İmkanlar el verdiği ölçüde katılmaya çalıştığım Liberal Düşünce Topluluğu kongreleri benim için bir çeşit ilham kaynağı olur. Bir çeşit beyin cimnastiği demek belki daha isabetli olur. Özgürlük sevdalısı akademisyen aydınlarla üç gün boyunca hasbihal etmek, onların küresel, ülkesel ve yerel meseleleri yorumlayıp çözüm tekliflerini birinci ağızdan dinlemek ve kendi düşüncelerimi onlarla paylaşmayı  fikri tekamülüm için ayrıca bir şans olarak da telakki ediyorum. Bu aydınların varlığını da Türkiye için bir şans olarak görüyorum.


Bu yılki kongre 2-4 Kasım tarihlerinde Ürgüp Dinler Hotel’de gerçekleştirildi. Ankara’da bir dizi temaslardan sonra hareket ettiğimiz Ürgüp’e yorgun bir şekilde ulaştık, ancak dostları görünce bütün yorgunluğumuz gitti. Hatta akşam yemeğinden sonra hemen işe koyulduk. Zira daha önce Avrupa’da birlikte bir şeyler yapma teklifimi bir türlü görüşme fırsatımız olmamıştı. Konuyu tekrar açınca Doç. Dr. Bekir Berat Özipek Hoca hemen bir beyin cimnastiği yapalım teklifinde bulundu ve akabinde de Liberal Düşünce Topluluğu Genel Koordinatörü Özlem Çağlar-Yılmaz Hanım’la işe koyulduk. Gece geç saatlere kadar da üçümüz kafa kafaya verip neler yapabileceğimizi tartıştık. Sonuç itibariyle bir iki etkinlik yapalım derken bir dizi etkinlik yapabileceğimiz kanaatine vardık. Bundan sonraki iş de bu planların somutlaştırılıp projelendirilmesidir.


Gerçekleştirmeyi düşündüğümüz etkinliklerin iki ayağı olacak. İlki Avrupa kamuoyuna yönelik ve oldukça sıra dışı etkinlikler ihtiva edecek. Gerek Türkiye’den gerekse Avrupa’dan aydın ve siyasetçiler Avrupa’nın içinde bulunduğu sosyal, siyasal ve ekonomik durumu irdeleyip tartışacaklar. Bir taraftan da dezenformasyona karşı objektif bilgi akışı sağlanacak.  İkinci ayaksa Avrupa Türk toplumunu hedef alacak. Evrensel değerlerden yola çıkarak Türkiye’nin meseleleri her yönüyle masaya yatırılıp,  çözümler aranacak. Bu etkinliklerle bir çok ezberin bozulacağını şimdiden iddia etmek mümkün, zira alanında söz sahibi ve aynı zamanda cesur yaklaşımları olan aydınları bir araya getirmeyi hedeflemekteyiz. Şu anda bütün mesele planların gerçekleştirilebilmesi için gereken desteği bulmak.


Tekrar kongreye dönecek olursak, her zaman olduğu gibi dolu dolu bir hafta sonu yaşadığımızı söyleyebiliriz. Bu yılın ana teması “Hangi Liberalizm?” idi. Liberalizmin siyaset ve dinle ilişkisi, tarih içindeki rolü, kavramsal yorumları gibi bir çok konu, alanında otorite akademisyenler tarafından enine boyuna tartışıldı. Türkiye’nin güncel sorunları liberal açıdan mercek altına yatırılıp, çözüm teklifleri dillendirildi. Türkiye gibi demokrasisini henüz tam rayına oturtamamış bir ülkede bunlar oldukça önemli şeylerdir. Hele hele parti liderlerinin kendilerini ülkenin vaz geçilmez kaderi olarak gördüğü bir ülkede bunlar olağanüstü gelişmelerdir.


Kongrenin açılış konuşmasını yapan LDT Başkanı Doç.Dr. Bican Şahin haklı olarak 2012 yılının, Balyoz Davası, 28 Şubat’ın sorgulanması ve baş örtüsü sorunu gibi, hukuk ve özgürlük alanında önemli gelişmelere şahit olduğunu belirtirken, bunların henüz tamamiyle çözümlenemediğine vurgu yaptı. Bican Şahin’in dile getirdiği bir diğer husus ise, demokratikleşme alanında bir çok reformu hayata geçiren AK Parti’nin muhafazakar-liberal çizgiden muhafazakar-milliyetçi çizgiye kaymasından duyulan kaygı idi.


