31 Mayıs günü  internette gezinirken, aniden uzun zamandır göremediğim ortaokul ve lise arkadaşımdan  bir davet aldım. Kuzey Kıbrıs’ta  2 Haziranda gerçekleşecek olan ve üç gün sürecek olan  “Kalp ve Ruh Fuarı” ile ilgili bilgileri içeren bir seminerden bahsediyordu. Çalışmalar Girne’de bulunan Altınçağ Bilgi Merkez’nde gerçekleştirildi.  Kalp ve ruh kısmı ilk an da ilgimi çekmişti fakat o günlerde o kadar yoğundum ki Lefkoşa’dan Girne’ye adım atmam mümkün değildi. Fakat durduk yere gelen bu davetin mutlaka bir amacı olmalıydı. Ayrıca yıllarca yurtdışında yaşadığı için göremediğim okul arkadaşımın da bana bunu göndermesinin oldukça geçerli bir manası vardı elbette. Orada olamayacağımı  düşünsem de,  içimden olmasını çok isteyerek ;  altına bir not düştüm; “Clas C de görüşmek” üzere, koşulsuz sevgiyle kabul ediyorum”. 

Aslında bu farkında olmadan yaptığım bir kodlama idi. Sonrasında bu bana hiç ummadığım bir olayla ve muhteşem bir şekilde geri döndü.


Aradan zaman geçti.  Yine ayni dostumla  seminerlerde bahsedilen  şifa enerjilerinden  konuşmaya başladık. Konu gittikçe ilgimi çekmeye başlamıştı.  Vücut bütünlüğüne şifa verme ve buna benzer birçok hastalıklarda yol gösteren bir ustanın isminden söz ediyordu.  O an içimden “umarım karabaş otu, nane vs.” gibi şifalardan bahsetmiyoruzdur” dedim. Çünkü gerçekten  çok  zor ikna olan birisiyim. Aslında kastedilen şeyin kaynaktan  aldığı enerjlyi;  Hermes Şems tarafından bireyin vücuduna aktarmak ve şifalanmasını sağlamak olduğunu anlamamıştım. Aslında konu bioenerjinin ta kendisi idi. Hızlıca araştırma sürecine girdim ve bu kişinin Türkiye’nin birçok şehrinde bu konuda başarılı çalışmalar yaptığını öğrendim. Ardından Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği terapilerin sonucunda; beyin tümörü, kireçlenme, bel fıtığı, lösemi ve buna benzer hastalıklarda kalıcı ve başarılı çözümlere ulaştığını öğrendim. Ve merakla onun Kıbrıs’a gelip seminer vereceği tarihi beklemeye başladım. Bazı insanlar vardır ki hayatınıza bir sihirli değnekle dokunup aniden “farkındalığa” ulaşmanızı sağlar. Oysa ben bugüne kadar Altınçağ’ ve yeni dönemle  ilgili birçok araştırma yapıp farkındalık sürecine girmek için çaba sarfetmiştim. Buna rağmen ikna olamıyordum. Oysa onunla tanıştıktan sonra hayatım o kadar değişti ki ben bile kendime hiç bu kadar güvenmediğimi fark ettim. Ve ardı sıra hızlıca gerçekleşen mucizler. İşte onlar mükemmeldi. Hermes Dost’la tanışmam da benim için aynen böyle oldu. 3.cü boyuttan kopuş ve 4. Boyuta doğru hızlıca koşar adımlarla kapıları aralamaya başladım. Ve o an anladım ki; yıllarca görmediğim can dostumun beni ısrarla davet etmesinin sebebi de tesadüfi değildi. Nedeni çok basitti aslında. Çünkü eğer beni bir başkası çağırmış olsaydı kendisini yüksek bir olasılıkla  ret edecektim.  Ve aslında o doğru kişi Nejla Gazi’den  başkası değildi.  

