Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama’nın da görüşlerini aldığı Amerika’nın eski ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin Stratejik Vizyon adlı kitabı yakın geleceğe ışık tutuyor.

 

ABD’nin eski başkanlarından Jimmy Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski, Stratejik Vizyon: Amerika ve Küresel Güç Buhranı adlı kitabı ile dünya kamuoyunun karşısına çıktı. Brzezinski, Stratejik Vizyon ile sadece ABD için değil, tüm dünya siyaseti için geçerli olan, sağlam izlekler sunmakla kalmıyor, dünya politikasının, 2025 yılına varan profilini de net biçimde çiziyor. Yazar kitapta , ABD’nin önce içindeki yapısal sorunları çözmesi ve Avrupa’yı da daha canlıhale getirmesi, ardından da Çin başta olmak üzere yükselen Asyalı güçlerle hem dengeleme hem de anlayışa dayalı sürdürülebilir bir ilişki kurması gerektiğini savununuyor. Türkiye’nin, jeostratejik konumuna ve Ortadoğu siyasetindeki rolüne de geniş biçimde değinen kitap, “Türkiye’yi içine katmayan bir Batı’nın, Asya’nın yükselişinin önüne geçmesi zordur” düşüncesi üzerinden, atılacak uluslararası her adımın tüm dünyanın dengesini etkileyeceğini aleni olarak gözler önüne seriyor.

 

KİTAPTAN SEÇİLMİŞ BÖLÜMLER

 

Dünya sahnesinin yeni aktörü

 

Küresel iktidar dağılımının Doğu’ya doğru kaymaya devam etmesi, dünyanın en kalabalık ülkesi ve küresel hedeflere sahip bir devlet olan sömürgecilik sonrası Hindistan’ın dünya sahnesine çıkışıyla da hız kazanmıştır. Günümüz Hindistan’ı demokratik özerklik, büyük toplumsal adaletsizlik, ekonomik dinamizm ve yaygın politik yolsuzluğun girift bir karışımıdır. (sf. 28)

 

ABD’nin İsrail desteği öfke uyandırıyor

 

Zbigniew Brzezinski, günümüzMüslüman gençliğinin Amerikan kültürüne yaklaşımında ABD’nin Ortadoğu politikasının belirleyici olduğunu belirtiyor. Brzezinski, bu anlamda şu tezi öne sürüyor: “Birçok genç Müslüman’ın kitlesel Amerikan kültürüne duyduğu hayranlığa rağmen Ortadoğu’dakiMüslüman ülkelerde Amerika’nın Ortadoğu’ya askerimüdahalesinin yanı sıra İsrail’e desteği karşısında duyulan yoğun kin, Batı emperyalizminin bir uzantısı ve bu sebeple hissettikleri yoksunluğun ana sebebi olarak görülmektedir.” (sf.43)

 

Siyasi uyanışa hızlı yanıt veren kitle

 

Bugünün genç nüfusu, kendilerini kısıtlayıcı, yerel, siyasi gerçekliklerden özgürleştiren internet ve cep telefonları sayesinde bu siyasi uyanışa daha hızlı cevap vermekteler. Onlar aynı zamanda militanlığa ve devrimci seferberliğe enmeyilli siyasi kitle. Günümüz dünyasının büyük bir kısmında milyonlarca öğrenci Marx’ın deyimiyle “proleterya” durumunda: Erken sanayileşme döneminin huzursuz, devrimci seferberliğe ve ideolojik galeyana müsait köylülük sonrası işçi kesimi. (sf.41-42)

 

Çin, Amerika’yı fena solladı

 

Bir yandan Çin yeni havaalanları, otoyollar inşa ederken diğer yandan da Avrupa, Japonya ve yine Çin gelişmiş yüksek hızlı trenlere sahipken, Amerika’daki altyapı, 20. yüzyıldan kalmadır. Çin’in 5000 km uzunluğunda hızlı tren yolları vardır, ABD buna sahip değildir. Pekin ve Şangay Havaalanları, etkili olmalarının yanı sıra zarafet açısından da utandırıcı şekilde Üçüncü Dünyadaki örnekleri anımsatan Washington ya da New York’taki muadillerinin on yıllarca ilerisindedir. (s66)

 

Haritada Irak’ı bulamıyorlar

 

Amerika’nın beşinci büyük güvenlik açığı, dünya hakkında son derece cahil bir halka sahip olmasıdır. Rahatsız eden gerçek şudur ki ABD halkı temel dünya coğrafyası, dünya tarihinin önemli dönemleri hakkında korkutucu derecede kısıtlı bilgiye sahiptir... 2006 yılında yapılan bir araştırmaya göre -Amerika’nın bölgeye askerimüdahalesinin olduğu bir dönemde-Amerikalı yetişkin gençlerin %63’ü Ortadoğu haritasında Irak’ı, %75’i İran’ı ve %88’i Afganistan’ı bulamamıştır. (sf.67)

