Cornelis Haga bundan tam 400 yıl önce Sultan I. Ahmet’in huzuruna çıkmak için aylarca beklemek zorunda kalmıştı. Araya Sultan’ın mürşidi Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri girmeseydi ya daha fazla bekleyecekti ya da hiç bir zaman huzura çıkamayacaktı.


Şimdi bu da nereden çıktı diyeceksiniz belki! Gümbür gümbür 400. Yıl kutlamaları yaptığımız bir yılda, hem de bu kutlamalar çerçevesinde Hollanda’ya gelen usta saz virtüözü, besteci, yorumcu ve aynı zamanda eski milletvekili Arif Sağ Schiphol Havaalanında gördüğü onur kırıcı muameleden dolayı ülkeye giriş yapmadan aynı uçakla gerisin geriye gitti. Usta Hollanda’ya 13 Mayıs, Pazar günü Amsterdam’da icra edilecek konser için gelmek istemişti. Konserin afişleri, duyuruları, davetleri, biletleri ve bilimum etkinlikleri aylar öncesinden hazırlanmış ve konserin başlaması için beklemeye geçilmişti. Derken gelen haber herkesi şaşkına çevirdi. Zira Arif Sağ’a öyle kaba muamale edilmişti ki, o da bunu protesto ederek, gururu incinmiş bir şekilde ülkeye girmekten vaz geçip Türkiye’ye geldiği uçakla geri dönmüştü. Üstelik aynı muameleyi bir kaç gün önce prova için geldiği  zaman da görmüştü. Bu da gösteriyor ki bu münferit bir olay olmanın çok ötesinde bir tavırdır.


Her ne kadar her ülke gümrüklerinden giriş yapanları kontrol etme hakkına sahiptir. Ancak kontrolden amaç gerçekten kontrol etmek olmalıdır. Kişilerin uyruğu, cinsiyeti, inancı, v.s. her ne sebeple olursa olsun kontrol için gerekçe olamaz ve olmamalıdır da. Arif Sağ’a yapılan muamele sadece onun şahsıyla sınırlı değildir. Bu aynı zamanda bütün Türklere yapılmış bir muameledir. Kaldı ki Arif Sağ gibi dünyaca ünlü bir müzisyeni, yanında konserle ilgili dökümanlar olduğu halde, sözüm ona böyle bir rutin kontrole tutmanın ne anlamı olabilir. O ki, dünyaca ünlü müzisyen ve orkestralarla birlikte sanat icra etmiş ve alanında kendini kabul ettirmiştir. Acaba ona bu muameleyi yapan memurlar aynı muameleyi bir Batılı müzisyen veya sanatçıya yapma cesaretini gösterebilirler mi? Sanmıyorum. Bırakın kötü muameleyi, ondan bir gülümseme veya bir imza alabilmek için yapmadıkları şaklabanlık kalmazdı.


Bu tür hareketler bir toplumun bir başka toplum nezdindeki itibarıyla alakalıdır. Schiphol’daki memurun Türklere bakışının nasıl olduğunu anlamak için sosyolog olmaya gerek yoktur, maalesef her şey apaçık ortadadır. Olay sadece Arif Sağ’a yapılanla kalsa sineye çekip oturacağız, ama bu tavrı, ülkeye çeşitli vesilelerle gelen iş insanı, siyasetçi, sanatçı, misafir ve turistlere de  göstermektedirler. Bunun bir devlet politikası olmadığını düşünüyorum, ancak o kadar sistemli bir şekilde yapılmaktadır ki, insan ister istemez acaba devlet politikası mı demeden edemiyor.


Sultan I. Ahmet’in Cornelis Haga’yı huzura almamasının sebebi şüphesiz ajandasının yoğun olması değildi. Bir imparator’un, her ne kadar kendisi tarafından tanınsa da, Avrupa’da hiç bir devlet tarafından tanınmamış bir ülkenin temsilcisini hemen huzura alacak değildi. Tabii ki biraz ağırdan alacaktı. Üstelik onu zamanın önemli ülkelerine karşı bir koz olarak elinin altında bulundurucaktı. Ancak mürşidi Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin devreye girmesiyle bu diplomatik oyuna son vermişti. Gün oldu devran döndü ve şimdi dünyaca ünlü bir Türk  müzisyeni bir gümrük memuru ülkeye sokmamak için huzurunda bekletiyor!


Tabii ki Arif Sağ’a Hollanda’da bir Aziz Mahmud Hüdayi gerekmiyor. Zaman da aynı zaman değil. İlişkilerin boyutu değişmiş, Hollanda ile Türkiye bir çok uluslararası kurumda birlikte hareket etmektedirler. Üstelik diplomatik olarak da iki ülke arasında bırakın sorun olmasını, her şey güllük gülistanlıktır. Bunu daha geçen ay Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’e yapılan muhteşem proğramla müşahade ettik. Bütün bunlar bir tarafa, bu ülkede büyük çoğunluğu Hollanda vatandaşı olmak üzere 400 binin üzerinde Türk yaşamaktadır. En azından onların hatırına adam gibi bir muamele gösterilmesi gerekir(di).


Bu duruma Hollanda Türk toplumu tepki göstermelidir, ki ilk tepki UETD ile birlikte Kulsan ve Mozaik Vakfından geldi. İçişleri Bakanına hitaben yazdıkları mektupta durumdan duydukları rahatsızlığı belirtip, gerekenin yapılmasını talep ettiler. TC Lahey Büyükelçiliğinin de Dış İşleri Bakanlığı nezdinde gerekeni yapacaklarından eminim. Şimdi beklenen Hollanda Temsilciler Meclisi (İkinci Meclis) üyesi Türk kökenli milletvekillerinin kendilerinin veya meclis gruplarındaki sözcülerinin Bakan’a konuyla ilgili soru önergesi vermeleridir. Bu onların Türk toplumuna bir borcudur. Yok bu benim görevim değil diyeceklerse kendileri bilir!

Ahmet Suat Arı

15 Mayıs 2012

 


Not: Bu yazı bittikten sonra görüştüğüm CDA Milletvekili Coşkun Çörüz’den,  konuyla ilgili bakanlar Gerd Leers ve Hans Hillen’in cevaplamaları için Meclise soru önergesi vereceğini öğrendim. Umarım diğer milletvekilleri de ona bu konuda destek olurlar.