Uzaktan bakınca görünen manzara şöyle; Ukrayna ve Gazze'de savaş. Ukrayna savaşı iki yıldır sürüyor. Askeri analizlere bakılırsa Ukrayna açısından durum uzun zamandır olduğundan daha ciddi. Kızıldeniz'de yük gemilerine yönelik roketler, Tayvan açıklarında deniz konuşlandırmaları, Afrika Sahel’de hareketlilik. Liste daha da uzatılabilir. Dünyanın her yerinde yangınlar var, sadece noktaları birleştirmek yeterli. Üçüncü Dünya Savaşıyla mı karşı karşıyayız? Yoksa aslında çoktan başladı da haberimiz mi yok veya bunu ancak geriye dönüp baktığımızda mı fark edeceğiz? Bilmiyoruz.
* * * *

Dönüp Avrupa’ya bakarsak şu anda güvenlik bir numaralı konu.  Avrupa'yı sadece devam eden savaş değil, savaş sonrası korkusu sardı.  Bu yüzden şu anda Avrupa'da silahlanma konusunda bir aciliyet duygusu var. Putin'in varlığı iddia edilen listesinde bir sonraki sırada olmadıklarından emin olmak için silahlı caydırıcı yetenek yeniden yaratılmak isteniyor. Almanya silahlı kuvvetleri ‘Bundeswehr‘ için 100 milyar Euroluk özel bir yatırım fonu oluşturdu. Bu fon, uzun yıllardır bekletilen büyük silah alımları yapmasına izin verdi. Peki bu büyük finansman paketi Almanya'nın ordusunu güncellemek için yeterli mi? Tartışılıyor.
* * * *
Kilit koru; Yatırım fonu, 100 milyar Euro. Sorun şu ki, Almanya bunu NATO'nun 2014'te öngördüğü yüzde 2 hedefine ulaşmak için kullanıyor. Şimdi, bu fon, tüm bu muazzam satın alma programlarının hesaba katıldığı 2027 yılına kadar kullanılacak. Ve o zaman asıl soru şu: Fon bittikten sonra ne olacak? Dolayısıyla Almanya'nın savunma harcamaları konusunda uzun vadeli bir netlik eksikliği var. Bu da savunma konularında büyük bir endişeye neden oluyor. Alman Şansölye "Güvenlik olmadan geri kalan her şey hiçbir şeydir. Barışçıl zamanlarda yaşamıyoruz. Eğer barış istiyorsanız, başarılı bir caydırıcı olmalısınız" diyor ama başka da bir şey söylemiyor.
* * * *

Güvenlik ile başladık, devam edelim. Takip edenler bilir. Geçen hafta küresel güvenlik politikaları zirvesi 60. Münih Güvenlik Konferansı yapıldı. Ağırlıklı olarak Ukrayna ve Ortadoğu’da devam eden iki savaş konuşuldu. 900'den fazla katılımcı, 50'ye yakın devlet ve hükümet başkanı, 100'den fazla bakan ve düşünce kuruluşu, sivil toplum kuruluşu ve şirket temsilcisinin yer aldığı bir konferans. Siyasi analistler konferansta tartışmaları şekillendiren görünmez konuğun aslında Donald Trump olduğunu işaret ediyorlardı. Bu yıl yeni bir odak noktası “Küresel Güney” eklendi. Daha önce "Üçüncü Dünya" denilen bu ülkelerin hangi tarafta, Batı'da mı, yoksa Rusya ve Çin tarafında mı oldukları da epey konuşuldu.
* * * *
Her yıl 
zirve kapsamında yayınlanan '2024 Münih Güvenlik Raporu'‘na 'kaybet-kaybet?' (lose-lose?) başlığı atıldı. Oysa 2000'li yılların başlarında her konu için 'kazan-kazan' (win-win) vazgeçilmez slogandı. Yaşanan moral bozukluğunu iyice anlamak lazım ama zaten raporun girişine şöyle yazılmış, ‘Jeopolitik gerilimler ve ekonomik belirsizlik arttıkça, dünyanın dört bir yanındaki birçok hükümet artık uluslararası işbirliğinin mutlak faydalarına değer vermiyor.  İşbirliğinden diğerlerinden daha az yararlanacağına dair korkuyor‘ Yani artık ‘Herkes kendi yoluna‘ veya ‘gemisini kurtaran kaptan‘ durumu.
* * * *
Merak edenler uzun raporu mutlaka okuyacaktır. Şöyle diyor; Soğuk Savaş sona erdiğinde dünya küresel bir işbirliği çağını başlatıyor gibi görünüyordu. Hem yerleşik oyuncular hem de yeni girenler için bir kazan-kazan durumuydu. Küresel refah “pastası” önemli ölçüde büyüyordu. Ancak Soğuk Savaş sonrası ilk dönemin iyimserliği çoktan ortadan kaybolmuş durumda. Bugün, uluslararası toplum, "muazzam bir küresel işlevsizlikle çıkmaza girmiş durumda" ve "çağımızın büyük dramatik zorluklarıyla mücadele etmeye hazır veya istekli değil.‘
* * * *

Rapor, küresel sorunlara kalıcı çözüm üretecek bir ortam için mevcut 'kısır döngü'den çıkılması gerektiğini de önermekte. Ama bunun kolay olmadığı görülüyor. Çünkü Memnuniyetsizlik var. Raporda ‘Batı'daki kilit aktörler ve Küresel Güney olarak adlandırılan ülkelerin tümü statükodan ve dillere destan pastadan kendilerine düşen paydan memnun değiller. Pek çok vatandaşın bakış açısına göre küresel pasta büyürken, payları da giderek küçülüyor. Eşitsizliğin arttığı bir ortamda, pek çok insan "oldukça haklı gerekçelerle sistemin hileli olduğuna inanmaya başladı ‘ diyor.
* * * *

Geriye dönüp bakarsak, 2020’deki etkinliğin sloganı "Batısızlık" dı. Batı, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonraki ilk on yıllarda "neredeyse tartışmasız askeri hareket özgürlüğüne" sahipti. Ama 2020’den itibaren Batı egemenliğinin olmadığı bir dünya artık mümkün görünmeye başladı. Münih Güvenlik Raporu 2020'de de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un şu sözleri yazıyordu.  “18. yüzyıldan beri Batı hegemonyasına dayalı bir uluslararası düzene alışmıştık. Ama artık işler değişiyor‘. Evet dört yıl içinde işlerin hzla değiştiğini görüyoruz. 2024 raporu da zaten bunu teyid ediyor.