Dantel şehir, hüzünlü belde Mardin’i geride bırakıp, Midyat’a yola çıkıyoruz.. İki yerin arası zaten fazla değil.. Hava kararırken Midyat’a giriyoruz.. Burası biraz Mardin’i andırıyor renk olarak.. Bozkırın rengi binalarda hakim.. Aklımız fikrimiz gezinin başından beri duyduğumuz gümüş mücevherlerde..

Bir an önce kuyumculara girmek için can atıyoruz.. Zaten gecenin o saatinde programda başka birşey yok.. Birkaç dükkan açık.. Vitrinler akla gelmeyecek kadar birbirinden zengin, gösterişli yüzük, kolye, küpe, bilezik gibi takı eşyası ve şekerlik, tepsi, kalem türü ev eşyaları ile dolu.. Gözümüz kamaşıyor.. Gaziantep, Urda, Mardin’de de görmüştük.. Ancak bunlar bize başka geliyor..

Önce neye, nereye bakacağımızı şaşırıyoruz.. Dükkanlara karınca sürüsü gibi dalıyoruz.. Hanımların aklı başından gidiyor resmen.. İstanbul Kapalıçarşı’yı burası besliyor.. Süryani  kuyumcu ustaları, tüm hünerlerini sergilemişler eserlerinde..

Kök yakutlar, zümrütler, lal’ler, turkuazlar , ne dilerseniz var..

Küpe arıyorum, binbir çeşit.. Ancak insanın bazen basireti bağlanır.. Yine de aldığımız yüzük , kolyelerle yetiniyor ve bir başka gezi için kendime söz veriyorum.. Sırf alışveriş için, sırf bu zengin takılar denizinde yüzmek için bir GAP turu daha.. 11 kadının aklı, fikri Midyat’ta kalıyor ve dükkanı kapatıp çıkıyoruz istemeden..

Otelimiz Midyat’ın en iyi oteli.. Zaten kaldığımız her otel, yörenin  en iyilerindendi.. Ve otellerin rahatlığı, lükslüğüyle şaşkınlığımız burada da sürdü.. Midyat’ın bu oteli de beklentimizi asla indirmedi.. Artık alışageldiğimiz Güney Doğu mutfağında bu kez diğer illerde yemediğimiz bulgur köftesi var açık büfede.. Haşlanmışı, kızarmışı çeşit çeşit.. Yöresel lezzetler sizi bekliyor.. Bir grup kadın yerli  turist ile karşılaşıyoruz otelde.. 20’den fazla hanım İstanbul’dan GAP turuna çıkmışlar. Onlar Diyarbakır’dan başlamış, “Her yer çok güvenli, hiçir asayiş olayı yok, çok rahat gezdik” diyorlar..

Biz de artık bir daha gezimizde diyoruz..

Şansımıza burada da Urfa sıra gecesi var.. Artık bizi tutmayın.. Son gecemizi otel odasında geçirecek değiliz.. Onca yorgunluğa rağmen geceye katılıyor, artık ezbere bildiğimiz türkü ve uzun havalara, oyunlara yeniden katılıyoruz.. Üç gün üç gece sıra gecesi herkese nasip olmaz.. Seviniyoruz..

Son 3 gece hep ayrı bir otelde kaldığımız için, adeta bavulda yaşıyoruz.. Fotoğraf makinamı hergece bilgisayara yükleyip, pilini charge edip sabaha hazırlamayı hiç ihmal etmiyorum.. Çektiğim fotolara tek tek bakamıyorum vakitsizlikten.. Ancak bu yazı dizisini hazırlarken, ne kadar çok yere gittiğimizi farkediyor  ve o anları yeniden yaşıyorum..
Sabah otelden ayrılırken, herkesi  garip bir hüzün sarıyor. Bu birlikte son günümüz.. Akşam üstü Batman’da uçağa binip, İstanbul’a, oradan Londra’ya devam edeceğiz.. Oysa ne güzel birbirimize alışmış, yol arkadaşı olmuştuk.. İnsanlar içki masası ve yolculukta anlaşılırmış.. 15 kişilik gurubumuzda çıt çıkmaması en büyük şanslarımızdan biriydi bu gezide.. Herkes birbirine daha çok kaynaşmış, dostluklar daha da pekişmişti..

