Türkiye’de ve Hollanda’da neler oluyor?
UETD Hollanda olarak, Türkiye ve Hollanda’da son hafta içinde her geçen gün dozunu artırarak devam eden “koruyucu aile” merkezli tartışmaları büyük bir kaygıyla izlemekteyiz. Konuyla ilgili açıklamamız şöyledir:
Türk basınının önemli bir kısmı haftalardır, Hollanda’da çocuk esirgeme kurumları tarafından evlerinden değişik sebeplerle alınıp koruyucu ailelere verilen çocuklar konusunu işlemektedir. Olay öyle bir boyut almıştır ki, Başbakanımızın Hollanda’ya resmi bir ziyaret gerçekleştireceği 21 Mart tarihinde konuyla ilgili bir gösteri yapılacağı haberi sosyal medyada dolaşmaktadır. Özellikle son hafta hem Avrupa’ya hem de Türkiye’ye yönelik yayın yapan bazı TV kanalları konuyu ‘dosya’ olarak ana haber bültenlerinde sürekli işlemektedirler. Buna misilleme yaparcasına bazı Hollanda medya kuruluşları da Türk yetkililerin yaptıkları açıklamaları iç işlerine müdahale şeklinde verip toplumu germektedirler. Gelişmelerin bir tarafı olan bizler tabiri caizse tam bir medya savaşına tanık olmaktayız.
Bu karşılıklı yayınların da etkisiyle gelinen nokta, bırakın var olduğu iddia edilen sorunu çözmeyi, onu daha da olumsuz bir hale getirmiştir. Her şeyden önce mesele siyasallaştırılmaktadır ki bunun da iki ülke arasındaki iyi ilişkileri olumsuz yönde etkileyeceği aşikardır. Bazı medya kuruluşlarının uzattığı mikrofona konuşanlar, sanki Hollanda devletinin Türk ve Müslümanlara karşı tüm kurumlarıyla ‘sistemli’ bir asimilasyon çabası içinde olduğu ve bunun için de hukuk dışına bile çıkıldığı intibaı oluşmasına yardımcı olmaktadırlar. Programlarda konuya hakim uzmanlar yerine, ‘mağdur’ olduğunu iddia eden ailelere söz verilip tek yanlı bir bilgi akışı sağlanmaktadır. Bu da toplumda infial yaratıp kutuplaşmalara sebep olmaktadır.
Olaylar bu noktaya nasıl geldi?
Tartışmaların, bu noktaya gelmesinin şüphesiz baş sorumlularından bir tanesi de konuyu detaylarıyla araştırmadan, sadece ‘mağdur’ olduğunu iddia edenlerin ifadelerinden yola çıkarak yazılı ve görsel medyaya taşıyan bazı basın mensuplarıdır. Bu haberlerin doğru olduğundan yola çıkan siyasiler de sorumluluklarına sahip çıkarak meseleyi sahiplenmektedirler. Bu sahiplenme her ne kadar Hollanda Türk toplumunun hoşuna gitse de, uzun vadede onları rahatsız edecektir. Zira bu sahiplenme sağlıklı zemin ve bilgiye dayanmamaktadır. Öncelikle unutulan nokta, çocuk esirgeme kurumlarının (Jeugdzorg) çocukları korumak için var olduğudur. Bu kurumlar iki temel ilkeyi temel alarak çalışırlar. Bunlar: Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde ifade bulan haklar ve reşit olmayan her bireyin kendi ailesi yanında güvenli bir şekilde yaşama hakkıdır. Şayet bunların mevcut olmadığı anlaşılırsa ve bu belgelenirse çocuklar koruma altına alınır. Bunu yapmak uluslararası antlaşmalarla belirlenmiş bir yükümlülüktür. Anormal olan yapılması değil yapılmamasıdır.
Sorun Nasıl Çözülebilir?
Şayet bu meseleye sürdürülebilir bir çözüm bulunmak isteniyorsa konuyla ilgili önce doğru bir analizin yapılması gerekir. Siyasiler ve yetkililer de bu analizlerden sonra ortaya çıkan resme bakarak aksaklıkları gidermek için çaba sarf etmelidirler. İyi bir analiz için hayati bir takım soruların cevaplanması gerekir. Bunlar:
Çocuk esirgeme kurumlarının temel ilkeleri nelerdir?
Çocukların ailelerinden alınma sebepleri nelerdir?
Ailelerinden alınan Türk veya Müslüman çocukların sayısı ve oranı nedir?
Çocukların ailelerinden alınması süreci nasıl işlemektedir?
Kimin girişimi ile çocuk(lar) ailelerinden alınır?
Nihai kararı kim verir?
