Seçim sonuçlarından çıkan değişim mesajı ve yeniliğe yönelik heyecanımı kaybetmeye başladığımı düşünüyorum. Keza bu noktada Cumhuriyet Meclisi’nin hala geçmiş dönemi aratmayan toplantı sorunları ve koltuk pazarlıkları da etkili oldu. Henüz bir koalisyon hükümeti kurulamadı. Partiler flört dönemlerini sürdürüyorlar.

Büyük bir titizlik ve hassasiyetle ilerliyor süreç. Tabii bu esnada dışarıya bilgi paylaşımı diye bir şey de söz konusu olmuyor. CTP ve Demokrat Parti Ulusal Güçler mensupları bu noktada basınla olan diyaloglarını da minimum düzeye indirgemiş durumda. Yapılan program ve röportaj davetleri nazik bir dille koalisyon sonrasına ertelenirken, kulağımıza her çalınan dedikoduyu da “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” diyerek dikkate alıyoruz mecburen. 


Kapalı kapılar ardında az çok ne konuşulduğu belli… Partiler programlarının uygulanması için ortak noktayı bulmaya çalışıyor tabii bu esnada bakanlık paylaşımları da önemli bir yere sahip. DP-UG’nin İçişleri ve Maliye Bakanlıkları’ndan birini istediği ve bunun çözülmesinin güç olan konulardan biri olduğu ifade ediliyor. 


Her iki bakanlık da CTP’nin hassas olduğu bakanlıklar… Maliye yani para ille de kontrolünde olsun isteyecektir CTP… “Suyun başı”olmak bu noktada önemli… Öte yandan partinin hassasiyet ve titizlikle yürütülmesini istediği bir diğer konu arazi dağıtımları, izinler ve vatandaşlıklar… Haliyle bunlarda İçişleri Bakanlığı’na bağlı konular olunca iki partinin koalisyonu bu noktada düğümleniyor. Bir de Kıbrıs sorunu var tabii ki… 


Tüm bunlar olup biterken geri planda kalmış gibi gözüken ve kendi iç hesaplaşmasını yapan bir Ulusal Birlik Partisi var kenarda köşelerde… Hani şu Sayın Mehmet Ali Talat’ın ideal bir koalisyon modeli olarak aklımıza düşürdüğü… 


İlk başlarda ben de pek çok kişi gibi anlayamamıştım Sayın Talat’ın UBP ısrarını… Özellikle CTP tabanının ‘UBP’ denilirkenden gösterdiği refleksleri düşündüğümde, ‘acaba gerçekten Sayın Talat ciddi mi’ diye sorguluyordum. 


İnsanoğlu düşünmeye başladıkça beyni de senaryolar üretmeye başlıyor. 


Benim senaryomda zihnimde şekillendi… 

“Sayın Talat, 2015 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisine olası bir rakip olacak olan Sayın Eroğlu’nu ve onun etkilerini azaltarak yola devam etmek istiyor. Tabii bunu yapabilmesi için de içte huzurun sağlanması gerek. İçte huzur, başarılı bir hükümetle sağlanabilir. Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık makamı çekişme değil işbirliği içerisinde olmalı… Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun etkili olacağı bir DP – UG ile değil, kanadı kırık bir UBP ile koalisyon olması çok daha sağlıklı olacaktır.” 

Bu senaryo Ulusal Birlik Partisi’nin büyük bir kesiminden de destek görmüş durumda… Son olarak “İrsenciler” ve “Eroğlucular” olarak ikiye ayrılan, Eroğlucu’ların DP-UG’ye verdiği destekle, İrsenciler olarak ayakta kalmaya çalışan UBP, kaybettiği hükümet ve vekillere bir mesaj verebilmek için hükümette yer almayı bir başarı sayacaktır hiç şüphesiz… 


Ancak gözden kaçan iki nokta var. UBP içerisinde hala rengini netleştirememiş kırmızıya çalan bir turuncu ceket altında bulunan isimler var. Bu isimler bu partide durdukça UBP her an karışmaya hazır bir durumda… 


Ben kendimce Sayın Talat’ın söylemlerindeki şifreleri çözdüm tabii doğru mudur değil midir bilemem ama bildiğim tek bir şey var o da siyasi erkin hala kişisel düşünceler ve beklentiler sebebiyle partilerin kitlelerini, tabanlarını, tavanlarını ve halkın beklentilerini ikinci plana atmalarıdır…Bu gerçekten beni üzüyor işte…