Üç yazı sürdü yobazlığın tehlikelerinden dem vurmam ama yobazlık deyince akla sadece din gelmesin…

Zihin denen şey su gibi olmalı, berrak, duru, temiz… hem de temizleyen, arındıran, besleyen... Ama ne ilginçtir ki öyle olmuyor, öyle olanı çok az. Su gibi kirleniveriyor o da. Yine insan tabii ki baş kirletici. Suyu da kirleten insan, zihni de kirletiyor kolayca.  Ah bir filtre olsa… bir ilaç, bir aşı…

Dünyayı parmaklarında döndüren, kasalarını kara para, uyuşturucu, fuhuş, silah sanayi üzerinden dolduran, güç ve hayatta kalmak adına her türlü pisliğe bulaşabilen, sömüren, çalan, öldüren gruplardan bahsettim geçen birkaç yazımda. O gruplar ki sadece bireyleri değil ülkeleri de hassas noktalarından çok güzel yakalayıp, halkları birbirine düşürerek para ve güç kazanmaya devam ediyorlar. Bu oyunda çarpık din bilgisi ile doldurulmuş insanlar nasıl piyonsa, benzer değerleri de çarpık şekilde ezberlemiş ve özümsemiş kitleler de aynı oyunun piyonları karşı köşelere yerleşmiş, yerleştirilmiş. Ülkemiz nasıl sağcı solcu çatışmalarında kardeş cenazeleri kaldırırken ellerini ovuşturdu ve yapılanmalarını daha da derinleştirdiyse bu güçler yıllardır, şimdi dindar – Atatürkçü ikilemi yaratıp, ülkeyi yine bir ringe çevirdiler ve yine ellerini ovuşturuyorlar.

Sosyal ağlarda bir paylaşımda bulundular geçen gün, içim ürperdi. Bir beyefendi Atatürk’ün adının kullanılarak açılmış ‘yurtsever’ sitelerden birinde ‘hayırlı cumalar’ dilemiş arkadaşlarına. Vay sen misin bu lafı eden? Ne hakaretler… “Atatürk sayfasında bu ne rezillik?.. Yalakalık yapmayın!.. Hayırlı cuma kadar saçma laf yok, cuma da normal bir gündür... Bu sözün laik bir sitede zikredilmesi kadar abes bir şey düşünemiyorum… Atatürk’ün sayfasında Atatürk’ten başka paylaşım istemiyoruz… Sahtekar dincilerin gazına gelmeyin!..”vs… Bunlar buraya alabildiklerim…  hakaret içerenleri, yazamadıklarımı tahmin etmek zor değil.

Bu zihniyetler yakında ülkeyi Kuzey Kore’ye çevirir, 10 Kasım’da ağlamayanı döverler diyecektim tam ki aklıma geçen 10 Kasım’da yaşadığım şok geldi. Sabah facebook’ta bir tanıdığım şöyle yazmıştı; “9’u 5 geçe sokaktaydım, taksiler, arabalar durmadı bile, iki kişiydik sadece saygı duruşunda, el kol salladım dursunlar diye, bakmadılar, sireni de duyamadım, yoksa onu da mı çalmadı …….., Allah belanızı versin!!!” Ne acayip bir durum, ne acayip bir duygu hali… Var mı farkı Kore zihniyetinden. Her çeşit kindarlığı, ırkçılığı, ötekileştirmeyi, kendini üstün ve haklı görmeyi, dayatmayı yobazlık çatısı altında topluyorum ve bu çatıya sığınmış herkesi kınıyorum.

Yahu delirdiniz mi? Birincisi bu ne biçim bir konuşma şeklidir böyle, hakaret ne kadar kolay ağza alınır oldu, hiç mi insani duygunuz yok sizin? Tanımadığınız insanlara, yanınızdan geçenlere hazırolda durmadı, korna çalmadı diye bela okunur mu? Bu mudur Atatürk’ün görmek istediği toplum? Yaşasaydı hepinizin ağzına bir tokat indirirdi eminim.

İkincisi siz nerede yetiştiniz, laboratuvar ürünü müsünüz? Kimyasal mı var kan yerine damarlarınızda? Nasıl bir kafanız var sizin? Bu ülke sizin değil, aynı zamanda ‘hayırlı cumalar dileyen’ insanların da ülkesi. Onlar da yüzlerce yıldır bu topraklarda yaşıyorlar. Üstelik ortada bir ayrışma durumu yok. İnsan Atatürkçü de olur hayırlı cuma da diler, üstüne cumaya da gider. Tutun ki yaşam şekillerimiz farklı…

 Hala aşamıyor muyuz farklı dinlerde, inançlarda, giyimlerde, zihinlerde yaşamayı?.. Nasıl önüne bakacak, barış, huzur dolacak bu ülke?..

Her taksiden, dolmuştan inişimde, her bakkaldan, manavdan çıkışımda, pek çok ortamda ve zamanda ‘hayırlı işler’ derim. Bana denmesinden de çok hoşlanırım. Ne güzel bir dilektir. Ne güzel bir temenni. Ayrıca Atatürk’ün ne kadar dinini seven birisi olduğunu da bütün Türkiye bilir.  İsteyen karşıt olur, isteyen sever... Adam Atatürk’ü sever ama her 10 Kasım ağlayası gelmez… Size ne!

Hakikaten bir delilik durumu yaygınlaşıyor sanırım. Bir süredir beyin kontrolü konusunu inceliyorum, manyetik alanlar, elektrik dalgaları kullanılarak insanlar üzerinde etki yapılabiliyor. Akılla izahı mümkün olmayan bazı olaylar karşısında ‘acaba bir de bu yöntemi mi deniyor elalem üzerimizde’ diye düşünüyorum. Hakikaten izahı yok. Bu zihinlerle, bu eğitimle, bu korkularla, bu sevgisizlikle ülkeyi bir ringe çevirmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürer “köşelerimizden fırlayıp” daha çok dövüşür, kardeş kardeşi yıpratırız. Siz kazandığınızı sanırsınız, ülke kaybeder.

(BUGÜN)