Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu'nun 4 Ekim'deki görüşmeleri sonrası yaptıkları ortak basın toplantısı Kıbrıs'taki yeni dönem hakkında önemli ipuçları vermesi açısından oldukça önemliydi.

- Sorunun asıl kaynağı

Hakan Fidan'ın ifadesiyle son derece verimli geçen görüşmede Kıbrıs Türklerinin uluslararası toplumdaki statüsünün ne olacağı ve Kıbrıs Türklerinin sosyo-ekonomik gelişmesi için iki ülke arasındaki işbirliğinin nasıl daha kurumsal hale getirilebileceği ele alındı. Aslında bu iki konunun birbiriyle doğrudan ilişkili olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu'nun da belirttiği gibi Kıbrıs meselesinin temel nedeni, Kıbrıs Türklerini kurucu ortağı oldukları 1960 Cumhuriyeti'nden silah zoruyla atan Rum tarafının hala daha, gerçekte artık var olmayan, "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak uluslararası kamuoyu tarafından devlet muamelesi görmesidir. Bu haksız ve hukuksuz muamele Kıbrıs'ta statükonun temel bekçisi ve en büyük koruyucusudur.

Yıllardır haksız izolasyon ve ambargolar altında bırakılan Kıbrıs Türklerinin siyasal çözümsüzlükten bağımsız olarak güçlendirilmesi hem adadaki varlıklarını daimi hale getirecek hem de KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar tarafından ortaya koyulan egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüye dayanan yeni siyasetin güçlenmesini sağlayacaktır. Bu konuda, çok yakın zamanda, başta iki ülke arasındaki elektrik enterkonnekte projesinin tamamlanması olmak üzere Kıbrıs Türklerinin sağlık alanında ana vatanları Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının sahip olduğu haklardan faydalanabilmesiyle ve turizm, teknoloji ve eğitim alanında Türkiye'den gelen yatırımların artmasıyla iki ülke arasındaki işbirliğinin daha ileri götürülmesi beklenebilir.

İlaveten, Dışişleri Bakanı Fidan'ın "Kıbrıs Türk Devleti, Ada'da Kıbrıs Türklerinin hakkını savunan, müdafaa eden, onlar için çatı olan, bizim tanıdığımız meşru bir yapıdır. Kıbrıs Türk Devleti'nin uluslararası toplumda da tanınması için Türkiye Cumhuriyeti olarak elimizden gelen çabayı göstermeye devam edeceğiz" açıklaması, KKTC'nin tanıtılmasının artık Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet politikası haline geldiğini bir kez daha tüm dünyaya göstermiştir. Daha önce de pek çok kez altını çizdiğim gibi Kıbrıs, Türkiye ve Türk dünyası için basit bir toprak parçası değildir. Türkiye'nin güvenliği, kıta sahanlığı, Münhasır Ekonomik Bölgesi, hava sahasının kontrolü ve stratejik savunma derinliği, kısacası Mavi Vatan'daki hak ve hukukun savunulması KKTC'nin varlığına bağlıdır.

Ayrıca, Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu'nun da ifade ettiği üzere KKTC'nin tanınması, aynı zamanda Kıbrıslı Türklere uygulanan çağ dışı haksız izolasyon ve ambargoların kaldırılmasının da yegane yoludur. Bu noktada Kıbrıs Rum liderliğine yıllardır otoritesini, egemenliğini ve gücünü aşarak sanal statü imkanı veren uluslararası camiaya önemli görevler düşüyor. Eğer adada adil ve kalıcı bir çözüm hedefleniyorsa bunun yolu adadaki gerçeklerin resmileştirilmesinden yani var olan iki devletin tanınmasından geçiyor.

- Doğu Akdeniz meselesi

İkinci olarak, Fidan'ın Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarından faydalanmak için adadaki nihai çözümü beklemenin şart olmadığını söylemesi ve bu konuda yakın zamanda hayata geçmiş İsrail-Lübnan arasında varılan anlaşmayı örnek göstermesi KKTC ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) arasında enerji jeopolitiği konusunda ortak adım atılabilir mi sorusunu da gündeme getirdi.

