CUMHURİYETÇİ Parti adayı Mitt Romney mi kazansın, Demokratların Obama'sı mı? Ben bu soruya artık yekten, "Tabii ki Obama" diyemiyorum. Biz Türkler, Clinton'ı da Obama'yı da gereğinden fazla sevdiğimizi, şu pek meşhur "Demokratlar" efsanesine fazla kredi açtığımızı hâlâ anlayamamış bir topluluğuz. Bütün olanlara rağmen gizli ya da açık herkes yatırımını "Obama candır"dan yana yapıyor. Oysa son yıllar iyice gösterdi ki, durum gerçek USA yüzünü dinlendirirken, sahnenin boş kalmaması, "evrensel değerlerden", "çokkültürlülükten", "sorumluluklardan" bahsedecek bir jonglörün duruma vaziyet edip imaj düzeltmesinden ibaret. Ara sıra Demokratlar da sahneye çıkmalı ki yeryüzünün dörtte üçünde birikmiş USA nefretinin sağılması, nefretin sönümlendirilmesi mümkün olabilsin.

OBAMA MI, GERÇEKTEN Mİ?
Çok parlak Obama dönemine kabaca bir bakış: Afganistan ve Pakistan'ın istikrarsızlaştırılması sürdü. Irak bundan 6 yıl öncesine oranla görece iyi durumda da olsa, her gün 10 kişinin rutin olarak öldüğü ve artık bunu kimsenin önemsemediği bir ülke. Guantanamo olduğu gibi duruyor ama artık bunu kimse yazmıyor, bahsetmiyor. Suriye karıştırıldı. Filistin, Gazze unutuldu. Konuya ilişkin son duyarlılık, Mavi Marmara'da öldürülen 9 vatandaşımızın yerde kalan kanıyla beraber buharlaştı. Palmer raporu Cumhuriyetçiler iktidarda olsa da öyle çıkardı, Demokratlar zamanında o şekilde çıktı.
Canımız yandığı için yaptığımız bir iki heyheylenmenin bedelini de Kürecik'e, İran'a yönelik olduğu besbelli bir füze radar sistemini kurmak zorunda kalarak ödedik. İran vuruldu vurulacak, sadece ABD mi vursun İsrail mi, beraberce bunu tartışıyorlar. Usame bin Ladin'in, Kaddafi'nin yargısız infazları Obama döneminde gerçekleşti. Sevimli mütebessim siyah demokrat bir suratın ne bitmek bilmez bir kredisi varmış ki, mahkemeye çıksalardı önemli bilgiler ifşa edebilecek durumda olan bu karakterlerin vahşice öldürülüp cesetlerinin taciz edilmesini yürekten mesele yapan kişi sayısı bir elin parmağını geçmedi.
Dahası, Suriye'ye girmek için, "kendi nüfuz alanımızı oluşturmak için de değil", öylesine girmemiz için dehleniyoruz. "Suriye'ye askeri müdahalede bulunan bir Türkiye" fikrine direndikçe PKK terörüyle terbiye ediliyoruz, PKK'yı tutabilecek güçte olduğunu bildiğimiz büyük müttefikimiz bırakın terör örgütünü tutmayı, son derece hayati istihbaratlar almasını, en güzel teknolojileri kullanmasını sağlıyor, en azından "göz yumuyor".
Bütün bunlar bir "neo-con" başkan döneminde olsaydı, belki sonucu yine değiştiremezdik ama dikkatimiz dağılmaz, teyakkuz pusulamız şaşmazdı.

MEVZU DIŞ POLİTİKA İSE 'DEMOKRAT BAŞKAN' TEFERRUATTIR
Bütün bunlar Obama yüzünden olmuyor, sistem demokratlığı bir "role" indirgediği için, "demokratlar" denilen şey sistemin silah, petrol lobilerine ve neo-con özüne sirayet edemeyecek şekilde tasarlandığı için oluyor. "Soft power" denilen şey aslında "smart power" olduğu için oluyor. Cumhuriyetçi, neo-con bir başkanın döneminde gerçekleşseydi ağır şekilde eleştirilebilecek olan politikalar, şartlandırılmışlığımız sayesinde kendisine korunma temin ediyor. Gelişmekte olan ve gelişmesi durdurulmuş olan bütün ülkeler olarak,
"demokratlar gelecek, her şey başka olacak" yanılsamasına inandırılmışız. Biz demokrat başkanın havaya atıp tuttuğu toplarda hikmet arayıp oyalanır ve bir önceki dönemin yaralarını azıcık sarabilmeyi kâr sayarken, ana damar kendisini yeniden yüklüyor.
Jr. Bush, "Ya bizdensiniz, ya onlardan" dediğinde hemen kulakları diker, "Pardon?" diye diklenirdik. "Pardon? Tabii ki sizden değiliz!" Bir de şimdiki durumumuza bakın. Demokrat, dolayısıyla temiz ve yumuşak güç ABD yanılsamasının açtığı mecrada "İslam dünyası", "Ortadoğu" gibi kavramları birleştirmeye değil ayrıştırmaya doğru mülahaza eden gönüllülere dönüşüyor, "Şiiliğin" mi "Selefiliğin" mi daha tehlikeli olduğu tartışmasının figüranlığına soyunuyoruz. Keşke bu kandırmacaya son vermenin bir yolu olsaydı.
Dünyada bütün kötülüklerin yanında eser miktarda dürüstlük kalmış olsaydı, her seçim döneminde Demokratlar-Cumhuriyetçiler diye bir tiyatro izlemek zorunda kalmazdık. USA'nın adı USARAİL olurdu. Hep Cumhuriyetçiler başkan seçilirdi; biz de yerimizi bilir, direnişe geçeceğimiz mevziyi tahkim ediyor olurduk.



(Haber Türk gazetesinden alınmıştır)