Takip edenler biliyor. Almanya hafta sonunda ayağa kalktı. Tıpkı 1980'lerdeki barış hareketi gibi. O dönemde Almanya'da yüzbinlerce insan birkaç yıl boyunca nükleer silahlanmaya karşı sokaklara çıkmıştı. Hafta sonu yüzbinlerce kişi Almanya'nın birçok şehrinde aşırı sağa karşı gösteri yaptı. Örneğin Münih’te 250 bin, Berlin’de 100 bin kişi, diğer şehirlerde de keza onbinler sokaktaydı. Cumartesi günü de ülke çapında en az 300 bin kişi sokaklara çıktı. Birçok kentte güvenlik nedeniyle mitingler erken kesilmek zorunda kalındı.
* * * *
Peki Almanya şu anda yeni bir hareketin başlangıcını mı yaşıyor? Yıllardır toplumsal hareketleri araştıran sosyologlar şu anda çok güçlü bir dalga yaşandığını söylüyorlar. Dalgayı tetikleyenin Berlin yakınlarındaki Potsdam’da bir otelde yapılan bir toplantı olduğunu dünya alem biliyor. Toplantıya populist aşırı sağcı Almanya için Alternatif AfD partisine mensup politikacılar ile bazı aşırı sağcılar katılmış. Vahim olan birçok şeyin yanısıra milyonlarca yabancı kökenlinin Almanya'dan zorla sınır dışı edilmesi konuşulmuş.
* * * *
Bu toplantı sadece bardağı taşıran damla veya yüzbinlerin sokağa dökülmesini tetikleyen olmadı, AfD partisinin giderek güçlenmesinin demokrasi için ve toplumda liberal, adil, sosyal olan her şey için bir tehlike olduğu gösterdi. Herkesin silkelenerek uyanmasını sağladı sanırım. Uyandırma çağrısı olarak da nitelenebilir. Şimdi de “Biz güvenlik duvarıyız” sloganıyla 3 Şubat'ta ülke çapında bir eylem günü planlanıyor.
* * * *
Sokağa dökülenler kimlerdi? Çok çeşitli pankartlar ve sloganlarla yüzbinlerce katılımcı göz önüne alındığında tespit etmek zor. Ama hafta sonu toplumun tüm farklılıklarıyla birlikte bir kesit görünüyordu. Yaşlı ve genç, göçmen, mülteci, alternatif, zarif, rahat, zengin, fakir, kentsel, kırsal, genç aileler, büyükanneler vesaire sayabilirim. Genel olarak homojen değil. Örneğin Münih'teki genç bir göstericinin pankartında "Expecto patronum" okunabiliyordu ; çocuk kitabı karakteri Harry Potter'ın kötülüğe karşı koruyucu bir ruhu çağrıştırdığı söz.
* * * *
AfD partisi mevcut koalisyon hükümetine yönelik hoşnutsuzluğun ve kontrolsüz göç korkusunun artması nedeniyle aylardır anketlerde yükseliş yaşıyor. 2020'deki son seçimde Almanların yalnızca yüzde 10'u AfD'ye oy verirken, partiye destek şu anda rekor seviyelerde görünüyor, ülke genelinde yüzde 25'in biraz altında ve bu yılın sonlarında seçim yapılacak olan doğu eyaletlerinde yüzde 30'un çok üzerinde.
* * * *
Ancak artık pek çok şey değişiyor ve kamuoyunda giderek daha fazla tartışma yaşanıyor: Aşırı sağcı parti daha da güçlenirse burada gerçekte ne olur? Temmuz 2016'da Münih’te Olympia alışveriş merkezine düzenlenen silahlı saldırı, aşırı sağcı tutumların nelere yol açabileceğini gösteriyor. 2016’daki saldırıda hayatını kaybeden Selçuk'un annesi Yasemin Kılıç Münih mitinginde yaptığı konuşmada saldırıyı yapanın AfD destekçisi olduğunu hatırlattı.
* * * *
Bundan sonra ne olabilir? Hafta sonundaki AfD karşıtı gösteriler gerçekten cesaret verici: Ülkedeki sağa kayma durdurulabilir. Sosyal demokrat parti başkanının teklif ettiği gibi 2024 aşırı sağcı populist AfD partisine karşı mücadele yılı olur mu bilmiyoruz. Şansölye’nin dediği gibi on binlerce kişinin Almanya'nın dört bir yanında ırkçılığa, nefret söylemine karşı, sokaklara çıkması cesaret veriyor. Hafta sonunda mitinglerin amacı aşırı sağa, nefrete, ırkçılığa bir çizgi çekmekti. Bu da başarıldı. Dileğimiz bunun devam etmesi.