Van’daki felaketin ardından hayatlarını çadırda sürdüren depremzedeler, soğunğun tam ortasında eskiye dönmeye çalışıyorlar.

Türkiye Van’daki depremzedeye yağdırmayı sürdürüyor. Kendiyle, geçmişiyle halklarıyla barışmak istiyor. Türkiye ile Van arasında hem yardım hem de bir barış köprüsü kuruluyor

Bu yazıyı elimde eldivenler, ayağıma da üç çorap üst üste yazıyorum. Yanımda getirdiğim çoraplar yetmeyince bana üzerinde “asker çorabı” yazan 42-44 numara bir çorap verdiler. Topuğu bileğime geldi, güldüm acı acı. “Cumhurbaşkanım, çorap istiyorum!” haberini yapar mısın... Buyur çorap!

Erciş Yenişehir Çadır Kenti’ne karanlık basmak üzere. Hava ayaza döndü. Şu an 0 derece. Gece için -9 diyor hava tahmin raporu.

Bakanların, milletvekillerinin biri geliyor biri gidiyor. Herkes elinden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyor. AKP Van Milletvekili Gülşen Orhan’la köylere gittik bugün. Depremin olduğu günden bu yana köyleri tek tek, hane hane dolaşan Gülşen Hanım da başka türlü bir depremzede olmuş. Gece karanlıkta bir tandır kuyusuna basıp bileğini üç yerinden çatlatmış. Şimdi ayağı sarılı, koltuk değneği ile dolaşıyor, eksikleri saptayıp, gerekli yerleri arıyor.

Köylerin durumu feci. Alaköy, Mollakasım, Güveçli, Dağönü.. Sağlam neredeyse bina kalmamış. Minareler, evler, ağıllar.. Yerle bir. İstanbul Belediyeleri (Fatih ve Üsküdar) köylerin bazılarına sahip çıkıp yemek çadırları kurmuş, yemeklerini sağlıyor.

Köylerde iki odalı, tuvaletli konteyner evler kurulmuş. Ama bazı köylerde (Güveçli) henüz elektrik düzeni kurulamadığı için elektrikli ısıtıcıları çalıştıramıyorlar. Yağmur kar yağana kadar açıkta yaktıkları ateşlerinin başında oturuyorlar..

Hangisi daha beter bilemedim. Çadırkentlerde alt alta üst üste yaşamak mı köylerde bir başına ama en azından gürültü patırtıdan uzak yaşamak mı..

***


Herkes aynı fikirde: “Türkiye’nin yarısı buraya yağdı”.

Daha önce deprem bölgelerinde çalışmış gazeteci arkadaşlarımla ve sağlık ekipleriyle konuşuyorum, hepsi şunu söylüyor:

Hiçbir deprem bölgesine bu kadar yardım, bu kadar gönüllü gelmemişti.

Türkiye, Van ve Erciş’e kilitlendi.

Türkiye, Van ve Erciş için seferber oldu..

Türkiye, Van ve Erciş’e yağdırdı, yağdırmaya da devam ediyor...

(Daha cümlemi bitirmemiştim ki bir çift yanıma yaklaşıp “yardım getirmiştik, kime verelim?” dedi.. Arabalarıyla (kim bilir nereden) bebek maması, et, süt, battaniye getirmişler.)

Beş gündür düşünüp duruyorum.

Türkiye Van ve Erciş’e neden bu kadar sahip çıktı? Neydi bunun altına yatan duyarlılık? “Müge Anlı zihniyeti” neden geçerli olmadı?

Ben bunu Türkiye’nin “barışa ve birliğe susamışlığı” şeklinde yorumladım.

Türkiye, savaştan, Türk Kürt ayrı gayrılığından bıktığını göstermek istedi.

Türk Kürt kardeşliğinin altını bir kere değil, iki kere değil, üç kere çizmek istedi.

Derdinin Kürtler değil, terör olduğunu tüm samimiyetiyle anlatmak istedi.

Bunun kıymetini bilmek lazım.

Bunu çok doğru okumak lazım.

Bunu basit bir yardımlaşma diye görmemek lazım.

Türkiye, YENİ bir Türkiye kurmak istiyor.

Ve galiba deprem sayesinde (her şerde bir hayır vardır) YENİ Türkiye kuruldu.

Türkiye, her şeyin farkında. Yıllarca yürütülen faşist devlet politikalarını biliyor, kendi kuyumuzu kendimizin kazdığının farkında ve kendiyle, geçmişiyle, halklarıyla barışmak istiyor.

Kürt halkı da bunun farkında. Erkekleri değilse bile kadınları çok farkında.

Sadece fay hattı kırılmadı, bağnazlık hattı da kırıldı.

Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kazanan, belki de ilk defaya mahsus, kardeşlik ve barış oldu.