 
Üstelik insanlık bunu her ne kadar unutmuş olsa da biliriz ki; kıdem dönemlerinde hepimiz birer şifacıydık.  Fakat en ufak bir baş ağrısında dahi haplara sarılıp iyileşme umudumuzu ya doktorlara ya da başkalarına bağladık. Halbuki çok basit bir teknikle sağlığımıza kavuşup pozitif bir insan olabileceğimizi ve en önemlisi de  saf özümüze tekrar dönebileceğimize olan inancımızı kaybettik. Formülü aslında çok basit; “Evrenden gelen tüm enerjinin bedenimi şifalamasını istiyorum” demek  yeterli oluyor.  Evet sadece;  “İstemek “ yeterli. Fakat bu enerjiyi  doğru kullanabilen birisi olmadığı takdirde bireyin dengesini bozacaktır. Ve işte o doğru insan Hermes Dost’tan başkası değildi. En azından benim karşılaştığım ve beni ikna eden tek isimdi oydu. Hayatım boyunca mesleğim gereği yüzlerce insanla tanıştım ve röportajlar gerçekleştirdim. Fakat tanıştığım anda karşımdaki sadece salt kendisini anlatır ve olay biterdi. Oysa onunla konuştuğunuzda  hiç kimseden almadığınız  bir enerji alıyorsun. Bunun adı; duygudur. Yani sizi,  erkek kadın çocuk olarak görmeyen ve sadece insan olduğunuz için koşulsuz seven sımsıcak bir dosttur o. İşte bu duygu seli sizin içinize onun  gözlerinden akar ve gider.  Bunu televizyon programlarında hiç tanımadan, onu izlerken de alabilirsiniz. Ekrandan dışarı taşan bir enerjidir  çünkü.


16 TEMMUZ 2012…


HAYATINIZDA YAŞADIĞINIZ HER OLAY ; SİZE BİR ÖĞRETİNİN HABERCİSDİR


Altınçağın giriş kapısını araladığımız şu günlerde, 21 Aralık 2012’de gerçekleşmesini beklediğimiz  olaylar genel olarak tüm dünyada geniş yankı uyandırmış durumda.  Genel olarak hepimiz yeni bir dönemin habercisi olacak olan  olayları beklemeye ve merak etmeye başladık bile. Çoğu insanlar,  yeni çağın bir yıkım ve felaketten ibaret olduğunu düşünürken, kimisi de tek gözlü canavarı bekliyor. Oysa yüksek  bilinç düzeyine ulaşmış kimselerde durum hiç de öyle değil. Çünkü burada anlatılan yeni hayat; kıyamet değil, kişilerin yükselişi olacaktır. Tüm insanlık aslında şuan geçerli olan 3.cü boyut bilinç düzeyinin farkında. Fakat yeni dönemin aslında felaketlerden ibaret olmadığının farkına varan şanslı kimseler, 4. Ve 5.ci boyutun giriş kapılarının nasıl aralayacağının çabası içine girmiş durumdalar. Burada bahsedilen “saf öze yolculuktur”.  Egonun, korkuların, affetme duygusunun ön plana çıkacağı ve bunlardan arınmış insanların çıkacağı sonsuz yolculuktur. Bireyler öncelikle farkındalık boyutuna ulaşıp kendi gücünü keşfedecekler ve hakkeden insanlar  oradan da astral yolculuklara doğru geçiş yapacaklar. Bu bilinç düzeyine şuan ulaşan kimseler artık telefon kullanmamaya birbirine beyin gücüyle mesaj göndemeye başladı bile. Dahasını yazmıyorum çünkü bu tamamen egoyu tetikleyecek bir durum olduğundan buna ulaşmış kimseler hayatına çektiği mucizeleri anlatmaktan hoşlanmazlar. Sadece içsel yolculuklarında yaşar ve keşfin seyrine dalarlar. Bunun farkındalık boyutu çoğumuzun hayatında farklı şekillerde meydana gelecektir. Ve bu süreçte, herkesin üstlendiği değişik bir de rolü olacak. Örneğin benim bu süreçte bilincin yükseltilmesi konusunda yazmam gerektiği anlamam gibi. 16 Temmuz 2012, Pazartesi günü benim keşfin kapılarını aralamamın başlangıcı oldu. Hayatım en berbat ve sonrasında en muhteşem günüydü.