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, sadece Kıbrıs adasında değil tüm Doğu Akdeniz'de dengeleri olumlu yönde değiştirecek olan tarihi önerilerini 2022 Temmuz ayında Rum tarafına iletmişti. [1] Bu öneriler arasında ada etrafındaki hidrokarbon kaynaklarının ortak kullanımı, Ada'nın Avrupa Birliği (AB) enterkonnekte sistemine Türkiye üzerinden bağlanması, Kıbrıs’ın en önemli doğal kaynağı olan güneş enerjisinin kullanılarak yenilenebilir ve yeşil enerjiye geçilmesi, su kaynakları ve yönetimi, mayınların temizlenmesi ve düzensiz göç konusunda birlikte mücadele etme yer alıyordu.

Halihazırda iki taraflı teknik komite çalışmalarında uygulanan; iki tarafın eşit olduğu; kararların mutabakatla alınması, alınan kararların iki tarafın da yararına olması, taraflardan birinin otoritesini diğer tarafa yaymaması ve tarafların işbirliğinin siyasi mülahazalarının dışında kalması gerektiği prensiplerine dayanan bu işbirliği önerileriyle Cumhurbaşkanı Tatar, iki tarafın ilişki modelinin nasıl olması gerektiğini ortaya koyarak geleceğe yön verdi.

Bu öneriler arasında en öne çıkanı hiç kuşkusuz sadece Türk ve Yunan taraflarına değil tüm kıyıdaş devletlerin halklarına da büyük ekonomik kazanımlar sağlayacak olan hidrokarbon işbirliği önerisidir. Cumhurbaşkanı Tatar, başta Türkiye ve Yunanistan olmak üzere ilgili paydaşların arasını bozan hatta zaman zaman onları ciddi anlamda karşı karşıya getiren bu sorunu çözmek için eşitlik zemininde bir ortak komite kurulmasını ve halihazırda iki tarafın ayrı ayrı sözleşme imzaladığı şirketlerin de bu komite çalışmalarına dahil edilmesini önermişti. Böylelikle, mevcut ihtilaflar eşitlik zemininde kurulacak ve ortak rızayla karar alacak bir mekanizma sayesinde çözülebilecek ve uzun zamandır hem bölgede hem de iki taraf arasında krize sebep olan bu konu fırsata çevrilecektir. Ortak açıklamada ortaya çıkan bu husus, bu teklifin önceliğini yitirmediği ve yeni dönemde de sık sık gündeme geleceği yönündedir.

Sonuç olarak, Hakan Fidan-Tahsin Ertuğruloğlu görüşmesi, bölgesel sorunların her zaman diplomasi ve siyasal iletişim yoluyla çözülmesini savunan Türkiye ve KKTC'nin samimiyetini bir kere daha gösterdi. Görünen o ki, ileriki dönemde Rum tarafının söylem ve kısır döngü diplomasisine dayanan siyasetine, Türk tarafı icraata dayanan dinamik siyasetiyle yanıt verecektir. Türk dünyasında bağımsızlığını kazanan ikinci Türk Devleti olan ve Türk varlığını Doğu Akdeniz'den soyutlamaya çalışan politikalara karşı meydan okuma görevini başarıyla sürdüren, Kıbrıs Türk halkının bağımsızlığının ve egemenliğinin simgesi olan KKTC, yalnızca Türkiye ve kendi bekası için değil tüm Türk Dünyası için de hayati öneme sahiptir. KKTC'nin uluslararası alanda tanınması için içeride ve dışarıda güçlendirilmesi büyük önem taşıyor. Kıbrıs Türkü'nü tarihinin hiçbir döneminde yalnız bırakmayan Türkiye Cumhuriyeti, yeni dönemde de üzerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirecektir.

Türk tarafının ısrarlı diplomasi, eşitlik, adalet ve işbirliği çağrılarına kendi halkının cezalandırılması pahasına kulak tıkayan uzlaşmaz Rum zihniyetinin daha ne kadar dayanabileceğini hep birlikte göreceğiz. Kesin olan tek şey ise Türk tarafının artık Rum tarafının siyasi mahkumu olarak bir 60 yıl daha beklemeyeceği ve prangalarını tek tek kırarak ana vatan Türkiye ile omuz omuza yoluna emin adımlarla devam edeceğidir.

[1] https://www.aa.com.tr/tr/analiz/kktc-cumhurbaskanindan-kibris-ve-dogu-akdenizde-oyun-degistirici-oneriler/2634152

[Prof. Dr. Hüseyin Işıksal, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi Özel Danışmanı]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.