Ekonomik protokol tartışmaları ufak ufak başladı. Açıklamalar fırtına öncesinin habercisi niteliğinde… 
Seçimler öncesinde hükümeti en çok zorlayacağını düşündüğüm konuydu bu. 
Toplumun büyük bir kesimi ekonomik protokolden rahatsız… 
Kimileri topyekün reddediyor kimileri ise özelleştirmelere karşı çıkıyor. 
Mevcut koalisyon hükümeti de protokolde kısmi değişikliklerin yapılması taraftarıydı. Ancak gelinen nokta bu işin o derece kolay olmayacağını da gözler önüne serdi. 
Birkaç günden bu yana CTP’li bakanlarımızın ve yetkililerin açıklamaları dikkatleri çekiyor. 
Gerek başbakan gerek maliye bakanı gerekse de diğer vekiller kelimeleri titizlikle seçiyor protokol konusunda… 
“Hükümetin bir açığı olsa da kaos yaratsak” diye bekleyen kesim de ağına avını düşürmek için pusuda bekliyor. 
Yavaş yavaş kulislerde kulaklara “CTP, protokolü revize etmeyecek” söylemleri yayılmaya başladı. 
Maksat belli… 
Toplum ayaklansın, hükümete başkaldırsın, zaten kaygan bir zemin üzerine kurulmuş olan koalisyon hükümeti de tumba gitsin. 
Ancak bunu yaparken yaşanılan kaosun yine kimseye bir fayda getirmeyeceği hesaba katılmıyor. 
Sanal bir gündem yaratılıyor. 
Odak noktası belli: “Hükümet verdiği sözü tutmadı, attığı adımdan geri döndü.” 
Etkili bir propaganda var sosyal medyada da gazetelerimizde de … 
Tüm bu eleştirenler çıkıp da hala net bir şey söylemiyor. 
“Özelleştirmeye karşıyız özerkleşme istiyoruz” diyorlar. 
Kurumların borçlarının özerkleşme ile nasıl ödenebileceğini ifade etmiyorlar. 
Program gündeme geldiğinde de konuşmuştuk bunu…. 
Hatta seçim dönemlerinde televizyon ekranlarımıza çıkan çiçeği burnunda vekil adayları da protokol noktasında atıp tutmuş ‘peki bunu okudunuz mu, neresi yanlıştı” diye sorduğumuzda “ben okumadım öyle söyleniyor” deme gafletinde dahi bulunmuşlardı. 
http://www.yhb.gov.tr/ adresinde programı net bir şekilde bulabilirsiniz… 
Açın ve okuyun… 
İçerisinde farklı bölümler ve konu başlıkları var. 
En azından sizi ilgilendiren, endişelendiren bölümü okuyun, sentezleyin ve eleştirilerinizi paylaşın. 
İçerisinde yer alan neredeyse tüm açıklamaların ekonomik aklın bir gereği olduğunu göreceksiniz… 
Sorunlar ve çözüm önerileri belli. 
Bunu sokağa çıktığımızda esnafımız da söylüyor vatandaşımız da… 
Sadece protokole dökülmüş olması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yetkililerinin de görüşlerinin olması nedeniyle programa karşı son derece ön yargılıyız. 
Tartışmaya açık noktaları olabilir ama bunları hükümetin ve yetkililerin dikkatine getirmeden topyekün rafa kaldırılmasını beklemek bir dik duruş değil yok oluştur. 
Dünyadaki krizler ve ekonomik beklentiler, en uzlaşmaz gibi görülen hükümetleri ve ülkeleri bile aynı masa etrafında toplamaya yetmiştir. 
Beğenilir ya da beğenilmez ama Türkiye ile bir işbirliği ve uyumlu bir politika kaçınılmazdır. 
Aslında gönül ister bu işbirliği sadece Türkiye ile değil coğrafyamızdaki tüm devletlerle sağlanabilsin ama orada ‘tanınmamışlık’ konusu önümüzde bir engel oluşturuyor. 
Bu gerçekleri bilmeli ve ön yargıları bir kenara bırakmayız. 
Bugün “Davos” ve “Mavi Marmara” olayları sonrasında bir daha aynı havayı solumayacağı düşünülen Türkiye ve İsrail yetkilileri dahi ekonomik akıl ve menfaatler gereği işbirliğine zorlanmaktadır. 
Bir belediye sorununu dahi aylardır çözemeyen ülkemiz, dünyanın çok bilinmeyenli denklemleri arasında ucu bucağı görülmeyen bir sonsuzluğa sürüklenmektedir. 
Ekonomimizi rayına sokmadıkça hiçbir şey istediğimiz gibi olmayacak. 
Ne eğitim sistemimiz, ne yaşam kalitemiz ne de ruh halimiz… 
O sebeple topyekün retçi politikaları terk etme zamanı geldi. 
Hükümeti tabii ki eleştirecek ve verip de tutmadığı sözler noktasında vatandaşlar ve basın olarak ağırlığımızı hissettireceğiz ama bunu yapabilmek için ortaya somut bir görüş ve tez ortaya koymak gerektiğini düşünüyorum. 
Yoksa “ne protokolünü ne seni isterim” ya da “bana para göndermek zorundasın Türkiye” şeklindeki bir yaklaşım sonrasında dik duruşlu, plansız ve sonu belli olmayan bir toplum olarak yok oluşa doğru sürüklenmeye devam edeceğiz… 
Hep söylenildiği gibi; biz önce kendimize bakıp kendi evimize çeki düzen veririz. 
Gerekli yasal düzenlemeleri başarmalı, kritik ama elzem olan o adımları atmalıyız. 
Bunları hazmettikten ve başardıktan sonra da gerekli hesabı gerekli yerde sorar, gerektiğinde de dik duruş gösteririz.