Foça'daki saldırı da gösteriyor ki, PKK terörü tırmanıyor. Suriye'deki gelişmelere paralel, "Kürt halkı da devlete isyan ediyor" senaryosu için yeni bir strateji var. Bu arada PKK, büyük kayıplar veriyor.


Yürek acıtan dramlar ortaya çıkıyor. Morgda 16-17 yaşlarındaki kız çocuklarının parçalanmış bedenleri, bayrağa sarılı şehit tabutlarının doğurduğu öfkenizin yanına, bir yürek burkuntusu da ekliyor. Yatılı bölge okulunun bahçesine park edilen minibüsten inenlerin sınıflara dalarak rastgele alıp dağlara götürdükleri gençler, "gönüllü" yapılmış kızlar, erkekler.. ölüme programlanmış ortalama ömürleri üç yıl olan insanlar... Terör olmasa, şiddet olmasa yuva kuracak, iş güç sahibi olacak bizim insanlarımız... Hangi birine yanalım; baraka karokollara hedef gibi gönderilen delikanlılara mı, ceplerine el bombası konularak karakol önlerine getirilip bedenleri parça parça olan ana kuzularına mı?


Bizim Türkler hemen kızmasın. Mehmetçiği öldürmeye gelen, ölümü hak etmiştir. Ama ben başka bir şey söylüyorum. İçimize sokulan bu fitne, masumların canına mal oluyor. Ne yapıp edip bu yangını söndürmeliyiz. Sadece güvenlik politikaları ile değil, gönül köprüleriyle, öfkelerimizi yutarak, sevgiyi hatırlayarak, yeni anayasayı fırsat bilerek...


Kürt sorununun çözümünde sureti haktan görünen bir kesim var. "Eller tetikten çekilsin" diyerek düpedüz PKK'ya çalışıyorlar. Bir de arkasından "devlet, operasyonlardan vazgeçsin..." diye eklemiyorlar mı, işte orada isyan edesim geliyor. Teröristler gelecek, karakol basacak, askerlerimizi şehit edecek, sonra güvenlik güçleri onlara karşılık vermeyecek, onları takip etmeyecek, bir daha baskına gelmemeleri için operasyon yapmayacak... Öyle mi?


Bu lafları edenler arasında yıllardır Kürt sorunu için samimi gayretleri olmuş insanlar var. Şimdi PKK'nın katliamlarına adam gibi tepki vermeyen, yarım ağızla bile şiddeti, terörü kınamayan insanlar haline dönüştüler. PKK'nın terörünü, yüksek sesle kınamayan, protesto etmeyen, şiddete karşı çıkmayanlar vicdanlarını ipotek ettirmişlerdir... Eğer vicdanları hâlâ kendilerine ait ise, "eller tetikten çekilsin" değil, "PKK silah bıraksın", "Kürt sorunu silah ve şiddet ile çözülmez" desinler...


Kürt sorununun çözümünü; insan hakları ve özgürlükler temelinde, yani demokratikleşme zemininde çözmek istemenin dışındaki her yol, PKK ile aynı safta olmak demektir. KCK sözleşmesinde ilan edilen muhayyel faşist bir Kürt yönetimine onay vermek demektir. İçlerinde Erzurum, Erzincan, Malatya; Şanlıurfa, Elazığ olmak üzere 21 ilimizde; Öcalan'ın devlet başkanı, PKK militanlarının güvenlik güçleri olacağı, bugün AK Parti'ye oy verenlerin de hain damgasıyla halk mahkemelerinde yargılanacağı bir Kürt devletinden söz ediyoruz...


Kürt sorununun çözümünü samimiyetle isteyenler PKK'ya sorsunlar: PKK, terörü, şiddeti neden kullanmaya devam ediyor? Silahı neden bırakmıyorlar?


Avrupa Birliği standartlarıyla, serbest piyasaya, hür seçimlere, hukukun üstünlüğüne, eşit vatandaşlık ilkesine dayanan demokratik bir sistem inşa etmek varken, huzur ve refah içinde birlikte yaşama varken, bu ülkenin makul çoğunluğu bu çözümü savunurken PKK; demokratikleşmeyi değil de, bütün Kürtleri boyun eğdireceği bir rejimi neden istiyor? Bir sorun bakalım...


PKK'nın kurmak istediği despot, otoriter, totaliter rejiminin tehlikelerini gören, hisseden ve Türklerle birlikte yaşamayı tercih eden makul Kürt çoğunluğu neden KCK sözleşmesini kabul etsin? PKK, gerçekten şiddet yoluyla bir çözüm olacağını düşünüyor mu? 25 seneyi aşkın bu yolla ne elde edildi?


Kürt sorununun çözümü, diğer sorunlar gibi vesayet rejiminden demokratikleşmeye geçmekle olur. Bunu BDP'liler görmüyor mu? PKK'nın, barışçı Kürt siyasetini esir aldığının farkında değiller mi? PKK şiddetin dışında bir yola giremez. Çünkü bu milletin geleceğinden rahatsız olanlar, PKK'ya başka tercih bırakmıyorlar...

(Zaman gazetesinden alınmıştır)