Bugüne baktığımızda dönem dönem yeni diyetlerin çıktığını fark ediyoruz. Bir ayda dört kilo verdirmeyi vadeden diyetlerden tutun sırf protein odaklı diyetlere kadar bir sürü seçenek var önümüzde. Bir çoğumuz elbette bu yollardan birini denedi, hatta bugün Pazartesi. Kim bilir kaçımız diyete başlıyoruz.

Bir soru: Diyetler işe yarasaydı şuan hepimiz çok zayıf olmaz mıydık?

Peki bu iş neden bu kadar zor? Kaç kilo olduğunuz yediğiniz yemek ile tükettiğiniz enerji ile alakalı değil mi? Buna göre aslında güzel bir denge kurabilirsiniz. Ancak çoğu insanın bilmediği çok önemli bir detay var; açlık hissi ve enerji tüketimi istediği beyin tarafından kontrol ediliyor. Peki bu ne demek?

Örneğin akşam ne yemek pişireceğinizi veya arkadaşınızın attığı mesaja nasıl cevap vereceğinizi düşünürken ne kadar yürüyüş yaptığınızı fark etmezsiniz. Yürüdüğünüz bu mesafeyi siz isteyerek değil beyninizin size verdiği mesaja göre yaparsınız. Kısaca size biri orada kontrol eder.

Biraz daha netleştirmek gerekilirse durum şöyle; siz ne kadar üç kilo vermeyi planlasanız da beyninizin sizin kaç kilo olmanız gerektiğine dair kendi algısı var. Eğer beyniniz sizin iki kilo vermenize onay veriyorsa, bu iki kiloyu verirsiniz ancak neden bir kilo daha veremiyorum dediğiniz noktada beynin kendi algısı işin içine girer.

Biraz daha terimlere girelim:

Hipotalamus: Beynimizde bulunan bir organımızdır ve hormon salgılar. Hipotalamusun esas görevi vücudun metabolizmasını dengede tutmasıdır. Hormonlarımız hipotalamusa kilo almasını ve vermesini söyleyen sinyaller gönderir ve hipotalamus bunları düzenler ve  sizin için bir referans bulur. Bu iyi bir şeydir. Sizi sağlıklı tutar ve dengenizi korumaya yarar.

Kısaca eğer fazla kilo verirseniz hipotalamus size mesaj gönderir : yemek ye! Bu sistemin çok acımasız olduğunu düşüneneler olabilir, ancak duruma bir de şu pencereden bakın; eğer ağırlığınızın belirli bir oranını kaybederseniz bu sizin daha az kalori yakmanıza sebep olur. Bu da spor yapmamak, enerji kaybetmemek demektir. Bunun sonucunda da kaslarınızı kaybetmeye başlarsınız. Kısaca metabolizmanız çökmeye başlar. Böylece beyin size yemek yemenizi söyler ve belki de normalde yiyeceğiniz miktarın iki katını yersiniz. Bu durum size aşina geliyor mu?

Beyninizin sizin için sağlıklı gördüğü değeri değiştiremezsiniz. Evet, kilo verip üç yıl boyunca verdiği kilo ile hayatını sürdürebilen insanlar mevcut ancak dördüncü yıl beyin verilen o kiloları geri almak için uğraşır.

Psikologlar yeme davranışını iki şekilde açıklar ; birinci grup açlık hissine güvenip yiyenler diğeri ise açlık hissini kontrol altına alıp yiyenler ( diyet grubu). Tahmin edeceğiniz gibi diyette olan insanlar daha fazla kilo almaya meyilliler.  Biliyoruz ki tatlı krizine girip kendisini minnacık bir dilim ile sınırlandıranların sınırlandırdıkları ile kalmaları çok düşük bir olasılıktır.

Araştırmalar diyet yapmanın sonucunu uzun vadede kilo alma olasılığını verme olasılığından yüksek olduğunu gösteriyor.

Ne yapalım ?

Bunun en basit cevabı kendinizi tanımanız. Kilo veremiyor ve kilonuzu koruyamıyorsanız bile yaşam tarzını değiştirip kontrolü ele alabilirsiniz.

Bilinçli yemek anahtar sözcük. Acıktığınızda yemek yiyip doyduğunuzda yemek yemeyi bırakmalısınız, çünkü size kilo aldıran şey aç değilken yemek yemektir.

·         Açken kendinize doyana kadar yemeye izin verin.

·         Fast food’dan olabildiğince uzak durun ama gün gelir ve canınız çok çekerse kendinizi tutmayın.

·         Düzenli yemek yiyin

·         Zararsız diyet diye bir şey yoktur. Uyku düzenimize, mutluluğumuza direkt olarak etki ederler. Birçok diyet yeme bozukluğuna sebep olur.

Amerika’da 10 yaşındaki kızların %80’nin diyette olduğunu biliyor muydunuz?

Bırakın çocuğunuz aç hissettiği zaman yemek yesin. Buna izin vermek, bunun normal olduğunu söylemek ileride ne kadar fark yaratır, tahmin edebilir misiniz?