Serbest piyasa ekonomisi alarm vermeye başladı. “Avrupa’nın üzerinde kara bulutlar kol geziyor.” Avrupa borç krizi küresel ekonomiyi tehdit eder hale geldi. Artık “Avrupa’nın üzerinde kara bulutlar kol geziyor” demek için Marx gibi Komünist Manifesto yazmak gerekmiyor. Herkes durumun farkında olmasına karşın sıra çözüme gelince kendi çıkarları doğrultusunda önerilerde bulunuyor, “kendine yontmak” deyiminin içini dolduruyor. İş dünyası ve özellikle de liberaller istedikçe daha fazlasını istiyor.

Avrupa hükümetleri kemerleri sıktıkça sıkıyor. Sıkılan da genellikle emekçinin ve gariban halkın kemeri oluyor. Krize yol açmadığı halde faturayı ödeyen halka her geçen gün yeni faturalar çıkartılıyor. Neo-liberalizmin kucağına oturtulmak üzere olan Belçika’da, ultra liberaller utanmadan neo-komünizmden bahsedebiliyor. Bir diğeri ise gözünü temel hizmetlerin herkese sağlandığı sosyal güvence konusunda örnek olan Avrupa sosyal modeline dikiyor. Daha geçenlerde Amerikan Wall Street Journal gazetesine konuşan Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Mario Draghi “Avrupa sosyal modeli tarih oldu” derken, Flaman iş dünyasının önemli isimlerinden Julien De Wilde “Belçika neo-komünizm yolunda ilerliyor” şeklinde konuşarak sosyal modeli hedef gösterdiler.

AMB Başkanı Draghi, Avrupa’nın eski sosyal yapısının tamamen değişeceğini, ömür boyu iş güvencesi, yüksek maaş döneminin geri dönmemek üzere gittiğini savundu ve Avrupa ülkeleri açısından kemer sıkmadan kaçmanın imkânsız olduğunu belirtti. Sosyal modele saldıranlara en uygun cevap ise doğal olarak çalışanların temsilcilerinden, sendikalardan geliyor. Alınan sıkı tasarruf önlemlerine karşı sokaklara dökülerek mücadele eden ve “sendika ve grev karşıtı hava estirilmeye çalışılmasına karşın” Di Rupo hükümetinin kararlarını etkilemek için çaba harcayan sendikalardan Sosyalist Sendika’nın Flaman kanadı ABVV Başkanı Rudy De Leeuw “Julien De Wilde, işverenlerin daha sağda olan kanadından. Bu söylem yeni değil. ABD’den Çay Partisi oluşumunun söylemi.

Muhafazakâr ve ultra liberallerden oluşan bu grup Batı Avrupa’yı neo-komünist olarak görüyor. Aksine Belçika’da neo-liberal politikalar uygulanıyor. Buna rağmen neo-komünizmden bahsediyor! Çok abartılmış bir açıklama” diyerek yanıt veriyor neo-komünizm saçmalamasına. Draghi’ye ise sert çıkıyor: “Ekonomik ve sosyal olarak Draghi’nin söylediklerini doğrulamak mümkün değil. Avrupa sosyal modeli eşitsizlikle mücadele ediyor, sosyal güvence sağlıyor. Bu model, büyümeye ve Avrupa’nın zenginliğine katkıda bulundu. Avrupa ile aynı kalkınma düzeyinde olmamakla birlikte bu modeli örnek alan çok sayıda başka ülke var. Örneğin Brezilya gibi ülkeler eşit ve adil bir şekilde büyümek için Avrupa’yı örnek alıyor. İyi bir ekonomik büyüme için ön koşul sosyal güvence ve eşitlik. Bu, Avrupa sosyal modelinin tipik bir özelliği. Bizim olumlu bulduğumuz tek çözüm yolu da bu! Bay Draghi’nin görev ve yetkilerinin dışına

 

çıkarak böyle siyasi bir açıklama yapması kabul edilemez.” Çalışanların sözcüsü Sendika lideri De Leeuw “Tüm grafik ve rakamların arkasında her zaman insanlar var diye düşünüyoruz. Bizim için insanların, özellikle çalışanların ilerlemesi öncelikli. Yoksa ‘Avrupa Birliği’ bir anlam ifade etmez. Avrupa, insanlara daha iyi yaşam koşulları sağlamak için hizmet etmeli. Başka türlüsü sosyal olarak kabul edilemez. Ekonomik olarak da en güçlü modeller insanlarla gelirleri arasında güçlü eşitliğin olduğu ve sosyal güvencenin bulunduğu Avrupa modelleri. İskandinav ülkelerine bakın. Avrupa’nın bu ülkeler yönünde ilerlemesi lazım. Bizim burada bildiğimiz, Belçika’da, Almanya’da, Fransa’da ve İtalya’da uygulanan sosyal modeller de güçlü. Şimdi bay Draghi’nin de aralarında bulunduğu siyasi çoğunluk tarafından hedef gösteriliyor, eleştiriliyor. Bu ekonomik olarak izlenmesi gereken bir yöntem değil. İyi maaş verilen işler, kaliteli ürünler, iyi hizmet sağlanması, iyi kamu hizmetleri sağlanması... Bunlar bizim sosyal modelimizin güçlü tarafları. Bu yönde ilerlemeliyiz” diye açıklıyor görüşlerini.

 

Belçika’daki tasarruf önlemleri ve son olarak da liberallerin, maaşların enflasyon oranına endekslenmesine son verilmesini istemesine de “Körü körüne tasarruf yapılmasına, tasarruf ideolojisine son verilmeli. Bankalar ve spekülatörler tarafından çıkarılan krizin faturasını çalışanlar ödememeli” diyerek tepki gösteriyor. “Tüm grafik ve rakamların arkasında her zaman insanlar var” diye düşünülen “insanca politikaların” sonu mu geliyor yoksa? “Avrupa’nın üzerinde kara bulutlar kol geziyor” ve “insan”ı her fırsatta hatırlatmak da sendikalara düşüyor. Tercih ise gayet basit: “Avrupa, insanlara daha iyi yaşam koşulları sağlamak için hizmet etmeli.” Şimdi olduğu gibi sermaye sözcülüğü yapmamalı!