Yılmaz Özdil’in demiryolları ile ilgili olarak yazdığı yazı: “Trene bakan öküzler yerli” cümlesiyle biterken çekmiştim tam da o resmi... Kemah’ta Acemoğlu Kanyonundaki tren geçitlerinin fotoğrafını. Olağanüstü bir irade olmasa tarih öncesi dinozorların sırtlarını andıran o granitlerin içinden nasıl tünel kazılır, nasıl ray döşenir, Fırat’ın azgın boğaları andıran boynuzlarına nasıl gem vurulur... İşte insan diyor ister istemez dil...

Yılmaz Özdil’in demiryolları ile ilgili olarak yazdığı yazı: “Trene bakan öküzler yerli” cümlesiyle biterken çekmiştim tam da o resmi: Kemah’ta Acemoğlu Kanyonunda 22 Nisan 1996 günü saat 14.oo’te 4.Zırh.Tug.Kom. İç Güvenlik Harekat Görevi’ne giden askeri aracın, Fırat Nehrine uçması sonucu şehit düşen 14 askerin hatırasını... Aralarında Kayserililer var, Bursa, İstanbul, Diyarbakır, Tunceli, Vanlılar var. Öyle bir arada, öyle iç içe, göçüp geçmişler ahirete. Hepsi bizden, hepsi yerli, hepsi anne evladı... Olağanüstü bir iradeleri olmasaydı, kuşkusuz katlanamazlardı onca meşakkate, onca zorlu nöbete... Şehadet, insanın niyet edebileceği en zorlu menzil, hele böyle hayatının baharındayken... Peki niçin, Peki niye? Bugün bizler bu sayfaları yazılarla doldurup, aleme gönlümüzün çektiğince hakaret edebilelim diye mi? Yerli olana, Anadolu’dan olana “öküz” deme hakkını tepe tepe kullanalım diye mi şehit düştüler?

***
 

Yılmaz Özdil’in ilk bakışta TCDD’yi hedef alan polemiği, esasta seçkinlerle halk çocuklarının arasındaki keskin uçurumu ortaya koyması itibariyle bir kez daha okunmalı. Yerlilik gibi büyük bir sorumlulukla kotarılmasını önemsediğim bir tartışmayı, yerlilere “öküz” diyerek hakaretamiz bir şekilde noktalaması her şeyden önce içler acısı. Kendini istiskal ediyor, itibarsızlaştırıyor bu hakaretiyle. Tutkulu fobik haleti en büyük engeli. Söyleyeceği aslen önemli şeyleri, içinde tutamayıp koyverdiği küfürbaz bilinçaltıyla imha ediyor. Öküz deyince yerlilere; rahatlıyor, boşalıyor, gevşiyor.

Kimler bu öküzler, kimler bu yerliler? Hani şu dağları delip tünel açanlar, hani şu platoların başında nöbet tutanlar, sizler güneşten koruyucu kremlerinizi sürünüp şezlonglarınızda yatarken hani şu Acemoğlu kanyonunda şehit düşenler. Hani şu kimi sevip kimi sevmeyeceğini bir türlü bilemeyenler, hani şu hep aydınlatılması gerekenler, balans ayarı verilesiceler, gidip gidip yanlış partilere oy verenler, göbeğini kaşıyanlar, bidon kafadan öküze terfi etmiş yığınlar... Tamam, bunları anladık da; SEN KİMSİN?

 

Yılmaz Özdil, Ankara’dan sonrasını hiç görmüş yaşamış mı bilmiyorum ama 1990 yılında bile, Erzincan-Refahiye’nin yolları karla kapanmış köylerinde boğmacadan ölen çocuklar vardı. TCDD’nin başındaki Süleyman Karaman, o köylerden çıkıp okumaya giderken günlerce yol kenarında kamyon beklerdi. Kamyonlar devrilince bazen üstündeki çocuklardan ölenler de olurdu. Süleyman Bey ve ölmemiş de sağ kalmış işte o köy çocukları, bugünün profesörleri, doktorları, yargıçları, belediye başkanları... Siz yol nedir bilir misiniz Yılmaz Bey? Yol, hayattır Anadolu’da... 90’larda bile Doğu Anadolu’nun güç koşullarında atlı kızaklarla ilçeye indirilirken hayatını kaybeden gebe kadınlar bilirim. Bunlar birkaç yüz yıl öncesinin falan değil, sadece on-onbeş yıl öncesinin gerçekleriydi. Şimdi demiryollarındaki gelişim, karayollarındaki atılım, havayollarının sadece seçkinlere değil, halka hepimize açılmışlığı, niçin sizi bozuyor?

 

Kemalistlere has bir fasit daire; yerlilik taraftarıymış gibi yapan bir söylemi, yerlilere “öküz” diyerek noktalamak... Hangi petrol firmasının, hangi benzin şirketinin sözcülüğünü yaparak tren yollarına vuruyorsun azizim diye sormuyoruz tabii. Malum, yerliyiz... Peki bizler yerliyiz de Yılmaz Özdil ne?

Yabancı...

İşte onun gibi filan...


(STAR)