YATAĞIMA GİREN HAMAMBÖCEĞİ


Hermes Dost’la gerçekleştirdiğim röportajdan sonra aslında tam olarak anlatmaya çalıştıklarını beyin süzgecimden geçiriyordum.  Yeni çağda yapmış oldukları çalışmaları ve insanların beyin gücüne dair kafamda soru işaretleri vardı. Ertesi gün, birçok olumsuz olay kendiliğinden yakamı bırakmamaya başladı. Girne’den evime Lefkoşa’ya  dönmüştüm negatif olayları yaşamaya devam ediyordum.   Mesela telefonum aniden yere düştü. Her yolu denememe rağmen, artık çalışmıyordu. O an bilgisayarı çalıştırmak istedim ve fiş bozuldu. Ardından sinirlendim ve su içmek için bir bardak su alıp başka fiş denemeye gitmiştim ki, o da bozuldu. Su bardağı aniden üstüme düştü. Sonrasında uzun zamandır beklediğim bir projenin olumsuz sonuçlandığını aldım. Çok büyük para kazanacağım bir iş elimde patlamıştı.  Her şey birbiri arkasından,  aniden oluyordu. Başka bir yerden internete girdim ve sevgili dostum Nejla’ya bu durumu anlattım. Kendisi de bana aynen şunu söylüyordu;  “burada öğrenmen gereken bir öğreti var bekle ve gör. Sadece teslim ol. İçinden bunu söyle. Bir şeylerin farkındalığına varacaksın. Direnmeyip, şuan  içinde bulunduğun olayları koşulsuz sevgiyle kabul edersen, bir şeylerin değiştiğini göreceksin”. Tamam dedim kendisine, içimden de “ama nasıl olacak demeyi ihmal etmeyerek”. Ardından da ne olacağına dair ipuçları ararken, aklıma bir gün önce yaşadığım bir olay geldi ve aniden ağlamaya başladım. Hayatım boyunca hiçbir canlıyı kırmadan yaşamaya çalışmış birisi olarak, bir gece önce aniden uykumun içinde sırtıma atlayan hamamböceğini öldürmüştüm o gün. Ve kendi kendime şunu sordum; “neden bir canlıya zarar vermiştim, üstün olduğumu düşündüğüm için mi? yoksa korktuğum için miydi?. Cevap aslında bana zarar vereceğini düşünmemdi. Sonrasında kendime şunu söyledim; “eğer sen şu an da bu hareketi daha büyük bir canlıya yapmış olsaydın, manşet olacaktın, farkında mısın?. Mesela insana. Asla yapamam dedim içimden. Peki neden canlıyı öldürmüştüm. Hayvan olduğu için mi? Ve kendi kendime ağlayıp içimden ondan özür dilemek istedim. Fakat artık çok geçti. Şimdi siz eminim ne kadar duygusal bir kız diyorsunuz içinizden . Aslında öyle değilim. Konu şuydu; bizler farelere de ayni şeyi yapıyoruz farkında olmadan. Çünkü tarihin geçmiş dönemlerinde veba hastalığını bulaştırdığını bilinçaltımıza öyle bir yerleştirdik ki, onun bize zarar vereceğini düşünürüz. Oysa küçük bir çocuk ondan korkmadığı ve bu bilince sahip olmadığı için eline almaya çalışır. İşte benim farkındalığımın gerçeği aslında saf öze dönüş olmuştu. Bunu anladıktan sonra tekrar telefonumu elime aldım ve çalıştığını gördüm. Şaşkınlık içinde elektrik fişinin de. Ardından bir haftadır görmemeye başlayan ve ne olduğunu anlamadığım gözüm iyleşti. Sonrasında birçok mucizeyi hayatıma çekmeye başladım.  Bu dönemde hızla hayatıma giren ve de aniden  çıkan  insanların aslında sebepsiz olmadıklarınıda. Çünkü onlar bu yolcukla bana eşlik etmeyeceklerdi. Sevgiyle, affedip  uğurladım onları.  Ve anladım ki düşünce gücü aslında, biz istersek olabiliyormuş. İşte bu yolcukta ilk adımın kapılarını aralamıştım.  Aslında yaptığım şey  tam olarak şuydu; kişinin kabuklarının kırılması  ve saf özüne ulaşmak. Kişi böylece kendi gücünü ve aslında Hazreti insan potansiyelini keşfetmiş oluyor. Bunlar aslında diğer yaşayabileceklerinizin yanında aslında çok ufak örnekler.

Fakat  ardından Altın Çağ’a hoş geldin diyecek, önemli örnekler de ayni zamanda. Ve bende farkındalığı yaşamaya başlayan tüm bireylere hoş geldiniz demek istiyorum.