülen, kızgın şişlerle dağlanan, kezzaplarla yüzleri yakılan, ağzı, burnu kırılan, dişleri eline dökülen kadınlarımız var her bir yanda. Bugüne kadar gazetelerimizde genellikle üçüncü sayfalarda pek çoğunu gördük zaten. Ancak bu zamana kadar ‘etik’ olması için şiddet fotoğrafları hep flulaştırıldı, şiddetin izleri mozaiklerle örtülmeye çalışıldı. Kadınların isim ve soyadlarının baş harfleri yazıldı, gözlerinin üzerine siyah bir bant çekildi. Yani şiddet mağduru kadınlarımız damgalanmaktan kurtuldular güya. Bu esnada olayın esas aktörleri yani şiddet olayını gerçekleştirenler hep geri planda kaldı.

 İşte sivil toplum örgütlerimiz ve gazetecilerimiz Habertürk Gazetesi’ni protesto ededursunlar yine bir olayın esas suçlusu unutuldu. Kimsenin aklına gelmedi bir anneyi, bir kadını bu hale çevirenlerin suçlu olduğu. Bir kadın örgütü çıkıp da sahiplenmedi kadını. Kimsenin aklına gelmedi o psikopat ruhlu koca için eylemler yapmak, eleştiriler yazmak… Maalesef koyun sürüsü gibi yine tartışmaların peşinden gittik. Biri de durup demedi ne oluyor diye. ‘Hadi kalk eylem yapacağız, gazeteyi eleştireceğiz’ diyenler, ‘yahu bu kadını ve kadınlarımızı bu hale getirenlere de bir iki çift laf edelim’ demedi, diyemedi…

 Etik olması bir yana ben yine de yayınlanan fotoğrafın gerçekten bir ‘farkındalık’ yarattığını düşünüyorum. Eğer böyle bir konuda amaç farkındalık yaratmaksa evet bakın hepimiz bunun farkındayız. Ama sadece bu kadar… Ne yapmalı ne etmeli diye düşünürken dün gördüğüm bir haber yine şaşırmama neden oldu.  

Akşam Gazetesi’nin sayfalarına taşıdığı bir haberde ‘koca şiddetine maruz kalan kadınlar için nasihat listesi’ne yer vermiş. Altına da eleştirisini eklemeyi unutmamış. Haberde İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Kaıdn Danışma Merkezi Uzmanları’ndan birinin altın(!) değerinde tavsiyeleri var. Uzmanın yaptığı açıklamaya göre kurum, kadınların şiddetten en az zararla kurtulmaları amaçlıyor. Konunun uzmanı bir de ekliyor; “Kurumumuza gelen hiçbir kadını, kendi isteği olmadan eşinden ayrılması ya da sığınma evine yerleştirilmesi konusunda yönlendirme yetkimiz yok. Bu yüzden bir kadın, daha önce şiddet görmesine rağmen evine dönmek istiyorsa, gitmeden önce bir takım bilgilendirmeler yapıyoruz. Kadının kendini korumayı öğrenmesini sağlıyoruz. Amacımız şiddetin cinayetle sonuçlanmasının önüne geçmek.”

Peki nedir bu altın değerindeki öneriler diye soracak olursanız:

 - Evde şiddet sırasında saklanabileceğiniz güvenli bir yer belirleyip oraya kaçabilirsiniz.

 - Şiddet esnasında çıkışı olmayan banyo, tuvalet ve tehlikeli alet bulunan mutfak gibi yerlerden kaçınmalısınız.

 - Dayak anında cenin pozisyonu alıp başınızı darbelerden korumaya çalışmalısınız

 - Evden aniden ayrılmamız gerektiğinde kime sığınabileceğinizi önceden belirlemeli ve bu kişilerle önceden konuşup, önlem almalısınız.

 - Komşularınızla anlaşıp, şiddet anında seslerinizi duyduklarında emniyet güçlerine ihbarda bulunmalarını sağlamalısınız. İsimsiz ihbarlar da kabul edilmektedir.

 - Daha önceden belirlediğiniz ihtiyaçlarımızı ve belgelerinizi bir çanta içinde saklamalı ve çıkışa yakın kolayca ulaşılabilecek bir yerde tutmalısınız. Az da olsa bir miktar paranın da çantanızda bulunması iyi olur.

 - Mümkün olduğu ilk anda; 183, 155 ve/veya 156 no'lu telefonları arayarak yardım istemelisiniz.

 - Kimliklerinizin ve önemli belgelerinizin birer fotokopisini önceden bir yakınınıza vermelisiniz. 

Haberde de belirtildiği gibi şiddetten değil daha çok doğal afetten korunmak için yapılmış bir dizi talimat…

Neymiş efendim, dayak anında cenin pozisyonu alacakmışsınız ki başınıza darbe gelmesin. Yahu adam sen senin pozisyonundayken sana bir bıçak sallarsa ne yapacaksın o zaman?

Neymiş efendim evde şiddet esnasında güvenli sandığınız bir yer belirleyip oraya kaçacakmışsınız. Peki eviniz tek odaysa ne yapacaksınız?

Şiddet esnasında çıkış olmayan tehlikeli yerlere kaçmayacakmışsınız. Zaten şiddet yapanlar da size ‘sana 4 saniye kaç nereye saklanırsan saklan’ diyorlardı. Ya da evlerinin mutfak ya da banyolarında çıkış olanların çoğu apartman boşluğuna gidiyor. Yani üstü kapalı olarak at kendini apartman boşluğundan deniliyor.

Neymiş efendim çantamızda bir miktar para bulunduracakmışız. Yahu pek çok kadın elinde avucunda ne varsa her birini ya çoluk çocuğuna ya da kocasına veriyor. Bugün ayın 20’si geldiğinde sokaktan çevirdiğiniz hangi insanın cebinde para var?

Bu ve daha bunun gibi pek çok saçma açıklama…

Üstelik uzman(!) olduğunu söyleyenler, bu altın bilgileri verirken hala uzun vadeli bir çözüm bulamıyorlar. Yani ‘sen günü kurtar sonrasına bakarsın’ diye akıl buyuruyorlar. Pek çok yazımın içinde ‘Komik’ kelimesinin kullanıyorum ama gerçekten de komik…

Son sözüm sivil toplum örgütlerine, ne yazık ki medyanın dolduruşuna gelip de sırf popüler olmak için koyun sürüsü gibi gündem değiştirme çalışmalarının peşinden gitmeyin. Uyanık olun, gözünüzü açın…