Wall Street Journal'ın, adını gizleyen istihbarat görevlilerinden birinin söylediklerine, 'sızdırdıklarına' dayanarak yaptığı haber, dünkü gazetelerin bazılarına manşet oldu.
Cumhuriyet haberi şu üstbaşlıkla vermiş: 'Amerika'dan Ankara'nın tezine karşı iddia geldi. Muhalefet açıklama istedi'. Manşet de şöyleydi: 'Uçak Suriye hava sahasında vuruldu.' Biçim olarak da içerik olarak da akılda kalan bu...
Milliyet'te ise aynı haber, Aslı Aydıntaşbaş'ın imzasıyla 'İkinci Journal Vakası' manşetiyle çıktı. 'İkinci Jurnal Vakası' deselerdi bence daha şahane olurdu. Tam bir ikili ifade; cinas, kinaye, ima, ihsas, istihza da denebilirdi o zaman. Böyle de çok başarılı...
İki manşet, iki ayrı dünya görüşü...
Biz dünkü yazımızda 'Bizdeki kraldan çok kralcılardan' söz etmiş, önü arkası pek belli olmayan bu haberden yola çıkarak, 'muhalefet olsun da nasıl olursa olsun' anlayışı ile ABD'deki bazı güçlerin 'Public Diplomacy' (Kamu Diplomasisi) oyununa gelmeye hazır olacaklarının altını çizmiştik...
Nasip Cumhuriyet'e imiş...
Aslı Aydıntaşbaş Hanım Milliyet'te şöyle özetlemiş durumu:
'Geçen ay önce Uludere faciasıyla ilgili yaptığı haberle Türkiye'deki tartışmayı alevlendiren Wall Street Journal (WSJ), bu kez de Suriye krizinde kritik bir noktada yine Ankara'nın tezlerini altüst eden bir habere imza attı.
Gazete, Uludere'deki sivil konvoyun ABD predatorleri tarafından düşürüldüğü haberini yapan iki muhabirin de imzasını taşıyan haberde, geçen hafta vurulan Türk uçağıyla ilgili Türkiye değil Suriye'nin açıklamalarını doğruladı. Haberde adını açıklamayan ABD savunma kaynakları, istihbarat raporlarına dayanarak Türk uçağının Ankara'nın iddia ettiği gibi füzeyle ve uluslararası hava sahasında değil, Suriye yakınında uçaksavarla vurulmuş olabileceğini iddia etti.'
Aydıntaşbaş, yazısının devamında Türk Dışişleri yetkililerinin WSJ'nin haberinin Türkiye'ye yönelik 'kasıtlı' ve 'kafa karıştırıcı' olduğunu belirttiklerini yazmış. Anlaşılan Aslı Hanım bir de ABD'li bir yetkiliyle görüşmüş. Ancak o da adının açıklanmasını istememiş. Aydıntaşbaş'ın yetkilisi, WSJ haberini doğrulamayarak, 'Olayla ilgili çok bilinmeyen var. Şu ana kadar gördüğümüz hiçbir şey Türkiye'nin söyledikleriyle çelişen nitelikte değil' demiş ve devam etmiş, 'Bilinmeyen çok şey var. Ama Türkiye'nin var olan gerçekler ışığında yaptığı çıkarımlar, inandırıcı. Temel gerçek Suriye açısından bile tartışma götürmez: Suriye, kendi karasuları içinde ya da yakınında dahi olsa, bu tarz durumlarda alışılagelmedik bir şekilde bir Türk uçağını düşürmüştür. Bu kabul edilemez.'
Benim görüştüğüm ve adını vermeyen yetkili ise, 'ABD'nin önünüze koyduğu her yemeği kendi ülkenizdeki muhalefet için kullanmak adına mal bulmuş Mağribi, 'kalorisi az vitamini boldur' diye yemekten ne zaman vazgeçecek, Türk medyası olarak kendinize ulusal bir özgüven kodlamasını ne zaman geliştireceksiniz?' diye sordu...
Sorunun yanıtını düşünmeye başladım...

Ata'nın gölgesini tescillemişler

Bu Atatürk silüeti meselesini bir fantezi olarak duyar geçerdim. Çocukluğum dağda bayırda gökyüzündeki bulutları bir şeylere benzetmekle geçti desem yeridir. O izlemelerde biraz yaratıcı güçle Atatürk silüetini görmek de pekala mümkündü...
Ancak ilahi bir gücün her yıl 15 Haziran - 15 Temmuz arasında bir gün Ata'nın yandan silüetini Ardahan'ın Damal İlçesi tepeliklere yansıtacağını ciddiye almak zor iştir, diye düşünmüşümdür. Şimdi buna bir de tescil olayı eklenmiş. Dün Habertürk'te vardı. CHP Milletvekili Ensar Öğüt'ün girişimiyle Karadağ koruma altına alınacakmış. Bu iş için iki yıldır uğraşıyorlarmış. Aynı zamanda Atatürk Silüetini Tanıtma ve Koruma Derneği Başkanı olan Öğüt, Damal'ın adını bile değiştirmeyi düşünüyormuş...
Her şeyi anladım da bulutların gölgesinden oluşan silüeti nasıl koruyacaklar, onu anlayamadım doğrusu... Tam Yüksel Aksu'ya (Dondurmam Gaymak, Entelköy Efeköy'e karşı) göre bir konu... Çek usta da şunu filme, olay iyice tarihe geçsin...

(Akşam gazetesinden alınmıştır)