Çocukları alınan ebeveynlerin söz hakkı var mıdır?
Çocuk(lar) nerelere veya kimlere teslim edilmektedir?
Bunun için belirlenmiş bir politika var mıdır?
Evlerinden alınan çocukların ebeveynleriyle ilişkileri nasıl olmaktadır?
Bir yere yerleştirmede çocukların dini ve kültürel kimliği göz önüne alınıyor mu?
Koruyucu aile veya kurumların kendi inançlarını çocuklara empoze etmesi münkün müdür?
Koruyucu aileler bakma yükümlülüğünü aldıkları çocukları kendi ibadethanelerine götürebilirler mi?
Çocukların kendi inanç ve kültürlerinden yabancılaştırılması durumunda çocuk esirgeme kurumu nasıl bir tavır alır?
Bazı çocukların koruyucu ailelerin dinine geçtikleri doğru mudur? Şayet doğruysa sorumlu çocuk esirgeme kurumlarının tavrı ne olmuştur?
Yukarıdakilere eklenecek en can alıcı soru ise bakıma muhtaç Türk ve Müslüman çocuklara yuvasını açan Türk ve Müslüman aileler mevcut mudur? Mevcutsa ihtiyaca göre oranı nedir?
Kuruplaşma seçenek olmamalı!
Bu soruların cevabını almadan yapılan her tartışma sağlıksız bir zeminde yapılacaktır ve faydadan çok zarar getirecektir. Hamaset, farkında olmadan birlikte yaşamak zorunda olduğumuz topluma karşı nefret aşılamak, hem kısa hem de uzun vadede çok pahalıya mal olacaktır. Üstelik yapılan, hep şikayet ettiğimiz ‘biz’ ve ‘onlar’ ötekileştirmesinden başka bir şey değildir. Tabii ki Türk kimliğine sahip Hollandalılar olarak meselere sahip çıkacağız, ama bunu yaparken toplumun genelinin bu meseleleri sahiplenmesini de sağlayacağız. Bu da ‘siz-biz’ yaklaşımıyla değil, ‘biz’ yaklaşımıyla mümkündür. Nitekim Hollanda Anayasası yerli Hollandalıya ne kadar sahip çıkıyorsa bizim gibi göçmen kökenlilere de o kadar sahip çıkmaktadır. Uygulamadaki hata ve istismarları sanki genel kabul görmüş bir uygulama gibi gösterip kamuoyunu yanlış yönlendirmek her şeyden önce gerçeklere karşı saygısızlıktır. Maksat üzüm yemek olmalıdır, bekçi dövmek değil.
Çocuk esirgeme kurumları yanlış karar verebilir!
Çocuk esirgeme kurumlarının kararlarının her zaman doğru olduğunu iddia etmek şüphesiz mümkün değildir. Her ne kadar objektif kriterler olsa da, bunları yorumlayan yetkililer sübjektif karar vermektedirler. Bu kararlar zaman zaman da yanlış olabilmektedir. Yapılması gereken bu tür yanlışların asgari seviyeye indirilmesidir.Şayet bu yanlışlar maddi yanlışlarsa bununla ilgili gereken tedbirler siyasiler tarafından alınmalıdır. İşte bu noktada kamuoyu baskısı önemlidir. Kamuoyu baskısı oluşturabilmek için de sivil toplum örgütlerine sahip olmak gerekir.
Peki bizim gündemi meşgul eden konuya sahip çıkacak sivil toplum örgütlerimiz yok mu? Tabii ki var. Mesela CMO (Contactorgaan Moslims & Overheid) adlı içinde Türklerin de olduğu bir çok Müslüman sivil toplum kuruluşunu temsil eden bir kurum var. Müslüman çocukların durumuyla ilgilenmesi gereken bu kurumdur. Hem Hollanda Türk toplumunun hem de Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin bu kuruma destek vermeleri gerekir. Böyle bir yol çözüme gider, mevcut tartışmalar değil.
İkili ilişkilere zarar gelmesin!
Son olarak Sayın Başbakanımızın ziyaretinin bu konuya odaklanmaması, şayet gündeme getirilecekse bir arabulucu gibi davranılması hem ikili ilişkiler hem de aksaklıkların düzeltilmesi açısından daha uygun olacaktır. Aksi takdirde PVV gibi Türkiye düşmanı çevrelerin ekmeğine yağ sürüleceği gibi, son zamanlarda yeni bir ivme kazanan AB pazarlık sürecine zarar verecektir. Üstelik tartışmaların ne derece gerçeği yansıttığı bile şaibelidir. Gelecek hafta gerçekleşecek olan Başbakanımızın Hollanda ziyaretine gölge düşürülmesine gönlümüz razı olmaz.





