Siyasetin gündemi terör. Ama siyasetçilerin durumu, teröre çare bulmaya pek elverişli değil.

İki taraf da haklı gibi görünüyor.

Fakat çare üremiyor.

Liderler dün Uludere’yi ve terörü konuştu.

Başbakan, CHP liderini suçladı:

“Pınarbaşı’ndaki terör saldırısını yapan aracın neden yolda imha edilmediğini soruyor. O araç vurulsa yargısız infaz yapıldı diyecekti!”

Böyle bir ihtimal var mı, var.

Ama Kılıçdaroğlu da haksız değil.

Bakın o ne diyor:

“Uludere’de sivilleri terörist diye öldürüyor ama K. Maraş’ta 90 km takip ettiğin arabayı içinde sivil olabilir diye durdurmuyorsun.”

Nasrettin Hoca fıkrası gibi...

Hoca bir uyuşmazlığın taraflarını dinlerken ikisini de “haklısın“ diye onaylıyormuş..

Meraklının biri araya girmiş:

- Ne biçim hakemlik bu Hocam, ikisi birden nasıl haklı olabilir?

Hoca “Sen de haklısın“ demiş!

Dünkü Meclis grupları, çözüme katkı sağlamamıştır. Sözde, Başbakan öyle açıklamalar yapacaktı ki, Uludere tamamen kapanacaktı. Öyle olmadı.

Başbakan “olur böyle vakalar” görüşünü geçmişten günümüze verdiği örneklerle savundu, yanlış yapma korkusunun bu tür hatalara ortam hazırladığını öne sürdü.

Medya meselesi Türkiye içinde neredeyse halledilmiş, otosansür her şeyi ve herkesi hizaya getirmiştir.

Başbakan dün hedefi büyüttü.

Uludere işine karışan Wall Street Journal gazetesini “Sana ne yahu” diye uyardı.

Bakalım iktidarın medyayı terbiye konusundaki becerisi, sınır ötesi bir hedef üstünde sonuç verecek mi? Dileriz denenmez.

Uludere polemiğinin tek kazanımı belki Başbakan’ın şu sözlerinde gizli:

“Valilerimiz, emniyet müdürlerimiz, komutanlarımız altlarındaki ekiplerine ‘Yüzde yüz emin olmadan müdahale etmeyin’ diye kesin talimat verdiler.”

Bu tedbir masumları korur belki ama terörü bitirmez. Onun için otuz yıldır yapamadığımız bir şeyi başarmamız, teröre karşı partiler üstü güçbirliğini sağlamamız gerekiyor.

CHP’nin “Âkil adamlar” önerisi denemeye değer bir başlangıçtır.

Doğaçlama başkanlık

Meclis Başkanı Çiçek, tutuklu milletvekilleri yüzünden aldığı eleştirilere isyan etmiş:

“Mahkeme tahliye etmiyor, siyaset uzlaşmıyor; ben ne yapayım?”

Haklı... Şöyle bir çıkış yolu göstermiş:

“Kılıçdaroğlu samimi bir çözüm arıyorsa doğrudan Başbakan’la görüşmeli!”

Her işin anahtarı Başbakan’da..

İktidar anlaşamazlar zannıyla muhalefetten ortak çözüm önerisi istedi. O öneri sürpriz bir şekilde sunulunca AKP çark etti.

Cemil Çiçek’in çözüm için gösterdiği adres tıkanmanın da adresini veriyor.

Tutuklu milletvekillerinin kaderini tek başına elinde tutan Erdoğan’ın başkanlık yetkileriyle Çankaya’ya çıkması halinde nefes alma hakkını bile terbiye aracı olarak kontrol etmek istemeyeceğini kim garanti edebilir?

Şu an zaten “doğaçlama başkanlık” ile yönetiliyoruz.

Erdoğan’ın sınırlı yetkilerle cumhurbaşkanı olmaya razı edilmesi belki parlamenter sistemi kurtarmamız için bir fırsat yaratır!

(Vatan gazetesinden alınmıştır)