Ekonomik kriz yüzünden bunalımda olan Avrupalılar bu kez aşırı sağ ile bağlantılı terörizm karşısında sarsılıyorlar. Bir neo-Nazi terör hücresi tarafından gerçekleştirildiği kesinleşen “dönerci cinayetleri” nedeniyle Almanlar, kendi siyasetçilerinin ifadesiyle, şu anda “ulusal utanç” yaşıyorlar.
Norveçliler ise önceki gün mahkemeye çıkan Andre Breivik adlı soydaşlarının, ülkeyi Müslümanlardan “temizleme” uğruna, çoğu genç 77 canı almasının şokunu atabilmiş değiller.
Sonuçta Batı’nın en “zengin” ve “mutlu” ülkesi, dünyanın en korkunç teröristlerinden birini çıkarmış oldu.
İster aşırı, ister ılımlı olsunlar, bu gerçeği hazmetmek ırkçı Avrupalılar için kolay değil.
Birkaç ay önce Helsinki’ye yaptığımız ziyaret sırasında da bunu gördük. Norveç’teki saldırıyı sarışın ve mavi gözlü bir “yerlinin” gerçekleştirdiğinin anlaşılmasına rağmen, aşırı sağcı “Gerçek Finler” partisi mensupları, gün boyunca televizyonda “İslami terörden” şikâyet etmeye devam etmişler.

Güvensizlik ve krizler

11 Eylül sonrasında tüm terör saldırılarının “İslami kökenli” olduğuna inanmış olan Almanlarla Norveçlilerin bugün yaşadıkları şoku artıran da sonuçta kendi önyargılarıdır. Hal böyle olunca Almanların şimdi, “Kimlikleri 10 yıldır istihbarat teşkilatı tarafından bilinen neo-Naziler nasıl oluyor da yakalanmadan çoğu Türk olan 10 kişiyi öldürebildiler” diye sormaları gerçekten manidar.
Hem “dönerci katillerinin” hem de Andre Breivik’in “istisna vakalar” olduğunu iddia ederek sorumluluktan sıyırmaya çalışan Avrupalılar da var tabii. Ancak konuya doğru bakabilen Avrupalılar, kıta genelinde gelişen ve ırkçı sağa yarayan olumsuz toplumsal atmosferi de hesaba katarak, meselenin öyle kolay geçiştirilemeyeceğini vurguluyorlar.
Ne de olsa, genç Avrupalılar İkinci Dünya Savaşı’na yol açan dinamikleri yeterince özümsemiş olmasalar da, birçok Avrupalı kıtanın yakın tarihinde yaşanan o barbarlığı unutmuş değil. Bu nedenle de dönerci katili neo-Nazileri ve Andre Breivik’i “istisna” diye geçiştirmenin sakatlığının farkındalar.
Son asra baktığımızda Avrupa’nın en tehlikeli olduğu anların da zaten hep kıta genelinde yaşanan ekonomik kriz ve sosyal güvensizlik dönemleri olduğunu görürüz. Hangi ülkede olursa olsun, aşırı dinci ve milliyetçi sağın gübresi de her zaman toplumsal vehimler ve güvensizlik hisleri olmuştur.

Geçmişte kimler vardı?
Bu gibi hallerde de hep bir suçlu aranmıştır. Bu Avrupa ülkesine göre geçmişte, ya Yahudiler, ya Protestanlar ya da Katoliklerken, bugün Müslümanlardır. Ancak dünya 1930’ların veya 1940’ların dünyası değil artık. Kürsel dengeler ise çok farklı. Bu çerçevede bugün Avrupa’da 2530 milyon Müslüman yaşıyor.
Bunların bir kısmı radikalleşip içinde yaşadıkları topluma zıt gitmekte ısrar etse de, ağırlıklı bölümü uyumlu, çalışkan ve işinde gücünde olan insanlardan oluşuyor. Kaldı ki, Avrupalı sağcılar “Müslümanları Avrupa’dan atma” sevdasıyla yaşıyor olsalar bile, bunun gerçekleşmesi de mümkün değil artık. Müslümanlar Avrupa’nın gerçeklerinden biridir artık ve Avrupalıların bunu kabul etmekten başka çareleri yok.

İnkarcılıkla suçlanmak
Ancak bu söylediklerimizden yanlış anlam çıksın istemeyiz. İslam adına işlenen terörü “Hıristiyan teröristlerin” varlığına işaret ederek “dengelemeye” çalışmıyoruz. İslam adına işlenen terörün İslam âleminde yeterince kınanmadığını da biliyoruz. Bunu kısa bir süre önce Güney Afrika seyahatinde refakat ettiğimiz Başbakan Erdoğan bile teslim etti.
Bu nedenle Müslümanların da terörizm konusunda çok daha nesnel olmaları gerekiyor. Sık sık söylendiği gibi İslamiyet’te terör olmasa bile, İslam adına işlenen terörün çağımızın temel olgularından biri olduğunu inkâr edemeyiz.
Ancak, Norveç ve Almanya’daki cinayetler de terörizmin dini olmadığı gibi ırkının da olmadığını ortaya koymuştur. Bundan şu anda ekonomik, sosyal ve siyasi krizlerle boğuşan Avrupalıların çıkaracakları önemli dersler var; tabii çıkarabilirlerse. Başkalarını “inkârcılıkla” suçlamayı seven Avrupalılar, nedense kendi “inkârcılıklarını” her zaman göremiyorlar.