AK Parti’nin yeni Anayasa için önerdiği maddeler arasında en çok dikkat çekenler, aileyi koruma başlığı altında teklif edilenler oldu. Yani şunlar:

1) Aile, toplumun temelidir; eşler arasında eşitliğe dayanır. Aile ve evlilik kurumu ile annelik ve babalık hakları devletin koruması altındadır.
2) Devlet, insan neslinin sağlıklı devamı, çocukların ve gençlerin gelişimi ve maddi ve manevi varlıklarının korunması için gerekli tedbirleri alır.
3) Her çocuğun anne ve babasını bilme ve ebeveynin de çocuklarla ilişkisini sürdürme hakkı vardır.
4) Küçüklerin bakım ve eğitimi anne ve babanın hakkı ve ödevidir. Devlet bu hak ve ödevin yerine getirilip getirilmediğini denetler.

Ailenin eşler arasında eşitliğe dayanmasını sevdim, olması gereken bu. Ama evlilik kurumunun devletin koruması altında olmasını sevmedim. Çünkü “koruma” kelimesindemuallak olan bir şey var, korumak için yapılacak olan sadece sosyal politikalar isemesele yok. Ama kadın ve erkeğin “görevlerinin” ve “sorumluluklarının” devlet tarafından çizildiği, belirlendiği; evliliklerin “ilişki“ kısmının değil “müessese” faslının perçinlendiği bir anlayışa dayanan düzenlemeler de söz konusu “koruma” kavramının şemsiyesi altında kendilerine yer bulurlarsa, işte o kötü.

“Her çocuğun anne ve babasını bilme hakkı vardır” kısmını sevdim, çünkü bu sayede bence dünyanın en tıynetsiz kurumlarından biri olan sperm bankalarına geçit verilmemiş oluyor. İyi de yapılıyor. Müslüman bir toplumda nesebin takip edilebilir olması hiç kuşkusuz son derece önemli. Dahası çocuğun, annenin avangard hevesleri ve bencilliği uğruna daha çok genç yaşta kimlik problemlerine gark edilmesinin trajedisini algılamak için dindar olmaya gerek yok, bir roman okuduğunda ana fikri anlayabilmek yeterli. Ensest ilişki ya da tecavüz mağduru kadınların kürtaj hakkını da aynı gerekçeyle savunuyorum.

Vay efendim, sperm bankalarının önü kapatılıyor diye veryansın edenleri hiç anlamadığımı belirtmeliyim. Sperm bankaları Batılı toplumlarda varsa da, çok şahane bir şey olmaları değil, ultra liberal hayat tarzlarının yan tesirini azaltmak için var. Batılı toplumlarda kadınların bir mazereti var, erkekleri evlenmeye, çocuk sahibi olmaya ve sorumluluk almaya ikna edememek. Ancak yurdumuz kendine özgü modernitesiyle, birbiriyle uzlaşmaz çeşitlilikte farklı yaşam tarzları içermesine rağmen, geleneksel çocuk edinme yöntemi noktasında yüzde doksan dokuz nokta dokuz oranında mutabıktır, bizim mazeretimiz ne olacak? Üstelik sperm bankalarına izin vermiş olan ülkeler bile bu durumu tartışmaya, sakıncalarına dikkat çekmeye başlamış iken?

Her birey, kendisini meydana getiren genetik bileşkeyi kusursuz ve eksiksiz olarak tanıma, algılama, hangi hikâyenin parçası olduğunu bilme hakkına sahiptir, bu durum bireyin “ben” tasavvuru açısından, kendisine yükleyeceği “değer” açısından büyük önem arz eder. Sorumluluklarını yerine getiremeyen bir baba fikriyle baş edilebilir, ama olası bebeklerine karşı yükümlü olmamak için kimliğini gizleyerek DNA’sını satan baba fikriyle baş edilemez. Kadının çocuk sahibi olma hakkı, çocuğun “kim olduğunu bilme hakkı”nın önüne geçmemelidir.

AİLE KURMAK YÜK HALİNE GETİRİLMESİN

Ancak sperm bankası istemeyen, aile kurmayı yük haline getiren düzenlemelerden de uzak durmalı.
Siz, “Devlet evliliği denetler, aileyi denetler ve korur, önlem alır” derseniz, sonra bu maddeden ilhamla aile kurmayı kaldırılması güç bir sorumluluklar yekûnu haline getiren yeni yasalar da çıkarsa, hiç amaçlamadığınız sonuçlarla yüzleşmek zorunda kalabilirsiniz. Misal, yeni nesillerin en meşru ve en güvenli “doğma” ve “büyüme” yeri olan “aile”yi meydana getirecek yetişkinleri evlilikten ve aile kurmaktan soğutabilirsiniz. Her çocuğun hiç değilse anne ve babasını tanıyabildiği bir ortam oluşturmayı, insanların çocuk sahibi olmak için sperm bankalarına ya da kapalı evlatlık sistemlerine başvurmak yerine “evlenmeyi seçtiği” bir gelecek istiyorsanız, evliliğe giriş ve evlilikten çıkış şartlarını zorlaştırmanız değil, aksine kolaylaştırmanız gerekiyor.

Yeni Anayasa geleceği tasarlayacak. Madde yazanların, insanların bireyselleşme ve özgürlük tariflerinin alabildiğine genleştiği bir geleceği öngörmesi, sebep-sonuç ilişkilerini insan malzemesinin değişim kapasitesini dikkate alarak hareket etmesi gerekiyor.

(HaberTürk gazetesinden alınmıştır)