“Balyoz Planı” davasının 86. duruşması bugün görülecek, Silivri’de. Tutuklulardan Çetin Doğan Paşa’nın dünkü duruşmada yargıçlara sarfettiği, “bu cesareti nereden alıyorsunuz?” sorusu, 27 Nisan muhtırasından bu yana iyice su yüzüne çıkan gerilimin özeti gibiydi... Çünkü yargılanmakta ve dolayısıyla toplumsal yüzleşmeye konu olan davanın çekilmiş röntgeniydi bu cümle. Askerlerin cuntalar aracılığıyla yaptığı darbeler normal işlerdendir, siviller ve halkın oyuyla seçilmiş parlamentolar, kendi kendini yönetmeyi bilemez, askerlerin sivillere vaziyet etmesi doğal görevleridir...” İnanç bu olunca, silahlı kuvvetlerin denetlenemezliği esastır ve onları hesap vermeye davet etmek cidden cesaret işidir...


İşte, Milletin işlediği suç, Çetin Doğan Paşa ve onun gibi düşünenler nezdinde budur; Millet,cesaret etmiştir... Neye? Elinde silah, altında tank olan güce,soru sormaya cesaret etmiştir...


Bu sayfayı takip edenler, uzun tutukluluk sürelerine, tutukluluğun bir tür cezai müeyyide şekline dönüşmesine,itiraz ettiğimizi bilirler. Lakin “CUNTA” davalarına bakan mahkemelerde karmaşık ilişkileri gün ışığına çıkaracak yargılar, zaman alır. Bunu AİHM’nin Tuncay Özkan kararında gördük. Bunu, “çeviri krizi” üzerinden servis edilerek, içeriği gizlenen mühim sempozyumda, İspanya’daki ETA davasına bakan hakim Eloy Valesco ile İtalya’daki cunta yapısını çökerten savcı Felice Casson da dile getirdi. Kaç gazeteci işitti? Rüzgar gülleri...


Asıl siz bu cesaretinizi kimden alıyorsunuz?


Vergileriyle; maaşlarınızı ve ellerinizde tuttuğunuz silahları, üzerlerine sürdüğünüz tankları ödeyen halkı, birinci tehlike ilan etme cesaretini kimden alıyorsunuz? Sonradan harp oyunudur canım, önemli bir şey değildi dediğiniz aklaseza planlarınızdan da mı hicap etmiyorsunuz? Sizin basit harp oyunu dediğiniz şeyin içinde, susturulacak gazeteciler, yok edilecek insanlar, patlatılacak camiler, kiliseler, envai çeşit sabotajlar çıkacak... Ve birileri de çıkıp size; “niçin böyle kirli bir oyunu oynuyorsunuz” diye sormayacak öyle mi? Misal: Bizim oynadığımız en basit kelimatör oyununda bile bir kere Çetin Doğan ismi çıkmayacak, ama sizin oynadığınız oyunlarda tutuklanıp yok edilecek gazeteciler listesinde habire bizim adımız çıkacak öyle mi?

İnsanların hayatı ve şerefiyle oynama cesaretini kimden alıyorsunuz?


Yargı konusunda ciddi bir sulandırma ve itibarsızlaştırma basıncı var
. Yargı ile Yürütme arasındaki son yetki tartışmalarıyla iyice rayından çıkmış, hukukun değil, günlük politik güç atışmalarıyla yelken şişiren bir rüzgarın mikserindeyiz.


“Cemaat ile Hükümet”
sürtüşmesi şeklinde lanse edildiği için, aradan nem’a toplamaya teşne yağcıların boy gösterdiği laf ebeliğinde, elbirliğiyle yargıya vuruluyor... Bu ağır medya dalaşı ve baskı altında, görev yapacak hakim ve savcılar, kürsülerini gazetecilere mi bırakmalıdır? Köşe yazarları mı bakacak Ergenekon’a, Balyoz’a, 28 Şubat’a, 12 Eylül’e? Daha önce de medya aracılığıyla bakılmamış mıydı zaten darbelere? “Topyekun savaş” ilan edilmemiş miydi mesela? Medyanın bu karanlık yüzünü ve gücünü ne çabuk unuttuk da şimdi darbeleri araştıran, sorgulayan mahkemeleri elbirliğiyle madara etmeye kalkıyoruz?


Mahkemeler de yargıçlar da denetim dışı değildir, elbette yargı sorumsuz veya la’yüsel değildir.
Mahkemelerin “yargıçlar diktatoryası” gibi iş gördüğü jüristokratik yapıya hepimiz karşıyız. Ama, kimse çıkıp da yargıya; “bu cesareti kimden alıyorsunuz?” diyemez. Dediği zaman da dün Silivri’deki yargıçların verdiği meşhur cevabı alır: “‘Mahkemeler cesaretini Türk milletinden ve yasalardan alır. Başka hiç bir yerden almaz’’...


Üzerinde ıpıslak duran “darbe” suçlamasını cevaplayacağına; “Bu dava, ancak bu davayı kotaranlar içeri girdiği zaman sonuçlanacaktır” diye gürleyen Çetin Doğan Paşa, bu cesaretini kimden alıyor acaba?

(STAR)