Aşk olsun...


Abdurrahim Karakoç 1932 yılında Elbistan’ın Ekinözü ilçesinde doğdu.


Bu yıl dünyayı da, bizi de bıraktı. Vay be 80 yaşına gelmiş. Fakat o benim en samimi arkadaşımdı. Sanki yaşıt gibiydik.


Dağlara çıkardık. İki Karakoçla da… İkisi de dağlarda benden daha hızlı hareket eder ve yorulma nedir bilmezlerdi. Dağlara Türkü şiirini Bayram Bilge besteledi. Çok da güzel oldu.


Karakoç’u Gazi Acil’in önüne getirdiklerinde Ambulansın kapısını açtığım ve ‘selamunaleyküm’ deyişine ‘hadi dağlara çıkalım’ diye cevap verdim. Sanki dağlara çıkalım sözünü daha ciddiyetle söylesem hemen çıkıverecekmiş gibiydi.


Vefatının ardından çocuklarının yazdığı yazıyı sanal ortamda paylaştım. Tutup haber siteleri benim köşeme koymuşlar. O yazı sevgili Enderhan’ın, Türkislam’ın ve Mihriban’ın yazısıdır. Babalarını uğurladıklarının bir ifadesidir.


Hoş benim köşeme koyarken sevgili babamız ifadesini bold yazsalar mesele daha anlaşılır olurdu.


Abdurrahim ağabey için ölmeden bir kitap hazırlamayı çok istedim. Bunu ona da söyledim. Gayet memnun olmuş, bunu da en iyi benim yapabileceğimi ifade etmişti. Bu vazifeyi yaparken yoğun bakımdan çıkacağını ve kitabı ona göstereceğimi düşledim hep. Ama o gitti.


Gittiği gün ölüm ile ilgili şiirlerini taradım. O kadar çok yazmıştı ki. Hele genç yaşta yazdıkları daha manidardı.


Hiçbiriniz telaş etmesin boşa


Doyacak gözünüz toprağa, taşa


Beni imanımla koyun baş başa


Topyekûn dünyayı size bıraktım


Mihriban’ın şairi aşkın, davanın, dağların şiirini yazdığı gibi halkın, garibanın şiirlerini de yazdı. Hakim Beğ, Tohtur Beğ, Savcı Beğ, Hasan’a Mektuplar sadece Türkiye’de değil dünya yüzünde sosyalist duyarlığın zirve şiirleridir.


Aşkın günümüzdeki zirve şiiri Mihriban’dan ayrı olarak şu şiiri de ölüm ile aşk arasındaki münasebeti en iyi vurgulayan şiirdir.


Senin ak alnından gök gözlerinden


Önce dallar, sonra yapraklar öpsün


Eğilsin yıldızlar tutsun elinden


Gecelerden sonra şafaklar öpsün


….


Kıskançlık çakılı kazıktır serde


Bölünsün bu rüya en tatlı yerde


Seni canlı kullar öpmesinler de


Kefenler sarsın, topraklar öpsün


Abdurrahim Karakoç, halk şiirinin günümüzdeki en büyük şairidir. O halk şiirinin geleneklerine sahip çıkarak ama ona yeni mazmunlar, motifler, konular ve sesler katarak halk şiirini yüceltmeyi bildi.


Şiirinin üç ayağı vardı. Şiirinin ve karakterinin…


Birincisi dava adamlığı…


O katışıksız bir dava adamı idi.


Davası için hiçbir fedakârlıktan kaçınmazdı. Fedakârlık, vefakârlık, sadakat, merhamet, ehliyet, hürmet ve aşk dava adamlığının temellerindeki yapı taşları, binasının sütunları idi.


İkincisi estetik bilgisi, bedii idraki idi.


Şiirinde estetik bir zaaf bulamazdınız. Halk söyleyişi evet, tamam; ama yüksek bir bediiyat donanım…


Şiiri de, karakteri de bir estet tarafından biçimlendirilmişti.


Üçüncüsü dürüstlük ve yüksek adalet anlayışıdır. Dava adamında ikinci ve üçüncü vasıf eksik olsa ‘uzayan kol bizden olsun’ diye nice haksızlıklara kapı aralaması işten değildir. İkinci ve üçüncü vasfından ötürüdür ki, kendi siyasi çevresi ve lideri ile de arası her zaman müspet olmadı.


Dürüstlük, adalet duygusu ve bedii idrak bir davayı, hatta yaşanagelen herhangi bir hayatı bayraklaştırır, asumana doğru dalgalandırır.


Abdurrahim ağabey,halk şiirine geleneğin dışında da yeni şekillerle de, tarzlarla da katkı sağladı.  


Yağma var yukarı katta
Benim canım çıkar altta
Çabalarım, akar terim
Allah kerim.


Zulüm köklendi, dallandı
İşkenceler “yasal”landı
Küfür içer, zılgıt yerim
Allah kerim.


Yokluk kırıyor dizimi
Zamlar güldürür yüzümü(!)
Sıkıntıdan kalkmaz serim
Allah kerim.


Bayram gelmiş.. gelir belki
Ben tebrik-mebrik bilmem ki
“Bayram bayram ola” derim
Allah kerim.


Suları ıslatamadım diyen, beşinci mevsimi icad eden şair, son zamanlarda da gerdanlıkları takıştırdı.


Pek de yakıştırdı.

Onu Abdulhakim Arvasi’nin tevdi ettiğimizde bütün dostları dualarda, niyazlarda bulundular. Hemen bütün siyasi partiler temsilcileriyle oradaydılar. Fakat burada Devlet Beği özellikle yad etmeliyim. Rahmetli Abdurrahim ağabey bazı siyasi yazılarında –bence- kılıcı keskin olsa da Devlet Beğ kadirşinaslık örneği ortaya koyarak son uğurlayışta sevgili dava arkadaşının başucunda ellerini Rabbine açtı, kabrine toprak saçtı.


Fakat ben de, Devlet Beğ de herkes de şahittir ki, Karakoç’un dileği ‘bir büyük birliktir gönül verdiğim’ dediği gibi milletimizin yüce ülküsü için ülkücülerin de, milliyetçilerin de dahası bütün âlem-i İslam’ın da bir arada küfre boyun eğdirmesi için dua ve emekten ibarettir.


Benim dostlarımın ölümü gerçekten muhteşem oluyor. Mevlana’nın düğün gecesi gibi… Ömer Lütfi Mete, Muhsin Yazıcıoğlu ve şimdi de Abdurrahim ağabey…


Uğurlar olsun.


Selam olsun.


Aşk olsun…