Gazete okuma alışkanlığı kazandığım andan itibaren köşe yazarların ve yorumları okumaya gayret ediyorum.

İtiraf etmeliyim ki her zaman iç politikadan çok dış politik analizler dikkatimi çekmiştir. Belki de bu ilkokulda coğrafya ile daha yakın alaka kurmamdan kaynaklanıyordu.

İlk satın aldığım kitap Arkın Kitabevi tarafından yayınlanan " Modern Büyük Atlas"tı. İçinde fiziki ve siyasi haritaların yanı sıra, ülkelerle ilgili özet bilgiler, insan ve şehir görselleri bulunuyordu. Gece gündüz bu kitaba bakıyorduk. Ülkeler, bayraklar, şehirler, dağlar ve nehirler, atlas okumak doğrusu garipsenecek bir durumdu. Evet, biz atlas okuyorduk. Dünyaya açılan penceremiz buydu.

Ağabeyim Yusuf'la birlikte defterlerimizin ortasından yırttığımız sayfalar üzerine coğrafya bilgisini zenginleştirecek yarışma yapardık. Ülke, başkent, şehir, nehir ve dağ isimlerini sorardık. Defterler sahifelerinin hızla tükenmesinden en çok rahmetli dedem mustaripti.

Belki de erken yaşlarda seyahate başlama nedenim atlas okumamdır. Bu seyahatlerde bu okumaların yararını çok gördüğümü söylemeliyim. Gittiğim her ülkenin benim için bilindik bir yanı vardı aşınaydım sanki.

Bu ülkede siyasiler, yazarlar ve şairler benim gibi ilkokul çağlarında atlas okumaları yapmışlarımdır bilmem?

Bildiğim bir şey varsa o da her kesimiyle bu ülke insanının coğrafya olan ilgisidir.

Avrupa'da yaşayanlar için coğrafya bilgisi ticaret, kültür ve turizm için gereklidir. Siyasiler için diplomatik ilişkiler kurmak ve siyasal nüfuz alanlarını artırmak içindir. Amerika kıtası için durum birey ve devlet bazında bakıldığında Avrupa'dan biraz farklıdır.

Örneklemek gerekirse; Avrupa ülkelerinin yerli ahalisinin bireysel girişimlerinin dışında vatan edinmek gibi bir göç olgusu yoktur.

Bir İngiliz yurttaşı ah edip, vah edip Kanada, Avustralya, Güney Afrika, Hindistan, Yeni Gine, Hong Kong ve Zimbabve'deki günleri için hayıflanmaz. Bunu Fransa, İspanya, Portekiz, Hollanda, İtalya ve Belçika için de söyleyebiliriz. Bu ülkeler 17 ve 19. yüzyıllar arasında dünyanın en önemli sömürgecileridir. Bunlara Almanya, Rusya, Çin ve Japonya'yı ekleyebiliriz.

Amerika'yı dışarda tutmamın nedeni ise yerli ahalisi istatistiki bir anlam ifade edemeyecek kadar azaltılmış bir göçmen ülkesidir. Bu ülkenin bugünkü egemen ahalisinin Avrupa ve Afrika ile ilişkisi vardır. Bu bağlamda bakıldığında geleneklerini devam ettirmek adına ülkeleriyle en yakın ilişkileri İrlanda ve İtalyan orjinliler kurmuşlardır.

Cuma günü yazım yayınlandığında bir şey dikkatimi çekti. O gün yazılan yazıların büyük bir kısmı Suriye sorunuyla ilgiliydi. Bunu düşündüm. Birbirinden habersiz olan yazarlar nasıl aynı gün aynı konu üzerinde ortak satırları olan yazı yazabiliyorlardı. Bu durumu salt bir dini, tarihi ve insani duyarlılık, hükümet politikalarına onaylamak, Suriye'de rejim destekçiliği veya muhalifliğiyle ilgili değildi.

Yeryüzünde hiçbir yer merkezinde bulunduğumuz bölgeye benzemez. Din, dil, ırk, kültür ve tarih bakımından Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu kendine has bir coğrafyadır. Bu bölgelerin dışındaki ülkeler buradan doğan din, kültür ve tarihle inşa olmuşlardır.

İnsanın yeryüzü serüveni bu topraklarda başladı. İlahi dinler Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam'la birlikte insanlığı etkileyen diğer felsefi düşünceler de burada doğdu.

Tarihin erken döneminden başlayıp 19. yüzyıla kadar insanoğlunun kurduğu büyük medeniyetlerin çoğunluğu bu havzanın yani Doğu Akdeniz havzasının ürünüdürler. Mısır, Büyük İskender, Pers, Roma, Kartaca, Bizans, Emevi, Abbasi, Büyük Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları gibi.

İmparatorluklar bu coğrafyanın çok dinli, çok dilli, çok kültürlü ve çok etnik yapısını modern zamanlara göre daha iyi korumuşlardı.

Vatan edilmek için hiçbir yer, içinde yaşadığımız coğrafya kadar bedel ödememiştir. Burayı anavatan edinmiş insanların Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu'da vatanları var. Bölgede gelişen her olay Türkiye'de yaşayanların hanelerinde gelişmiş gibidir ve bizleri ilgilendirir.

Ege, Trakya, Doğu Karadeniz, Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgesinde yaşayanlar karşı yaka insanlarıyla akrabadırlar ve komşudurlar. Ortak din, dil, ırk, kültür, tarih ve öyküleri vardır.

Başta bu ülke insanları olmak üzere bölgedeki tüm halkların görevi "yaşadığımız coğrafyayı dârusselâm yani barış yurdu" yapmaktır.

Her siyasetçi, düşünür, yazar, sanatçı, bürokrat bu idrak içinde olmak zorundadır. Bunu salt tarihi mirasla veya siyasi ve ekonomik durumla ilişkilendiremeyiz.

Bu düşünce ile hareket etmek ne tarihi bir mirası ihya etmek veya ne de yeni bir emperyalist strateji peşinde koşmaktır. Ortalama bir insan ömrü sayılmayacak bir zaman önce çizilmiş sınırlar eski atlasımın sahifelerindedir.

Dünya üzerinde bu ülke sınırları kadar geçişkenliği olan başka sınır yok. (Bir güvenlik zaafı olarak algılanmamalıdır.)

Bu coğrafyada huzuru birlikte yaşama iradesi sağlamıştır. Her zaman ayrılık talepleri çatışma kültürünü tetiklemiştir.

Biliriz ki: özgürlükler bütünleştirir, yasaklar böler.

Farklılıklarımız bu coğrafyanın zenginliğidir.

(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)