Yarım saatlik bir yolculukla fotoğraflarını gördüğümüz, belgesellerini izlediğimiz Hasankeyf’e varıyoruz.. Herkesin meraklı bekleyişi  biraz olsun yatışıyor.. Minik bir belde. Ortada bu sefer Dicle nehri.. Nehrin üzerinde modern bir köprü.. Biraz açığında yıkık bir köprü.. Köyün içinde sivri bir minare..

Ve mağaralar, mağaralar.. Dağlar delik deşik sanki.. Burası Türkiye’nin en fakir 5 ilçesinden biri.. Eski adıyla Hısnı Keyf.. Yeni adıyla Hasankeyf.. Ilısu Barajının suları altında kalma fermanı 1954 yılında imzalanmış. Adeta 60 yıla yakın zamandır, başının üstünde Demokles’İn kılıcı sallanıyor.. Ama başını bir türlü vermeyen bir yerleşim yeri..

Minareye doğru yürüyoruz.. Minicik bir çarşı.. Keçi postundan yapılmış battaniyeler.. Yolluklar, yastıklar.. Hasankeyf fotoğraflı tepsiler.. Eşarplar, şallar.. Almak isteseniz de pek fazla birşey yok..Birkaç minik bakkal..Londra’dan getirdiğimiz çok sayıda hediyeyi buraya sakladık  yolculuk boyunca.. Şekerler, defter, boya kalemleri.. Çocukların seveceği birkaç eşya..
Gezimizin en sessiz, sakin noktası..
Burada binden fazla mağara olduğunu söylüyor rehberimiz Hakan Öztürk.. Bunların tarihlerinin 8-10 bin yıl öncesine gittiği saptanmış.. Hatta yeni bulgularda 15 bin yıl öteye gittiği iddiaları var. Ancak bunlar henüz bilimsel olarak kanıtlanmamış.

Hasankeyf’i tepeden görmek için yeniden tırmanıyoruz. Burası Raman dağının eteklerinde bir yerleşim yeri.. Bölgeye elektrik sağlayacak Ilısu barajı Dicle’nin buradaki koluna bağlanacak ve tüm gördüğümüz yerleşim yerleri sular altında kalacak.. Mağaralar, gördüğümüz tarihi ve modern köprü..Üzerlerindeki yapılar, medrese.. Tarihi camiler.. Dikkatlice merdivenleri tırmanıyoruz. Başımızın üstünde kayaların düşme olasılığı her an var.. Güneş ağustos güneşi gibi yakıyor tepede.. Nemrut kadar olmasa da dik bir yokuş, merdivenler .. Kısa sürede,  çıkılmasına izin verilen yere kadar tırmanıyoruz.. Gölge bir yerde durup, ayağımızın altındaki nefes kesici manzarayı seyrediyoruz..1980’de SİT alanı ilan edilip, korumaya alınan bu bölge, şimdi suların altında kalmaya mahkum olmayı bekliyor.. Rehberimiz Hakan Öztürk ve yerel rehberlerimiz minarenin şerefesine kadar suların yükseleceğini ve gördüğümüz herşeyin, ilerdeki asfalt yol da dahil, suyun altında kalacağını söylüyor..

İçimiz sızlıyor. Sihirli bir değnek dokunsa, burasını olduğu gibi kaldırıp, başka yere taşısa diyoruz.. Hakan Öztürk, taşınma işleminin  60 yılı bulacağını söylüyor.. Ve ekliyor, elektrik üretecek Ilısu Barajı, ise ancak 50 yıl kullanılacak..

