Sanki kırk yıldır hasretmiş gibi ağzını kocaman bir yudum viski ile doldurdu.
Sıkılıyordu çok… Ama çok…
Durum muhasebesi yapmaya çalışıyor, “Muhasebe yapması öğrenmek lazım bre, öğrenseydik bunlar gelmeyecekti zaten başımıza” diye sızlanıyordu.
Daha üç gün önce, 28 Şubatta seçimden galip çıkmıştı. Çıkmıştı ama zafer miydi yenilgi miydi, emin olamıyordu artık.
Selefi Demetris Hristofyas aylarca rahat koltuğunda oturmuş, sanki özel bir paratoneri varmış gibi bütün meselelerden kendini soyutlayıp, her şeyi bir sonraki döneme, halefine ertelemişti.

Bilmiyor muydu bunları?
Belli değil miydi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iflasa sürüklendiği? Selefinin kötü politikalarının, daha da kötüsü hiçbir alanda hiçbir adımı atmayıp ülkeyi sanki sele kapılmış vaziyette oluruna terk ettiğini bilmiyor muydu?
Kıbrıs çözüm meselelerinde risk üstlenme olmuş muydu? Herhangi bir veçhesinde Kıbrıs meselesinin çözüme yönelik adım atılmış mıydı? Mehmet Ali Talat döneminde az buçuk ana hatlarda, kolay ve basit konularda sanki karar alınmış gibi olmuşsa da, ana meselelerde karar vermeye yanaşmış mıydı selefi?
Maalesef hayır.
Peki patlama konusunda? Veya ekonomide önlem alın diyen AB müttefiklerinin çağrılarına kulak verilmiş miydi?
Yoo, oturmuştu Demetris Yoldaş başkanlık koltuğunda, rahatça. Arada bir, aileyle mangal keyfi için falan kalkmıştı koltuktan; öyle uzun boylu değil.
Bilmiyor muydu Nikos Anastasiades durumun böyle olduğunu?
Bal gibi de biliyordu.

Nitekim 28 Şubatta seçilmesinin ardından, “Hadi” dedi AB müttefikleri “Hani kurtarma planını destekliyordun ya, 28 milyar euro gerekiyor senin ülkeni kurtarmaya. Biz elimizi cebimize atarız ama, öyle karşılıksız olmaz. Sen de azıcık önlem al. Devletini küçült. Maliyeni zapturapt altına al. Tasarruf politikaları kararlaştır. İyisi mi banka mevduatını azıcık disipline et. Öyle para akla falan devri geçti. Ne o Ruslar cirit atıyor orda. 18 milyar resmi 60 küsur milyar euro Rus parası var bankalarında… Çoğu orada aklanma için bulunuyor. Al şunlardan yüzde 9.9 oranında istikrar fonu… Bir defalık tabii ki. Diğer mevduata da %6.75 yeter. Bunlarla bul 5.8 milyar euro, biz de 10 verelim, kurtarma operasyonu başlasın, yoksa batarsınız!”

Olmadı. Ortakları da kızdı bu işe. Kendi partisinin milletvekilleri bile çekimser kaldı. Üstelik bir de Rusya kızdı, “Ne o bizi mi soyacaksınız kendinizi kurtarayım derken” dedi.
Şu “gayri doğal” cinsel ilişkiden suçlanan maliye bakanı vardı ya, nasıl olsa Ruslar ona bir şey yapmaz, yapsa da zevk alır deyip Moskova’ya Rusları kandırmaya onu gönderdi.
Heyhat, günlerce uğraşının sonucunda elde edilen kocaman bir sıfır. “Varacağımız anlaşmayı AB de desteklerse olur” dedi Rusya.
İyi de daha çıkarılmayan gaz yatağını Ruslara ipotek vermek, bir deniz bir de kara üssünü Ruslara vermek, dahası her türlü mali kararı da danışmayı vaat etmek AB’ye nasıl hoş gelecekti? Olmadı, olamadı.

Kredi kartları iptal, nakit mafiş, dükkanlar tıka basa mal dolu ama çocuklar aç bilaç herkes yeni başkana, arada bir de Angela (Merkel) teyzeye sövüyor…
Üstelik bir de Ankara kaşlarını çatmış “Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Ada’nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türk halkının doğal kaynaklar üzerindeki asli haklarını göz ardı ederek, içinde bulunduğu ekonomik kriz nedeniyle oluşturulacak dayanışma yatırım fonu veya bir başka borçlanma modelinde Ada’nın ortak doğal kaynaklarını teminat olarak gösterme düşüncesi, Ada’nın tek sahibi olduğu yanılsamasının bölgede yeni bir krize yol açabilecek tehlikeli bir tezahürüdür… Rum tarafının bugün karşı karşıya bulunduğu ekonomik krizi yeni oldu bittiler yaratmak için bir vesile olarak kullanması kabul edilemez… Çözümden önce Ada’nın doğal kaynakları üzerinde tasarrufta bulunmanın tek yolu Kıbrıs Türk tarafının 2011 ve 2012’deki önerileri doğrultusunda, BM Genel Sekreteri’nin gözetimi altında bir anlaşma yapılması ve böylece doğal kaynakların paylaşımı konusunda Kıbrıslı Türklerin rızalarının açık olarak alınmasından geçmektedir,” diye uyarıyordu.

Nefret ediyordu kabul etmekten ama acı da olsa bir gerçekti Türkiye ile şaka yapılamayacağı.
Ne yapacaktı? AB Merkez Bankası’nın verdiği mühlet neredeyse doluyordu. Son dakika Brüksel temasları netice verecek miydi acaba? AB Euro bölgesi bakanlarıyla son bir toplantı yapacaktı (dün akşam) ve bir uzlaşıyı zorlayacaktı ama hadi Pazartesi tatildi de Salı günü bankalar açılınca çöküşü, toptan batışı, iflası nasıl önleyecekti?
Niye başkan olmuştu sanki…
Pilot Brüksel hava alanına indiklerini söylerken başkanlıktaki birkaç haftada iyice ihtiyarlayan, alkolizm-sınırındaki başkan viskisinden bir büyük yudum daha alıp, “”Öööf be, niye başkan oldum ki” dedi, koltuğa yaslandı…
Ne diyordu o Amerikan fıkrası? “Tecavüz kaçınılmaz ise, yat geriye keyfine bak.”
Tam geriye yatacaktı ki bu sefer de telsizci bilgi notu uzatmasın mı? “Türkiye ile İsrail ilişkileri düzeltme yolunda önemli bir adım attı. İsrail başbakanı Mayıs 2010’daki Mavi Marmara olayıyla ilgili Türkiye’den resmen özür diledi.”
Sıvılaştırılmış gaz tesisi, gaz satımından gelecek paralar, Türklere nanik imkanı ve dahası kanatlanıp uçmuştu bu haberle…
“Tanrım ben ne kabahat işledim? Neyin faturasını ödüyorum? Bu yaşadıklarım niye?” diye haykırmaya başladı…

***

Tabii ki ne ben Anastasiades’in uçağında idim, ne de bu konuşmalara, değerlendirmelere şahit oldum… Yazılanların hepsi “olsa olsa böyle olmuştur” varsayımından ibaret…

Bu haftalık da bu kadar. Sağlıkla kalın ve aman ha dikkat edin, “bizim bankalar batıyor paraları size yatıralım” diyen olur ise, iki defa düşünün, bu kriz zaten yeterince sorunu olan kuzeye de dert olmasın, adımız “para aklayıcısı”na çıkmasın…

(Star Kıbrıs'tan)