Yazmak ve yemek… Düşünüyorum da dünya üzerinde bu iki tutkudan bihaber yaşasam hayat bana  ne kadar  sıkıcı gelirdi kim bilir.  Hele  ürettiklerimi insanlarla paylaşmak… Bu  duyguma tercüman olacak  sözler    henüz  üretilmedi dil kurumu tarafından. Şimdilik yoğun duygu sağanağı diyebilirim sadece.  

Yazmak ve boğazıma olan düşkünlüğümün yanı sıra  yeni  yemek icat etmeyi,    yemeklere türlü görüntüler  vermeyi   (bilhassa yaş gruplarına göre)   cıvıl cıvıl sofralar oluşturmayı ve sonra karşısına geçip seyretmeyi de  çok seviyorum . Ve bu yemekleri birileriyle paylaşmayı da .

           Şimdi bu kadar yazma  ve yemek bağımlısı bir insan kaç kilodur diye    merak edebilirsiniz . (yazarken de saatlerce hareketsiz  oturuyorum  haliyle)   Aksine yeme düşkünü,   tok gözlü , ( her ne kadar sıfır beden değilse de)   elli sekiz kilo … Nasıl mı?  Seyrederek .  Evet evet   seyrederek .

Sevgiyle , zevkle , özenle yaptığım  yemekleri , kurduğum sofraları   kimse elini sürmeden gönlümce  oturup seyrederim ..    Tıpkı  bir  Picasso tablosu seyreder gibi.  İçimdeki yemek yemeye dair depresif  duyguları bastırırım böylece,   bir  sakinleştirici  içmiş misali .  Beynim uyuşmuş,  gözüm doymuş,  midem sakinlemiştir artık .  Lezzeti  arayan  damak zevkim içinse birkaç lokma yeterde artar bile .   Soframızı paylaşacak birileri de çıkıp geldi mi (ki Allah eksik etmesin soframız hiç misafirsiz  kalmaz)  yemek memek gözümüz görmez  artık .

Sevgimizi, emeğimizi,  yemeğimizi,  paylaştık ya   çoğu  yemeği unutur  aç kalkarız  sofradan  paylaşman keyfiyle. 

         Bana göre  bir tas çorba pişirirken dahi bir sürü emek ve para sarfediyor, lezzeti için  onca uğraş veriyoruz  (  çoğu evde gözlemlediğim kadarıyla )  da  iş sunuma,  servise gelince amiyane tabirle çuvallıyoruz .  Görüntü ve servis çoğu kişinin  umurunda olmuyor .  Çorba alttarafı  iki kaşıkta  kafaya dikilir . Kilo alınsın yeter .  Beslenme dahi değildir bu .   Oysa güzel bir kasede bir dilim limon , bir maydonoz dalıyla süslenmiş, huşu içinde içilen  bir tas çorba ne dertlere devadır .  

          Onca  para  onca çaba   harcayarak sofranıza koyduğunuz yemeklerinizin lezzeti kadar şirinliğine, canlılığına,  aksesuarlarla süslemeye özen gösterirseniz her yemeği  sanatsal bir kutlamaya dönüştürürsünüz.  Bakın görün    sevdiklerinizle aranızda nasıl küçük kalpçikler uçuşuyor. 

          Bu hafta  bende  rengarenk    görünümde  şirin mi şirin, (  kızımın  misafirliğe gelen arkadaşlarının da bayıldığı )  bir zeytinyağlı dolma tarifi yazacağım . Adına renkleri gibi rengarenk dolma dedim .  Siz dilediğiniz ismi verin ama  içine  sevginizi , olumlu enerjilerinizi , gizli sevgi iksirlerinizi J   ilave etmeyi  ihmal etmeyin . Afiyet  olsun.

RENGARENK ZEYTİNYAĞLI DOLMALAR  

MALZEMELER 

4 farklı renkte dolmalık biber

1 domates

1 su bardağı pirinç

1 soğan

1 patlıcan

1 çay bardağı zeytinyağı

1 çay kaşığı dolma baharı

1tatlı kaşığı şeker

1 çay kaşığı tuz

1paket dolma fıstığı

1paket kuş üzümü

7-8 dal taze nane  

HAZIRLANIŞI 

Patlıcan kabukları soyularak zar büyüklüğünde doğranır.Yarım çay bardağı zeytinyağı konularak tavada döndürülür ve tabağa alınır.Soğan ince ince kıyılarak yarım çay bardağı zeytinyağda pembeleştirildikten sonra içine domates rendelenir.1-2 dakika tekrar sotelenir.Yıkanmış pirinç ilave edilir. 1 buçuk su bardağı su eklenerek kısık ateşte suyunu çekene kadar pişirilir.  Pirinçler yumuşayınca dolma baharı,tuz,şeker,fıstık,üzüm,kavrulmuş patlıcan,kıyılmış taze nane ilave edilerek iyice karıştırılır.Dolmalar yıkandıktan sonra kapakları çıkarılır , tohumları temizlenir. Dolma içi ile doldurulur.1 su bardağı su konularak kısık ateşte yarım saat pişirilir.Servis yapılacağı zaman nane ve limon dilimleri ile süslenir.