“Liberalizm ve Demokrasi” başlıklı ilk oturumda, liberalizmin demokrasi ile zaman zaman yaşadığı çelişkiler, liberal düşünürlerin eserleri esas alınarak tartışıldı. Konuşmacılardan Dr. Devrim Özkan, demokrasiyi savunduğunu, ancak demokrasinin ferdi özgürlükler için tehlikeli olduğunu iddia etti. Prof. Dr. Tanel Demirel ise liberalizm ve demokrasi ikilisine semantik açısından bakıp, bu iki kavramın birbirinden farklı işlevleri olduğunu belirtti. Demirel’e göre liberalizm bir düşünme biçimi iken demokrasi bir yönetim metodudur. Demirel de, demokrasi ile liberalizm arasında kaygılı bir ilişki olduğunu, ancak liberallerin demokrasiyi özgürlükler için tehlikeli bulmalarına rağmen, demokrasinin kötü yöneticilerden kurtulmanın en meşru yol olması dolayısıyle, onu savunduklarına vurgu yaptı.


2012’nin LDT’nin kuruluşunun 20. Yıldönümü olması hesabıyle “LDT’nin 20. Yılı; Türkiye’de ve Dünya’da Liberalizme Katkısı” başlıklı oturumda kurumun 20 yılı değerlendirildi. LDT’nin kurucularından Prof. Dr. Atilla Yayla 20 yılda 30 kongre gerçekleştirip, sayısız makale ve kitap yayınladıklarını belirtirken, 16 yıldır aralıksız çıkarılan bir derginin varlığına vurgu yaptı. Her ne kadar Atilla Hoca söylemese de 20 yıllık süreçte ne tür engellemelerle karşılaşıldığını LDT’yi takip edenler bilmektedirler. Liberal düşüncelerini açıklayan akademisyenler, Atilla Yayla da dahil, çalıştıkları üniversitelerden uzaklaştırılıp, adli kovuşturmaya tabii tutuldular. Ancak zamanla resmi ideolojinin alan kaybetmesi ve akademik özgürlüklerin nispeten de olsa genişlemesinden dolayı fikirler hızla yayıldı ve yayılmaktadır.


LDT kendisini siyasi bir oluşum olarak görmese de siyaseti etkilemeyi bir görev olarak görmektedir,  zira fikirlerin hayata geçirilmesinin yolu siyasi partilerin onları sahiplenmesinden geçmektedir. Bu amaçla da siyasi literatüre liberalizmle ilgili kaynakların kazandırılmasına büyük önem addetmektedir. LDT’nin LIBERTE yayınevi de bu amaçla hayata geçirilmiştir. LIBERTE kısıtlı imkanlara rağmen kısa zamanda hatırı sayılır sayıda kaynağı siyasi literatüre kazandırmıştır.


Kongrenin oturumlarından birisi de halen güncel olan “Yerinden Yönetim Tartışmaları”na ayrılmıştı. Prof. Dr. Nuri Yurdusev’in yönettiği oturumda Prof. Dr. Yusuf Şahin ve Doç. Dr. Ramazan Çağlayan yerinden yönetim tartışmalarına liberal perspektiften bakıp ortaya çıkan tabloyu değerlendirdiler. Yusuf Şahin Hoca yerel yönetim meselesinin algılama ve uygulama açısından değerlendirildiğini ve bir transparanlık sorunu yaşandığını iddia ederken, Ramazan Çağlayan Hoca Türkiye’de seçilmişlerin aldıkları kararların bürokrasi/yargı engeline takıldığının altını çizdi. Bu durumda idarecilerin mevzuatı uygulamaktan başka çarelerinin olmadığı, dolayısıyle siyasetin üzerindeki bürokratik ve yargı vesayetinin kaldırılması gerektiği sonucuna varıldı.  


“Liberaller ve Muhafazakarlar” ve “İslam ve Liberalizm” konuları da kongrenin oturum başlıklarıydı. Muhafazaklarla olan ilişkilerin bir aşk nefret ilişkisi içinde devam ettiği, İslam’la ilişkilerinse hep teolojik açıdan değerlendirildiği tespiti yapıldı. Muhafazakar liberal ile  liberal muhafazakar kavramlarının ne anlama geldiği tarihi süreç içinde değerlendirildi. Katılımcılardan Dr. Bengül Güngörmez’in deyimiyle bu iki akım “siyasetin huzursuz kuzenleri” olarak siyasi arenada mevcudiyetlerini sürdürmektedirler. İslam ve liberalizm tartışması ise çağdaş Müslüman liberallerin görüşleri referans alınarak mercek altına yatırıldı. Şahsi kanaatime göre kongrenin en muğlak tartışması da bu İslam ve liberalizm oldu.


Özetle ifade edecek olursak, her yönüyle dolu dolu bir kongreyi geride bıraktık diyebilirim. Bir sonrakini şahsım adına iple çekeceğimi şimdiden söyleyebilirim. Tabii ki Avrupa’da birlikte yapmayı hedeflediğimiz çalışmaların gerçekleşmesini de gönülden arzulamaktayım. Zira Avrupa’da da yapacak çok iş var.