 

Demokratik kimliğini lekeledi

 

Kitabında ABD’nin 11 Eylül sonrası politikasını da eleştiren Zbigniew Brzezinski şunları söylüyor: “Bütün olarak bakıldığında, terörle savaşın içine ırksal ve dinsel boyut katmak Amerika’nın demokratik kimliğini lekelerken, 11 Eylül’den bir buçuk yıl sonra Irak’a karşı savaşa gitme kararı oldukçamaliyetli bir uğraş haline gelmiştir. Bütün bunlar başka türlü olabilirdi ve olmalıydı da. Öncelikle, Irak’taki savaş gereksizdi ve kaçınılması gerekirdi.” (sf.86)

 

Türkiye’ye anlayış göstermedik

 

Bundan yalnızca otuz beş yıl öncesinde ABD, Ortadoğu’daki en önemli dört ülkeyle kurduğu güçlü ilişkilerden yararlanıyordu, bu ülkeler; İran, Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye’ydi. Bunun sonucu olarak, bölgede Amerikan çıkarları güvendeydi. Günümüzdeyse Amerika’nın bu dört devletin her biriyle ilişkileri büyük ölçüde azalmıştır. Amerika ve İran düşmanca bir ilişki içinde sıkışıp kalmıştır; Suudi Arabistan, Amerika’nın gelişen bölgesel politikasına eleştirel yaklaşmaktadır; Türkiye, bölgesel emelleri konusunda Amerika’nın anlayışsızlığı sebebiyle hayal kırıklığına uğramıştır... (sf.121

 

İsrail’e karşı bölgesel düşmanlık güçlenebilir

 

Belirli devletlerin hızla tehdit altına girmeye başlamasıyla birlikte, Amerika’nın gerilemesinin, bütün Ortadoğu’nun siyasi istikrarını sarsacak değişiklikleri hareketlendireceği ihtimali dikkate alınmalıdır. Farklı derecelerde de olsa, bölgedeki bütün devletler, 2011 başındaki olaylarda da görüldüğü üzere, popülist iç baskılara, toplumsal huzursuzluğa ve dini köktenciliğe karşı savunmasızlardır. Eğer Amerika’nın gerilemesi İsrail-Filistin çatışması çözülmeden gerçekleşirse, karşılıklı kabul edilen iki devletli çözümü uygulamaktaki başarısızlık, bölgenin siyasi atmosferini daha da alevlendirecektir. Bu durumda İsrail’e karşı bölgesel düşmanlık da güçlenecektir. (sf.119)

 

Olası kaos, felakete sürükler

 

Amerika’nın bocalaması halinde, dünyanın, Çin gibi önde gelen tek bir gücün tahakkümü altına girmesi olası değildir. Amerikan sisteminin gireceği ani ve büyük bir kriz, küresel, siyasi ve ekonomik kaosu beraberinde getirecek zincirleme bir reaksiyona yol açacakken, ülkenin giderek yayılan bir çürümeye sürüklenmesi ve/veya İslam devletleri ile bitmek bilmeyen geniş kapsamlı bir savaşa girmesi halinde de, 2025 yılında bile, etkili bir küresel halefin “taçlandırılması” mümkün görünmemektedir. (sf.95)

 

Demokratik olarak Rusya’nın önünde

 

Zbigniew Brzezinski’nin ülkemizle ilgili analizleri de hayli ilginç. Brzezinski Türkiye’nin ilerleyişini şu sözlerle açıklıyor: “Son yirmi yılda, kendine has işlevsel bir anayasal demokrasinin kurulması noktasında, Avrupa- ’nın demokratik standartlarını yakalama koşuluyla yıllarca öncesinden AB’ye girme arzusu sürekli ilerletti... Her ne kadar Türkiye demokrasisi hâlâ, özellikle basın özgürlüğü alanında, kırılgan olsa da Türk ordusunun seçim sonuçlarını ve anayasal değişiklikleri kabul etmek zorunda kalması Türkiye’nin süregiden demokrasisinin canlılığının bir delilidir. Bu açıdan Türkiye açıkça Rusya- ’nın önündedir.” (sf.164)

 

“Uzun vadede, küresel siyaset tek bir devletin elindeki hegemonik gücün merkezileşmesine giderek daha uygunsuz hale gelmektedir. Bu nedenle Amerika, yalnızca ilk ve tek küresel süper güç değil, aynı zamanda muhtemelen en sonuncusu da olacaktır...” (sf.13)

(Bugün)