Mağaralar, iki minare, karşı kıyıdaki  Zeynel Bey türbesi, kırık köprüler hepsi önümüzdeki 50 yılın elektriği için sulara gark olacak.. Köprü eski Romalılardan kalma. Eyyübiler, Akkoyunlular buraya yerleşmişler. Hasankeyf’in simgesi  El Rızık cami Eyyübiler döneminde yapılmış.

Hasankeyf’de keyfimiz kaçıyor.. Batman’a bağlı bu ilçede işsizlik çok yaygın. 3 bin nüfusa 2  ilköğretim okulu ve bir lise var.. Batman’a 45 dakika uzaklıktaki ilçede gençler, yüksek öğrenime oraya gidiyor. Ilısu Barajı 60 km. Uzakta..

Bölgeye ilk ilgiyi çeken Cevat Uyanık adlı kaymakam olmuş.. Hasankeyf’Liler onu minnetle anıyorlar. İlçenin sular altında kalmaması bir anlamda onun eseri..

Çok ilerde TOKİ’nin yaptığı yeni yerleşim birimleri, belediye binası, ilköğretim okulu inşaatını görüyoruz. Yeni Hasankeyf, çoktan inşa edilmeye başlanmış.
Bölgedeki sorunlara dikkati çekmek için “Bir Bulut Olsam”, “ Aşk Bir Hayal” adlı TV dizilerinin burada çekildiğini, ünlü pop sanatçısı Tarkan’ın Hasankeyf’e gelip, yürüdüğünü öğreniyoruz..Rehberlerimiz Zeynel Yavuz ve Mehmet Turan, bölgeleriyle gurur duyup, bize bilgileri veriyor.

Bir restorana girip, Dicle’ye karşı çay içiyoruz.. Ilısu Barajını , bu coğrafyada  nasıl yaşanabileceğini düşünüyoruz.. İçimiz cız ediyor.. İpek yolunun , Mezopotamya’daki tüm uygarlıkların gelip geçtiği bu bereketli topraklara, yeşilliklere bakıyoruz..

Bu arada, Türkiye’nin tarihi antik bir köprünün tek özel sahibinin, köprü üzerine nasıl kimseyi dinlemeyip ev kurduğunu, internet teşkilatı yerleştirdiğini , uydu anteni dikmesini dinliyor, biraz olsun havamızı dağıyoruz.. Şaka gibi. Binlerce yıllık köprü..Üzerinde gecekondu gibi , internet kafe gibi yerleşim birimi..Ve de nazar boncuğu uydu çanak anten..

Buradaki sıcak insanları kendi dertleriyle başbaşa bırakıp, Batman’a doğru yola çıkıyoruz.. Batman veya İngilizce anlamıyla “ Yarasa Adam”.. Türkiye’nin en fazla kadın intiharlarının olduğu ili.. Aile içi şiddet, töre yasalarının hüküm sürdüğü iddia edilen beldelerinden biri.

Ve Türkiye’nin petrol yatağı.. Yaklaştıkça petrol kuyularını görüyoruz.. Uzaylı yaratıklar gibi görünüyorlar uzaktan.. Dikkatlice bakınca inip, çıktıklarını görüyoruz.. Etrafta ne bir insan, ne bir tesis..

Tesisleri şehre girişte görüyoruz.. İki dev rafineri ve Batman’ın modern yüzü.. Yeşillikler içinde, modern binalar, alışveriş merkezleri, geniş sahalı üniversitesi, belediye binası ile modern bir şehir karşılıyor bizi.. BOTAŞ ve TÜPRAŞ buraya hayat vermiş.. Kentin havası bambaşka.. 400 bin nüfuslu bir şehirde olması gereken her türlü modern yerleşim birimi mevcut..

Öğlen yemeği için , kentin en ünlü restoranında yerimiz ayrılmış, iniyoruz.. Önce dev bir kapalı restoran.. Arkasında çiçekler, bitkiler içinde geniş bir restoran.. Adamlar, kadınlar, çocuklar iştahla yemek yiyorlar.. Sulu yemekleri girerken görüyoruz. Restoranda bir de mescit var.. Bu bölgede gittiğimiz her restoran, genişlikleri, en az 150 kişilik kapasiteleriyle bizi şaşırttı gezi boyunca. Batman’da da durum devam ediyor.

