Gülen Hareketi'nin hayli agreasif bir kampanya yürüttüğüne dikkat çeken Abdülkadir Selvi cemaatina sıl amacının siyasasi bir proje olduğunu savundu. Cemaatin
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan dışında bir adayın kazanması için düğmeye bastığını ileri süren Selvi'nin bugünkü yazısı;

Meclis'e iktidar kulisinden girdim.

Milletvekilleri gruplar halinde sohbet ediyorlardı.

Sohbetin ortak konusu adaylar ve dershaneler konusuydu.

İktidar kulisinden çıkıp her zaman yaptığım gibi muhalefet kulisine doğru yöneldim.

Mustafa Sarıgül konusunda ortaya atılan yeni senaryoyu konuşmayı planlıyordum.

Bir gece önce bir AK Parti milletvekili, 'Sarıgül'ü, İstanbul'a aday yapmayıp Cumhurbaşkanlığı
seçimine hazırlıyorlar' demişti.

Kulisler, 'Sarıgül aday gösterilmiyor' söylentisi ile çalkalanınca, CHP'de nabız tutmak istedim.
Gerçi Sarıgül konusunda aksi kanaatteyim.

Sarıgül'ün, İstanbul adaylığı CHP dışında belirlendi.

İstanbul Baronları denilen, 'Büyük aile' tarafından yapıldı bu seçim.

Ali Balkaner'in, '18 aile bir havuz oluşturduk. Ekonomi buradan yönetilir. İMKB'yi başkanımız
manipüle eder' dediği, bir aile bu.

Sarıgül'ün, Amerika'daki tanıtımını ise Rahmi Koç üstlendi. Elinden tutup üniversitelerde ve düşünce kuruluşlarında konuşturdu. Rahmi Koç'un Amerika'daki gücünü küçümsemeyin. Cumhurbaşkanı Gül, BM Genel Kurul'u nedeniyle bulunduğu New-York'ta Türk Amerikan İş Konseyi üyeleriyle bir araya gelmişti. Amerikalı işadamları sırayla söz alıp Tüpraş'a yönelik incelemeyi sormuşlardı.

Hem de tam üç kez.

Muhalefet kulisine yönelince, ayaklarım geri gitmeye başladı.

Sebep? Kamer Genç elbette ki!...

Meclis'in belli yerlerine uyarı levhaları konulabilir.

'Dikkat Kamer Genç çıkabilir' diye.

Muhalefet kulisine uyarı levhası bile yetmez, 'Kamer Genç butonu' konulmalı.

Kamer Genç, Kılıçdaroğlu'nun en çok önem verdiği milletvekillerinden biri.

Cumartesi günü çıkacağı Amerika seferine de yanında götürecek Kamer Genç'i.

Yakışır...

Aslında Kamer Genç vakasıyla değil, dershaneler konusuyla ilgiliyim.
Önce perde arkasına ilişkin bazı bilgileri paylaşmak istiyorum.
Tartışmanın fitili 14 Kasım tarihli Zaman Gazetesi'nin,

'Eğitime Büyük Darbe' manşetiyle ateşlendi.

Haberde, taslağın Pazartesi günü yapılacak olan Bakanlar Kurulu'nda görüşüleceği belirtiliyordu.

Etüt merkezlerinin de kapatılacağı, dershaneleri kapatmayanlara ceza uygulanacağına dair düzenlemelerin yer aldığı taslak Zaman Gazetesi'nde yayınlandı, Milli Eğitim Bakanlığı'nın üzerinde çalıştığı taslak ise Yeni Şafak'ta haber oldu. İkisi arasında önemli farklar vardı. Etüt merkezlerinin kapatılmayacağı, ceza uygulanmayacağı gibi.Burada Zaman Gazetesi'nin haberciliğini tartışmıyorum.

İlginç olanı haberin zamanlamasıydı.

1-Pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplantısı yapılacaktı ama haberde iddia edildiği gibi toplantının
resmi ya da özel gündeminde dershaneler konusu yoktu.

2-Yayınlanan taslak Ağustos ayında yaptırılan ancak üzerinde çalışılmayan bir metindi.

3- Bakanlığın üzerinde çalıştığı taslak (Zaman Gazetesi'nde yayınlanan değil) Pazartesi günü
yapılacak olan Bakanlar Kurulu'na sunulmayacaktı. Ancak Salı günü Başbakan Erdoğan'a kapsamlı
bir brifing verilecek. Onun talimatları üzerine taslak olgunlaştırılacaktı.
Hülasa kamuoyunu ajite edici taslak zamanından önce patlatıldı. Bu neye mal oldu? Yanlış taslak
yayınlandıktan sonra üzerinde çalışılan taslak ilk Bakanlar Kurulu'nda ele alındı, çalışmalar
hızlandırıldı.

Hükümetin diyalog çağrılarına, Başbakan'ın yakın çevresinden isimlerin, aracı olma çabalarına,
paydaşlarla görüşmek için illerde yapılan toplantılara ve Başbakan Erdoğan'ın dershaneler
konusunda kararlı bir duruş sergilemesine rağmen, cemaatin şahsı manevisi ve tabandaki samimi
insanlara karşı pozitif bir dil kullanmasına rağmen, ısrarla köprüler atılmaya çalışılıyor.

1-Cemaatin en kolay anlaşabileceği kişi Başbakan Erdoğan. Buna rağmen Erdoğan'la uzlaşma
yerine, zıtlaşma yoluna gidiliyor.

2-Dershaneler içerisinde, bu dönüşüme en hazırlıklı grup hizmet camiası. Çünkü çok köklü bir özel
okul geleneğine sahipler. Dershanelerin önemli bir bölümünün özel okulu yok.

Peki burada bu denli agresif bir kampanya yürütülmesinin anlamı ne?

Dershaneler konusu siyasi bir projenin sadece bir ayağı.

Bu işin hedefinde Cumhurbaşkanlığı seçimi ve Erdoğan'sız AK Parti projesi yatıyor.

'Satılmış Erdoğan', 'Firavun', 'Kalplerimizi kırdın bari param parça etme be usta' şeklindeki
kampanyanın stratejik bir hedefi var.Cemaatin tabanını Başbakan'dan uzaklaştırmak.

Gönül köprüleri bunun için yıkılmak isteniyor.

Önce, 'Anti Erdoğan' duygusunu oluşturmak sonra Cumhurbaşkanlığı seçiminde, bunu Erdoğan
karşıtı, 'Ortak adaya' taşımak.