İran, İsrail ve Suriye bugün Ortadoğu’daki istikrarsızlığın temel kaynağı olan ülkelerdir.  Bölgede yeni bir çatışma ortamı, hatta savaş çıkacaksa, bu ülkelerin çabaları ile olacak.
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (IAEA), bugün yarın açıklaması beklenen son raporunda,  Tahran’ın nükleer silah elde etme emelinden vazgeçmediğini ortaya koyacağı anlaşılıyor.
Bununla bağlantılı olarak İsrail’den İran’a sert uyarılar gidiyor. Doğru veya yanlış “barışçı” diye bilinen İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in bile şu anda savaş söylemine su taşıyor olması da hayra alamet değil.
Buna karşın İran’dan kaynaklanan ve Türkiye’deki ABD üsleri nedeniyle bir ucu bize dokunan “yakarız yıkarız” söylemi de artıyor. Aslında bölgede yeni bir savaş ortamı şu anda bu üç ülkenin işine de yarayacaktır. Zira üçünün de Arap Baharı’ndan rahatsız oldukları ortada. Savaş ise dikkatleri başka yere çekecektir.

İsrail’in Esad endişesi
Mısır’da “İsrail dostu” Hüsnü Mübarek’in devrilmesi İsrailliler için tam bir şok oldu. Yıllarca “bölgenin tek demokrasisi” olmakla övünen İsrail Arap ülkelerine demokrasi gelmesi olasılığından korkmaya başladı. Zira Mısır’da görüldüğü gibi, seçim Arap halklarına bırakılacak olursa İsrail bölgesinde iyice yalnızlaşacak.
Garip gelebilir ama İsrail şu anda “baş düşmanı” Beşar el Esad’ın devrilmesinden de endişeli. Zira Esad giderse Suriye’nin Esad’dan daha fazla İsrail aleyhtarı olan radikal Sünnilerin eline geçeceğinden endişe ediyor. Bu yüzden meseleye, “tanıdığın düşman, tanımadığın düşmandan iyidir” diye bakıyor.
İran’daki nükleer tesisleri vurması İsraillilerin geçici bir süre için kendilerini iyi hissetmelerine yol açsa da, uzun vadeli güvenliklerine katkıda bulunacağı şüpheli. Sonuçta böyle bir saldırı İran’daki molla rejimine yarayacaktır.
İran nükleer kapasitesini -belki ve muhtemelen bir süre için- kaybedecektir. Ancak Ortadoğu şu anda yaşanan mezhep ayrılığını bırakıp, İsrail düşmanlığında anında birleşecektir. “Siyonizm ile mücadelenin merkezi” olarak İran’ın bölgesel profili yükselirken, İsrail’in güvenlik ihtiyaçları daha da artacaktır.

ABD Ankara’ya güvenir mi?
Böyle bir saldırı şu anda dikkatleri ülkesinden başka bir yere çekme ihtiyacı duyan Beşar el Esad’a yarayacaktır. Bu saldırı nedeniyle yaşanacak bir bölgesel karmaşa Türkiye’nin Şam üzerindeki baskıların dağılmasına da yol açacaktır.
Son UNESCO oylamasında da görüldüğü gibi, İsrail’i her konuda sorgusuz sualsiz destekleyen ABD’nin  bu gelişmeler karşısında rahat olması mümkün değil. Zira İsrail’in İran’a saldırmasının arkasında ABD’nin olduğu algısı İslam âleminde anında yayılacaktır. Washington’un Arap Baharı üzerinde tesis etmek istediği kontrol şansı da buharlaşacaktır.
Bu arada “müttefiklik” ilişkisi nedeniyle Türkiye’den beklentileri olsa bile, Washington, özellikle de “Mart tezkeresi” deneyiminden sonra, Ankara’ya güvenemeyeceğini biliyor. Türkiye’nin de zaten  burada sözü edilen üç ülkenin yaratacakları çatışma ortamından uzak durması gerekiyor.

İncirlik’te nükleer var mı?
Ankara’nın öyle bir durumda yapması gereken de ortada. O da, sonu belirsiz maceralara girmeden kendi güvenlik çıkarlarını kollayarak, ilgisini tümüyle “insani temele” oturtmak ve elinden geldiği ölçüde bölgede barışa katkı sağlamaya çalışmaktır.
Bu arada Başbakan Erdoğan tarafından her fırsatta kullanılan “İsrail’de nükleer silah varsa, İran’da neden olmasın” çağrışımlı argümanlardan derhal vazgeçilmeli. Sonuçta İran’ın, hatta Suriye’nin nükleer silahlara sahip olmaları Türkiye’nin güvenliğini de tehdit edecektir.
İsrail’in İran’daki nükleer tesisleri vurması ise bölgedeki nükleer silah yarışını engellemeyecek, bunu daha da körükleyecektir. İsrail’de bu silahlar oldukça, bölgedeki diğer ülkeler de aynısını isteyecektir.
Türkiye’nin politikası, bu nedenle, tüm bölgenin bu silahlardan arındırılması ilkesi üzerine oturtulmalıdır. İncirlik’te ABD, iddia edildiği gibi, nükleer başlık barındırıyorsa, bunlara da yol göstermek için iyi bir zamandır.