Güzel bir çorba, bol yeşillikli, havuçlu, nar ekşili salata masayı süslüyor.. Kebablar burada da iştahla yeniyor. Ve en son veda etmeden künefe isteyenler, bu doyumsuz tadı bir kere daha tadıyorlar..

Ve ver elini havaalanı.. 9 gündür hep yollarda, otobüsümüzdeyiz.. Önümüzde uzun bir yolculuk var.. Ancak uçağımız İstanbul’daki kötü hava şartları nedeniyle yine 1 saat rötarlı..Batman Havaalanı, Türkiye’nin en yeni havaalanlarından biri., geçen yıl hizmete girmiş. Hatay’dan sonra burası da bizi temizliği, modernliği ve donanımı ile şaşırtıyor.. Hiç gecikmeden sıkı güvenlik kontrolundan geçiyoruz.. Londra’ya bavulllarımıza etiketler yapışırken, Milli Havayolumuz THY’nin Satış Müdürü Ferhat Yerli bizimle ilgileniyor.. Manchester’da 4 yıl okuduğunu söyleyip, bizi odasına davet ediyor..

Kalabalık olduğumuz için erkekleri bırakıp,  hanımlar ordusu 11 kişi Ferhat Beyin odasına gidiyoruz.. Alanın ikinci katında görebileceğiniz en güzel ofisler.. Güler yüzüyle Ferhat Bey bizi karşılıyor.. Britanya Türk Kadınları Derneği hakkında bilgi alıyor.. Faaliyetlerimiz hakkında soru soruyor,  İngiltere’den bahsediyoruz.. Çaylarımızı zevkle yudumluyoruz..Bize, Batmanla ilgili broşürler veriyor, hatta türkülere konu olan Malabadi Köprüsüne götürmeyi teklif ediyor. Üzülerek kabul edemiyoruz.. Uçağımız var yetişecek diyoruz.. Vakit gelince de veda edip, alanda bekleyen uçağımıza biniyoruz..

Hatay’da başlayıp, rüya gibi geçen 9 günle Batman’da sona eren GAP turumuzu, hararetle herkese tavsiye ediyorum.. Bizim gittiğimiz yerlerden başka beldeleri de buna ekleyebilirsiniz.. Yurdumuzun her yeri adım adım görülmeye değer, tarihi, antik, kültürel mirasla dolu.. Biz doyamadık bu geziye ..Aklımız, ruhumuz oralarda kalarak Londra’ya döndük..

GAP bölgesine  ilk kez giden bizler için gezimiz her yönüyle unutulmaz anılarla dopdolu geçti.. Yeniden derseniz, hiç durmaz hepimiz bir kere daha  gideriz.. Rehberle gidin derim..Kışın ve yazın iklim nedeniyle uygun değil .. Mayıs ve Ekim ayları bu tür bir gezi için en uygun zaman..

Yollar asfalt, son derece modern.. Her yer güvenlikli..Oteller görebileceğiniz her türlü konfora sahip.. Tek olumsuz yön, yolların iki tarafının pet plastik şişelerle dolu oluşu.. Doğanın 500 yılda erittiği bu şişeleri lütfen siz siz olun, geri dönüşüm kutularına veya çöpe atın.. Denize,nehre veya yola atmak en kötüsü..İnşaat sektörü bu bölgelerde hızlı ilerleme içinde. Her yerde üniversite , özel modern hastaneler var.. Halkı son derece yardımsever, candan ve turiste alışık..

Benim size anlatacaklarım burada bitiyor.. GAP turunu biz tamamladık, darısı sizin başınıza..

BİTTİ

Gezinin fotoğraflarını sitemizin FOTO GALERİ bölümünde bulabilirsiniz